Cumhurbaşkanı'nın ABD ziyareti, burada yaptığı konuşmalar ve temaslar esnasındaki rahatlığını fark ettiniz mi bilmem...
Sebebi, müttefikler de dahil Suriye masasında oturanların attığı kartları, kozları takip etmeyi bırakıp, artık sıranın gelmesini de beklemeden yerden sürekli kart çekmesi.
Uygulanan politikanın doğruluğu noktasında ferahlatıcı sorular çok…
ABD, Ankara'nın Rusya ile yaşadığı krizden memnun muydu? Evet.
Bu durum Washington'un koridor oluşturma planını kolaylaştırdı mı? Evet.
Türkiye'nin yıllardır tekrarladığı güvenli bölge, uçuşa yasak bölge taleplerine, sudan sebeplerle “hayır” demesinin nedeni de bu değil miydi? Evet.
Başka sorumuz yok.
Türkiye, Rusya ile dengeleri baştan kurdu, Washington'un elinin daralacağı zamanlamayı-Başkanlık seçimleri-bekledi ve 15 Temmuz'a rağmen-ki
-askeri gücünü sahaya sürdü...
Ve New York'ta, 'Milletler'in gözünün içine bakarak, “bunlardan dünyaya bir gram hayır gelmez, bunu biliyorsunuz, sesinizi yükseltin artık. 'Acaba ben sesimi çıkartırsam ne olur' diye düşünürseniz biz yanmışız” mealindeki söylevini,
Ne cevap geldi?..
“Başkan Obama'nın ABD Milli Güvenlik Kurulu'na verdiği talimatta PYD'ye daha fazla silah verilmesini istediği öne sürülüyor”. ('
', 21/09, NYT.)
Bunun sebebi ne DAEŞ'le mücadele ne Suriye ne Ortadoğu ne de Müslümanların çektiği acılar; “
Rakka'nın DAEŞ'ten alınmasını isteyen Obama.” ('
', 22/09, Yeni Şafak.) Anladınız değil mi.. Sadece
.
Çünkü Nobel Barış Ödülü'nü peşin alan Başkan'ın elinde dış politika namına koskoca bir hiç var. İran uzlaşısı bile çok gerilerde kaldı.
Obama, kendisini seçenlerin
” beklentilerine
yanıt vermiş oldu.
Ankara, ABD'nin nereye varmak istediğini biliyor.
Ancak Batı tipi müzakereler basit, aktüel, pratik deliller üzerinden yürür.
Liste şudur...
Bu soru Cumhurbaşkanı'na yöneltildiğinde alınan cevap şu; “Tel Abyad aslında Arapların yerleşim bölgesi. Çeşitli operasyonlarla önce DAEŞ buralı elde etti. Sonra PYD-YPG'ye bıraktı. Bu tabii ilk değil. Haseke'den, en doğudan itibaren gelen bir süreç.
”
Bu yanıt kâfi ama 'ABD bayrakları' için ağzından ilk çıkan cümle aslında şuydu; “Suriye'nin kuzeyinde bir PYD-YPG'nin
oluşmasına müsaade etmeyeceğiz”... Daha ne denecek?
Türkiye Cerablus'tan sonra Bab'a inecek. 'ABD buna ne diyor' sorusuna yine Cumhurbaşkanı'nın yanıtı şöyle; “
İneceğiz. Buraları bize tehdit unsuru olmaktan çıkarmamız gerekiyor. Bunu daha önce görüştük. Dedik ki, burayı güvenli bölge olarak ilan edelim.' Başkan Obama'yla Antalya G-20'de detaylı görüştüm ve
Niye yapılamadı?
Cevap yine Amerika.
Türkiye buraya yönelik operasyonda 'kesinlikle PYD-YPG olmayacak' dedi ve kendi duruşunu sabitledi.
“Yüzde 95'i Arap olduğu halde bunlar tuttular Münbiç sanki PYD-YPG'ye ait bir yermiş gibi, 'oradan gir ondan sonra kuzeye doğru çık'... Dedik ki, 'Olmaz, yanlış yapıyorsunuz, gelin bu işi kuzeyden güneye doğru yapalım.' Dediler ki;
Şimdi
'haklıymışsınız' diyorlar”.
Neden yokuşa sürdüler?
Cevap, Amerika.
Bunlar 'yerdeki' tuzaklar.
Havada da tuzaklar var...
Fırat Kalkanı'ndan sonra şartlar müsait. Ve ilk defa ABD'nin ağzından bu anlama gelebilecek “bir şey” çıktı.
“ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, BM Güvenlik Konseyi'nde yaptığı konuşmada Suriye'de kilit noktalarda tüm uçakların uçuşunun yasaklanması gerektiğini söyledi.”
Bu çıkış, BM'nin Suriye'de tüm insani yardım faaliyetlerini askıya aldığı açıklamasıyla sonuçlanan,
!
Peki bu, Türkiye'nin uzun süredir dile getirdiği şey mi?
ABD'ye göre, “Suriye'nin kuzeyinde tüm uçuşlar durdurulmalı”.
Şu an belli ki Rusya'ya göre değil.
Türkiye, Suriye noktasında Rusya'yla varılan prensip anlaşmaları çerçevesinde aynı dili konuşmaya çalışıyor; “İşbirliğini daha derin bir noktaya getirme yönünde siyasi irade var. Her iki liderin (Putin-Erdoğan)
gerçekleştirdikleri telefon görüşmesinde bu doğrulandı”. ('Çavuşoğlu: Lavrov'la
fırsatını kaçırmıyorum', 23/09, Sputnik.)
Rusya ile yaşanan uçak krizinin ardından bugün Türkiye Kuzey Suriye'de hava gücünü kullanmakta daha rahat.
Son haberler, ateşkes umutlarının eridiğini, uçuşa yasak bölgenin geniş kabul gördüğünü ve Şam'ın Halep'e yürüdüğü bilgilerini taşıyor...
Ve şimdi de, Musul...