|
Demokrasicilik

Hilmi Yavuz''un örgüt gazetesinde yer alan son yazısını ''eski yazısı mı acaba?'' kuşkuları içinde okudum.

Şundan ki ''Asr-ı Saadet ve Demokrasi'' başlıklı yazısında Yavuz, bu tip tartışmaların yoğun olarak yapıldığı ''70''li yıllardaki düşüncelerin bile çok çok gerisinde kalmış; ''Demir''e göre... kabul edilemeyebilmelerini...'' vb. muğlak kelimelerle hem bilmediği sularda yüzmüş hem de Montgomery Watt, Şerif Mardin üzerinden açıkça Oryantalistlik yapmış.

Problem Yavuz''un yazısının başlığından başlıyor. Böylesi bir başlık başkalarının da ''Asr-ı Saadet ve Komünizm'', ''Asr-ı Saadet ve Monarşi'', ''Asr-ı Saadet ve Teokrasi'', ''Asr-ı Saadet ve Oligarşi'', ''Asr-ı Saadet ve Teknokrasi'' vb. başlıklarıyla konuyu sulandırmalarına ruhsat oluşturuyor.

Ayrıca bu başlıkla, va''z edeni tarafından ''tamamlanma iddiası''yla aleme hakim kılınan İslam''ın, şimdi bilinen ve gelecekte icat edilecek olan yönetim biçimlerini şu ya da bu yanlarıyla içkin bulunduğunu ancak her birini bir ''parça'' hükmünde gören ''İslami yönetim şeklinin'' hem onların tamamından fazla bir şey olduğunu, hem de İlahi bir din olarak yönetim bilgi ve anlayışıyla sınırlanamayacağını ıskalamış oluyor ve dolayısıyla ''güya'' farklı bir değer yüklemeye çalıştığı İslam''ı onlara indirgeme yanlışına düşüyor.

Yavuz''un yazısındaki ikinci problem
''Dostumuz/arkadaşınız ne sapmış ne de asılsız şeylere inanmıştır. O, kendiliğinden bir şey söylemez; söylediği, ancak kendisine gönderilen vahiydir, bunu da çok güçlü (Cebrail) O''na öğretmiştir.'' (Necm, 53:2-5)
mealindeki Ayetlerde yer alan hükmün Hz. Peygamber bir şey söylemediğinde de onun ''söylememe hükmü'' olarak geçerli olduğunu bilmemesidir.

Hz. Peygamber bir şey demediği yerde de ''düşünmez misiniz, görmez misiniz, ibret / öğüt almaz mısınız'' vb. ifadelerini içeren Ayetlerin hükümlerine de uygun olarak insanları ''akıllarını kullanmaya'' yöneltmiştir; İslam alimleri bu yöneltmeyi ''akli yasa'' tanımı altında toplarlar ve Hz. Peygamberin dememesini Hakk''a, dememesindeki hikmetin akledilerek, görülerek, düşünülerek hayatı kolaylaştırmak üzere yorumlanmasını halka (ve dolayısıyla ondaki değişmenin sürekliliğine) bağlarlar. İş bu nedenle, ''Cevâmiu''l Kelim'' olan Hz. Peygamber''e bilgisizlik izafe edilemez.

Yavuz''un yazısındaki üçüncü problem ise 17 Aralık''ta darbe yapmaya kalkışanların dindar görünümlü insanlar oldukları, bunların daha önce de ''Sandık her şey değildir'' görüşünü dile getiren Taksim Devrim Komitası içinde yer aldıkları bilgisi çok sıcakken ve ayrıca demokrasiyle gelip askeri bir darbeyle düşürülen Mursi yargılanıyorken bu yazıyı yazmış olmasıdır.

Artık herkes çok iyi bilmektedir ki, demokrasiyi kendisi için mutluluk olarak gören Batı, onu ancak kumandası kendi elinde bir oyuncak olarak Müslüman dünyaya kullandırma niyetindedir ve dolayısıyla ''Asr-ı Saadet''te de Demokrasi vardı'' ve ''Halkın birliğini sağlamak için Demokrasiden vaz geçilmeli'' kabilinden çelişkili mülahazaların şartlara ve ihtiyaçlara göre servis edilmesi de dünden bugüne söz konusu niyetle (Demokrasicilik''le) doğrudan alakalıdır.

Diğer bir ifadeyle Batı için Müslüman dünyada Demokrasi''nin olup olmaması değil, çıkarlarının zarar görmemesi esastır. Demokrasi bu manada planlandığı şekilde vadesi uzatılan, kısaltılan, alanı genişletilen, daraltılan araç olmaktan öte bir şey ifade etmediği için, bunu iki yüz yıldır burunlarının defalarca yere sürtülmesinden öğrenebilmiş olan Müslümanlar nezdinde de ''millete faydası'' esasına göre ancak ihtiyatlı bir değer yüklenebilmektedir. Dolayısıyla, bugünkü gelinen noktada Demokrasi, ''kendimiz daha iyisini üretinceye kadar, iyisi budur'' kabulüyle ''kerhen'' sahip çıkılan bir yönetim şeklinden ibarettir.

Yavuz''un, yukarıda belirttiğim bağlamda bir indirgeme ve içeriksizlik problemiyle yetersiz kaynaklar üzerinden Demokrasi''yi Asr-ı Saadet''e bitiştirmesi şık olmadığı gibi, ''...seçimlerde %65 ile bile gelseler, dosyalarla götürmek zorundayız. 44 yılda ördüğümüz hırkayı ''buyurun siz giyin'' diyecek değiliz. Komünist, faşist, Alevi ve CHP''li fark etmez, herkesle ittifak edin'' sözlerinin adresi olarak görünen Fethullah Bey''den, partisini iktidara taşıması şimdilik muhal olan Ana Muhalefet Partisi liderine kadar birçok ikiyüzlü demokratı göz ardı ederek böyle bir yazıyı yazmış olması da ayrıca bir talihsizliktir.

Örgüt gazetesindeki yazarlardan biri de son yazısında Fethullah Bey''in ''Fakirlik ne büyük nimet değil mi? Hiç kimseye diyet ödemek zorunda kalmıyor insan'' dediğinden dem vuruyordu. Tam bu cümleyi okurken Hizmet Örgütü''nün bankasını, medyasını, okullarını, dershanelerini, yayınevlerini, vakıflarını, derneklerini, hırkalarını(!) hatırlayıp gülme krizine tutularak, elimdeki bir bardak suyu modemin üzerine döküverdim.

Olması mümkün olmayan şeyleri oldurmaya, bitişmeyen şeyleri zorla yapıştırmaya kalkışmak en seçkin hakikati bile bir komediye çevirebilir. O nedenle dini ve ahlaki konuları yazarken aşırı dikkat göstermekte fayda vardır.

Bunları Yavuz''la ''polemik olsun'' diye yazmadım, bizim Salih Tuna onu sevdiği için onun sevgisine hürmeten bir hatırlatma niyetiyle yazdım; bu nedenle de sözü uzatmayacağım.

Sevenlerinin ve bildiklerinin kıymetini gözeterek, sevmeyenlerine kendi aleyhinde çok malzeme vermekten, bilmediği sularda yüzmekten vaz geçmeyi de Hilmi Yavuz düşünsün artık.

twitter.com/OmerLekesiz
10 yıl önce
Demokrasicilik
Kurban ile bayram
Kuşatma
Bir Başka Mesele: Truva atını içimize yerleştirdiler
Ahlâk kitapları ve “İslâm Ahlâkının Esasları”
Şimdi gözler Avrupa Birliği’nde…