|
Sahte dindarlık halleri

HAVVA PINAR KÜR

Yazar(dı).

Solculuğun moda olduğu yıllarda yayınlanan iki pornografik romanıyla ünlenmişti. Aynı performansı sonraki yıllarda yayımladığı romanlarda göstermediği için Nobel sulanmalarına bile yeltenemedi.

Zaten romancıdan çok öykücüydü. Benim de beğendiğim iki iyi öykü kitabı vardı. Onlardan edindiği yazarlık kredisini yaklaşık 20 yıl sonra yazdığı yeni öykü kitabında kullanmak istediyse de olmadı, ölü doğdu yeni kitabı; cenazesi bile kaldırılmadı, süründü durdu ortalık yerde. Murathan Mungan"ın "Beşpeşe"yle ona omuz vermesi de işe yaramadı, hatta Kür yüzünden o kitabın da kim vurduya gittiği söylenebilir.

Yine de her kayıt ve şartta "Müslümanlara düşman" üç Solcu-Kemalist kadın öykücüden biri olma unvanını koruyarak Bilgi Üniversitesi"ne kapılandı Kür. Yanılmıyorsam "uzatmalı yrd. doc." olarak halen oradadır.

"Hımm, demek ki, Kür kültürel hegemonyadan" dediğinizi duyar gibiyim ama değil. Anne ve baba mütevazı birer eğitimci, öğretmen olunca, çocuklarını Robertlerde, New Yorklarda okutsalar da "beyaz" olamıyorlar; ta ki dedelerinden birinin paşa, saray kulu, medrese artığı vb. olması gerekiyor. Gerçi yeni nesil hegemonistlikte adam yokluğu nedeniyle "vekaleten beyazlık" da kabul ediliyor ama başvuru yoğun olduğu için eklenme sırası Kür"e gelince kadar listeler kapanmış oluyor.

Haliyle yeni kitapları, eskimiş şöhretini korumaya yetmeyince ve kültürel hegemonyanın dışında kalınca ne yapsın Kür, yukarıda zikrettiğim unvanını olsun koruyabilmek için zaman zaman medyatik çıkışlar yapıyor.

Son çıkışını geçtiğimiz gün CNN"deki bir programda yapmış. Kadınların giyebilecekleri ve giyemeyecekleri çamaşır miktarı konusunda tecrübesini konuşturmuş. Bunda problem yok; öyle inanıyor, kendisini çamaşır zaptiyesi olarak görüyor; varsın öyle inansın, varsın kendisini çamaşır zaptiyesi olarak görsün; elbette ağzı olduğu için de konuşsun.

Problem, zaptiyelik vehmini dışa vurduktan sonra kendisini tutamayıp, yerini "cübbeli teneşirciler"e bırakmış eski cübbeli-bilimci fetvacılardan biri olma edasıyla "İnançta böyle bir şey yok" fetvasını savurarak, "Dindar bir ailede büyüdüm. Teyzem nenem namaz kılan insanlardı" savına tutunup, fetva verme hakkını temellük etmeye kalkışmasından kaynaklanıyor.

Teyzem dediği merhume Halide Nusret Zorlutuna (Emine Işınsu"nun annesi). Cümle alem bilir ki, Kür teyzesinden oldum olası utanmıştır ama işte "İnançta yok" diyebilmek için gün gelmiş ona muhtaç olmuştur (Hele bekleyelim, bu gidişle daha nelere muhtaç olacak).

Tv ekranından sarfettiği düşünce(sizlik)ler, içeriği nedeniyle değil asıl içeriksizliği nedeniyle tartışmaya değmez ama sergilediği "tutum" netleştirilmeyi gerektirir.

İlgili haberlerde Kür"ün malum hezeyanlarından önce "Türkiye"de ifade özgürlüğü yok" dediği belirtilmiş ki, ikinci sorun da burada ortaya çıkıyor:

1-Daha yaşarken unutulmuş bir yazar, sıradan bir tiyatro öğretmeni olarak "yokluğuna" hükmettiği özgürlük ortamında, dini konuda istediği şekilde fetva verebilme hakkında sahip olduğunu sanıyor, 2- Bunu tv ekranında bir cesaret gösterisiyle birleştirerek çift etki yaratmaya çalışıyor.

Böylece, geri(ci)liği sabit bir zihniyetin çelişkisini tekrarlamış oluyor Kür:

Din düşmanlığını bile Din"e yaslanarak temellendirmeye kalkışıyor.

Kür, sayıları bir hayli azalmış olan bu deve-kuşu sendromluların son nümunelerindendir. Türdeşleri gibi o da Müslümanlara hakaret etmeyi kafasında kurmadan önce, "bu ne perhiz, bun lahana turşusu" sözünün hükmü bir kez daha tahakkuk etsin diye cenazesinin Teşvikiye Camii"nden kaldırılmasını vasiyet etmiş olabilir.

DOĞU PERİNÇEK DERKEN…

28 Şubat"ta dik durmayan, akidevi ve ameli birçok konuda "füruat" merkezli küçümsemelerle darbecilerin ekmeğine bol keseden yağ süren Hizmetçiler, ağızlarını "28 Şubat" diye her açışlarında işledikleri malum cürümlere toslayıveriyorlar.

Örneğin zamane yazarlarından bir son olarak, Hizmetçiler"i yıpratmak için bizim gazetelerin Ergenekon suçlularından medet umduğunu yazarken, onların 28 Şubat"ta da devletin istihbarat örgütüne Hizmetçiler"in okulları aleyhine dosyalar verdiklerini belirtmiş.

Söyledikleri tartışabilir şeyler olmasına rağmen bu zamanenin asıl "tartışılmaz olanı gizleyerek" bir tartışmayı başlatmak istemesi bana çok garip geliyor.

Gizlediği şu: 28 Şubat"ta okulları zarar görmeyip, bilakis palazlandığına göre Hizmetçiler darbecilere hangi bedelleri, ne şekilde ödediler? Merhum Erbakan"a "Beceremedin git" demeleri vakay-ı adiyeden sayılır artık, asıl bu babta sakladıkları önemlidir.

Sözünün ve işinin arkasında durmayana bizde makbul insan gözüyle bakılmadığı gibi cümleyi yarım kurana da itibar edilmez.

Şu halde o zamane, mevcut iddiasının geçerli olabilmesi için önce Hizmetçiler"in 28 Şubat"ta kimlere yaltaklanarak, kimlerin arkasına saklanarak paçayı kurtardıklarını da açıklamak zorundadır.

Elbette, sözün namusu varsa ve yüreği yetiyorsa…

twitter.com/OmerLekesiz

10 yıl önce
Sahte dindarlık halleri
İyi Ki Varsınız
Bir Başka Mesele: Neden cinsiyet değiştiriyorlar?
Birliğe çağrı
Adamın adı Filistin
Dünya bu gençlerle güzelleşecek