|
Bir "yapıcı eleştiri"

Üzülerek belirtmeliyim ki, Flores, Todorov, Welly, Girard, Benjamin de dahil yüzlerce büyük zevatın kapısını çaldım bir bir, ama bu yazımın başlığına ve içeriğine denk düşecek bir epigraf bulamadım.

Bu neden gerekiyor diye sormayınız lütfen. Epigrafla yazıya başlamak düşünmekten muaf olmayı, söylenemeyen şeyleri epigraf sahibinin sırtına yıkmayı kolaylaştırır. Elbette yazımın içeriğine birebir uygun düşmesi gerekmez epigrafın, benzer birkaç kelimeyi içersin yeter. Bu yüzden benim herhangi bir kitapta "şans sayfası" olarak adlandırdığım bir sayfayla buluşmam yeterlidir, vurucu, çarpıcı, uyartıcı, ayartıcı bir epigrafı seçivermem için.

Evet ama bu kez bulamadım; sonraki yazılarımdan birinde iki epigraf kullanarak oluşan borcumu telafi etmeye çalışacağım.

Efendim, bugün sizlere Orhan Pamuk''un Beyaz Kale''si üstüne bir "yapıcı eleştiri" sunacağım. Kaplanlar hiddetlenir, aslanlar şiddetlenir. Ben kaplan ve aslan olmadığım için hiddet ve şiddetten uzak duran biriyimdir malum.

Ve çok ünlü bir sözü izleyerek diyorum ki, yokedicilik kolaycılıktır, asıl yapıcılık zor iştir. Bu anlayış Calvino ile E.Şafak''ın eşitlenmesine neden olsa da sonuçta ikisi de insandır ve hoşgörülü olmak gerekir, değil mi?

Beyaz Kale''ye geçmeden önce, Orhan Pamuk''un ödüllü bir yazar oluşunun büyük önemi üzerinde ana hatlarıyla da olsa durmamız gerekir.

Orhan Pamuk, Cevdet Bey ve Oğulları''yla başlayan roman serüveninde göksel bir merdiveni aheste aheste tırmanan bir tutum sergilemiş; bir ara hızlanarak rakiplerinin önüne geçip Nobel ödülünü kapıvermiş, sonra yine aheste çıkışını sürdürmüştür. O uzun ve zahmetli merdivende, yine bir ara çıkışını hızlandırıp başka ödüllere de rakiplerinden önce ulaşacaktır; bu hepimizin büyük beklentisi, daimi umududur.

Bu yapıcı eleştirimde Beyaz Kale''nin 11. basımını (1993) esas aldım. Eko Basımevi''nde basılmış olan Beyaz Kale, iç kapak ve jenerik sayfaları da dahil toplam 192 sayfadır. Yazarı tarafından kitabın bitimine "Temmuz 1986" tarihi düşülmüş olup, bu tarih yazarın tüm kitaplarını okuyarak onun roman serüvenine ilişkin bir "kişisel tarih" hazırlamayı düşünenlerin mutlaka akıl defterlerinin bir köşesine eklemeleri gereken bir tarihtir.

Kitap, enzo kağıda basılmıştır. Fiyatındaki uygunluğun ötesinde enzo kağıt mürekkebi iyi emdiği ve gözleri yormayacak bir renge sahip olduğu için çok uygun kağıttır. Bunu derken super luks enzo kitap kağıdının gözleri yoran bir renge sahip olduğu için tercih edilmemesi gerektiğini de açık açık belirtmeliyim.

Malumunuz olduğu üzere, "kâğıt, hamur haline getirilmiş, çeşitli nebati maddelerden yapılan, üzerine yazı yazılan, ince, kuru yapraktır. İnce bitki liflerinin keçeleşmesi ile meydana gelen bugünkü kağıdın ilk olarak M.S. 1. Yüzyıl''da Çin''de yapıldığı sanılmaktadır. İnsanoğlunun hayatının bir parçası olan yazı, daha önceleri, düz, konik, taş ve ağaç gövdeleri ile killi topraktan yapılmış yazı levhaları üzerine yazılmaktaydı. Kağıt, ilim ve kültürün yayılıp gelişmesinde çok büyük bir rol oynamıştır. Yazma, taşıma ve muhafazasındaki kolaylıklar, herhangi bir yerdeki ilim ve bilginin çok kısa bir zamanda dünyanın her tarafına kolayca yayılmasını temin etmiş, böylece bugünkü medeniyete ulaşılmasının başlıca vasıtalarından birisi olmuştur." (Daha geniş bilgi için bkz.: wikipedia.org)

Orhan Pamuk oturmuştur ve romanını yazmıştır; Nobel ödülünü de alarak artık kendisi olma yolunda büyük bir mesafe katetmekle kalmayıp, kitabını enzo kağıda bastırmış Pamuk için şu satten sonra olumsuz, şiddet içeren (yani yapıcı olmayan, yıkı olan) şeyler söylememiz hem doğru olmaz hem de bize yakışmaz.

Zaten on birinci basımı toplam on bir bölümden oluşan bu kitabın sonuna, bizzat kendisinin eklediği "Beyaz Kale Üzerine" başlıklı yazı, genelde edebiyat tarihimiz, özelde roman serüvenimiz ve daha da özelde Beyaz Kale üzerine yazılmış ve yazılabilecek tüm yazıların hepsinden çok daha güzeldir. Pamuk, toplam on bir sayfa tutan bu yazısını altı çizilmesi gereken şu muhteşem cümlelerle bitirmiştir: "Böyle bir gözlem, benim için bir saçmalık ya da bir bilgelik kırıntısı değil, yalnızca, sırlarının birazını vermeye çalıştığım bir kurgu serüveni sırasında yararlanılabilecek bir renktir. Belki yazarına sevdiği bir geçmişi ve kitabı hatırlatmaya yarayabilir, ama renklerin nasıl bulunduğu ve bir araya getirildiği anlatmakla bitmez."

Yazarı "anlatmakla bitmez" diyorsa yapıcı eleştirin yapıcı eleştirmene ne düşer? Elbette susmak düşer.

O halde, o güzelim Akdağmadeni türküsündeki gibi "Ben susayım kemiklerim söylesin – aman aman sürmelim aman" diyerek tamamlayayım bu yapıcı eleştirimi.

13 yıl önce
Bir "yapıcı eleştiri"
Kim kime neyi, nasıl ve ne sebeple anlatır ya da anlatılan kimin hikâyesidir!
Döviz girişi hızlandı, ülkeye hukuk mu geldi?
Biden’ın genç siyahi seçmene ulaşma çabası nafile mi?
AK Parti’de hangi alanlarda nasıl bir değişim?
ABD-İran gizli görüşmesinde ne konuşuldu?