ABD Başkanı’nın Suudi Arabistan ziyareti sırasında Kral ve Diktatör ile birlikte ovuşturdukları “küre”den bakın ne çıktı...
Washington planıyla, İsrail desteğiyle, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan pratiği ile Katar’ı kuşatmak ve boğmak. Bunun sonucunda Doha’da ortaya çıkabilecek ve adı geçenlerle “uyumlu” bir darbenin ümid edildiğini de kimse inkâr edemez.
Irak ve Suriye’nin Tahran’la ilişkileri bağlamında ele alınmalıdır ve yeni ABD yönetiminin Tahran’a bakışıyla toplandığında, Riyad-Tel Aviv-Kahire-Abu Dabi “anlaşmasını” bir daha izah ediyor...
Katar “lanetlenmiş ülkeler” safına itildiğinde, onunla “iltisaklı” ülkelere de bir mesaj gitmiş oluyor...
Geçici felç/körlük olarak tarif edebileceğimiz bir haldir bu ve o sırada yaşanan kimi gelişmelere “reaksiyon göstermeyin” anlamına gelir. Rakka bağlantısı budur.
Bu planın, tuzağın “nihai hedefi konusunda doğru yerde durun” mektubu almış oluyoruz...
Türkiye’nin Katar’la başta ekonomik, askeri, politik ilişkilerini bilmeyen yok. Hatta kimi kaynaklar Katar hakkında bilgi verirken, “dünyanın en büyük 3’üncü gaz rezervlerine sahip” dedikten sonra “Türkiye ile stratejik ilişkilere sahip” bilgisini ekliyorlar.
Kaldı ki, ülkede bir Türk askeri üssü var. (ABD’nin de önemli bir üssü bulunuyor ülkede. Başta Afganistan olmak üzere kimi Irak ve Suriye operasyonlarını buradan yapıyor. Tabii İran’a da hayli yakın bir üs.) Ankara için de önemli bir konu bu. İnsan ister istemez “aynı gün” Başbakan Yıldırım tarafından terslenen Alman Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel’in Ankara ziyaretinin sebebini anımsıyor!..
Katar vakasını dört ülke “düz” gördü.. Yorum çıkarılabilecek, bir tarafa yatacak açıklamalar yerine, “diyalog ve uzlaşı” tavsiye eden mesajlar yayınladılar...
Rusya, Çin, İran ve Türkiye.
Bunun nedeni, açık konuşalım, farklı saiklerle de olsa gelişmenin kendi çıkarlarına tehdit oluşturduğunu görmeleri ve akışı izlemeye geçmeleridir.
5 Haziran akşamı Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Putin arasındaki telefon konuşması odur.
Keza, Cumhurbaşkanı, Katar Emiri Al Sani, Kuveyt Emiri El Sabah, S. Arabistan Kralı Selman bin Abdulaziz Al Suud ile de görüştü.
Açalım...
Katar Resmi Haber Ajansı 23 Mayıs gecesi Katar Emiri Şeyh Temim Al Sani’ye atfen, ABD’yi hedef alan ve İran’ı destekleyen açıklamalar yayınladı. Katar hemen siber saldırıya uğradığını ve açıklamaların dikkate alınmamasını ilan etti.
Buna rağmen başta BAE olmak üzere adı geçen ülkeler meseleyi kendi medyalarında büyüttüler.
3 Haziran’da ise BAE’nin Washington Büyükelçisi Yusuf el-Uteybe’ye ait olduğu iddia edilen ve bazı hacker gruplar tarafından ele geçirilen e-postalar yayımlandı.
Bu metinlerde, Büyükelçi’nin İsrail yanlısı çevrelerle yakın ilişki içinde olduğu, Türkiye ile Katar’a karşı beraberce ortak politikalar geliştirmeye çalıştıkları iddia ediliyordu. (BAE’nin ve İsrail’in 15 Temmuz’la bağlantısına ilişkin Türk istihbarat teşkilatlarının elinde bilgi olduğu Türk basınına yansıyan kimi haberlerden izlenebiliyor, önemlidir.)
Katar pratik bir ülkedir, uzlaşı arayacaktır. 2014’te de benzeri yaşanmıştı.
Fakat “ana hedef”e ulaşmadan operasyonun sonlanması beklemek gerçekçi değil.
Asli veya tali hedefler kim veya ne ise Katar krizini yönetmeleri olası. “Kısmî felç” politika olamaz. Bu yüzden, terazinin karşı kefesine bir şey konulması gerekiyor!
Şimdi günlük TV, gazete, “uzman” ahkamlarını bırakıp, anlayalım...
Arap dünyasındaki bu ayrılık, “İslam Ordusu”nu “anti-terörist” ittifak tanımından sıyırıp, İran’a karşı “İslam Ordusu İttifakı”na dönüştürüyor.. Buradaki mezhep tuzağı şu ana kadar kurulanın en büyüğüdür...
Böylece ABD, direkt müdahaleler yapmadan hegemonyasını sürdürecektir.