*
Perşembe günü AB Bakanı ve Baş-müzakereci Volkan Bozkır Washington'da; “Söz verilen tarihte vizeler kalkmazsa, göçmenlerle ilgili imzalanan 'geri kabul anlaşmasını” feshedebiliriz” dedi.
Bu kartın masaya fırlatılmasının anlamı/zamanı var.. 7 Mart'ta Türkiye ve AB, enerji, Gümrük Birliği'nin güncellenmesi, vizelerin Türk vatandaşları için kaldırılması, müzakere fasıllarının açılması ve yasa dışı göç konuları için masaya oturacak.
“Avrupa'nın tarihteki en büyük göç dalgasıyla karşı karşıya olduğu” bir vaka var ortada ve bu Ankara'nın elini ilk defa bu kadar yükseltiyor. “Avantaj” dedikleri bu.
Öte yandan Bozkır'ın, «İllegal göçten nemalanmak isteyen bir örgütlenme var. 6 milyar dolarlık ekonomiden bahsediliyor” sözlerini de anlamalıyız. “Dez-avantaj” da bu.
Avrupa Hıristiyanlığı malum; Katolik Kilisesi (Batı) ve Doğu Ortodoks Kilisesi olarak ikiye bölünmüştü ve anlaşmazlık aslında “siyasiydi”. Osmanlı, Ortodoksların dini özgürlüklerine izin verdi ve Katolikler Osmanlı'nın Avrupa'ya yayılması kadar Ortodoks etkisinin yükselmesinden de korktular…
ve Obama'nın başkanlık mirası olarak gördüğü bu “kapsama” harekâtı, Havana'ya yapacağı ziyaretle zirveye ulaşacak…
Bunu cepte tutarak önceki gelişmeyi anımsayınız; “Küba'nın başkenti Havana dün akşam Katolik ve Ortodoks kiliseleri arasında tarihi bir buluşmaya sahne oldu.
” ('
', 13/02, BBC.)
Rusların gözünden de okuyalım; “Kilise birliğinin kaybından dolayı iki liderin de üzüntü içinde oldukları vurgulandı, terörizme son vermek için uluslararası topluma birlik çağrısı yapıldı. Papa Francis, Twitter hesabından yaptığı açıklamada, 'Patrik Kirill ile görüşme tanrının hediyesidir' dedi. Rus Ortodoks Kilisesi'nin lideri, 'görüşme iki kilisenin birlikte çalışabileceğini söyleme imkânını veriyor' dedi. Papa Francis ise, 'kardeşler gibi konuştuk' dedi.” ('
', 02/12, Sputnik.)
Bunu ABD-Rusya arasındaki, “Avrupa kimin elinde kalacak” kavgasıyla karıştırmamak lazım.
Kronolojik sırayla üç gelişme sunayım, siz uygun mevzilere yerleştirin…
Başbakan Ahmet Davutoğlu; “Düşünün, artık Türk ve
hükümetleri aynı masanın etrafında ortak Bakanlar Kurulu toplantısı gerçekleştiriyor ve her iki ülkenin Başbakanı'nın eş başkanlığında sorunlarını doğrudan çözüyor. Önümüzdeki dönemde Meclis›ten geçireceğimiz yasalarla vatandaşlarımızın AB'ne vizesiz seyahati için yapılacak çalışmalar tamamlanmış olacak. İngiltere Başbakanı David Cameron'la da başta Suriye olmak üzere önemli konuları ele aldık.
ile mevcut gelişmeler karşısında kaygılarımız müşterek”. (29/01)
“
Ekonomi Bakanı Emmanuel Macron, İngiltere'nin AB'den ayrılması durumunda iki ülke arasındaki ilişkilerin değişebileceği uyarısında bulundu. İngiltere'nin AB'den ayrılması durumunda Calais'teki sığınmacı kampının İngiltere›ye taşınabileceğini, Londra'daki finans kuruluşlarının ise ülkesine davet edilebileceğini söyledi. Macron, 'İlişkimizin koptuğu gün, sığınmacılar artık Calais'te olmayacak' dedi.” (03/03)
“Rusya Ekonomik Kalkınma Bakan Yardımcısı Aleksey Lihaçev:
” (03/03)
Hoş, “beyaz Türkler” de yavaş yavaş umutlarını kesiyorlar ama bu Avrupa'dan, pardon, “Birliği'nden” hayır gelmez!
“Akdeniz uzun süre sakin kalmaya elverişli değil. Deniz ve onu kuşatan kara hem çok değerli hem çok sıkıntılı. Birleşik Devletler ve Rusya arasındaki gerginlikle birlikte dik kafalı ve daha az zengin bir Güney Avrupa'nın karşısında büyük olasılıkla yeniden canlanan Kuzey Afrika'da bir çatışma ihtimali yaratıyor.
” ('Avrupa Krizi', George Friedman, Say:298-299.)
Artık önümüzde “iki seçim” kaldı…
Muhtemelen 18 Eylül'de gerçekleşecek Rusya seçimleri ve 8 Kasım'da yapılacak ABD Başkanlık seçimleri.
Rusya'da sadece “daha zayıf” bir Putin görme tahmini ve ümidi olan çok batılı var.
ABD de ise daha keskin ve Ortadoğu'da daha aktif bir Başkan görmek isteyen Batılı.
Çok tuzaklı ve katmanlı bir alıntı yapalım mı…
“Eski CIA Başkanı Michael Hayden, 'Trump konusunda ciddi endişelerimin olduğunu söylemeliyim.
dedi.”
Hayden'in sözlerini dış politika bağlamında kurduğu görünüyor. Zaten, “ordu kanunsuz emirleri dinlemez” cümlesini de kullanmamış olsa, aklımıza
bağlam hiç gelmezdi!