|
Bilgiden sanata

Tevhid"le bütünleşmeyen mistik telakki Şeriat açısından dış"a aittir. Bu bakımdan Tasavvuf"u, Tevhid bağıyla genel mistik telakkiden ayırıp Sünni kültüre dahil bir kurum olarak nitelediğimizde ancak onu hakim / kuşatıcı bilgi"nin (Kur"an ve Sünnet"in) hükmü altında komunlandırmış oluruz.

Buradan baktığımızda Gazzâlî, İbn Arabî, Mevlânâ gibi "alim mutasavvıf"ların, her şeyden vazgeçerek, gerçeği aramaya çıktıklarına dair mevcut kayıtların şehir efsanesi olmaktan öteye gitmediğini, bilahare İmâm-ı Rabbânî ve Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî"nin hayatlarından da açıkça görüleceği üzere onların siyasete de karışan, zaman zaman ona istikamet tayin etmeye çalışan zatlar olduklarını görürüz. Dolayısıyla bu bilgi bile tek başına Tasavvuf"un, doğrudan Müslümanların gündelik hayatlarında yer aldığını; onu Din"den ve hayattan ayırmaya kalkışmanın yeni bir nifakın ateşini körüklemek anlamına geleceğini görmemize yeterli gelir.

Öncekiler gibi bu bilgilerin de altını çizmemin nedeni, piyasa sanatının kendisini ağırlıklı olarak ait kılmaya çalıştığı Tasavvuf"a göre nerede durduğunu ve sanat kurumunun kendi içinde bir meşruiyet aramayıp, o meşruiyeti neden Tasavvuf"ta aradığını daha rahat konuşabilmek içindir.

Sanat, muhayyilenin ürünüdür, çünkü her türlü kurgunun rahmi zan ve hayaldir; sınırı ve kendisine mahsus gerçekliğinden başka bir hükmü olmayan hayal öte ile bura"nın, akıl ile his"in ara"sı(nda)dır.

Din ise kesin emirdir; zan ve hayalle imanı, ameli reddeder. Bu yüzden sanat Din"in itibar ettiği bir husus değildir. Ancak Tasavvuf, kulun Allah"ın kendisine verdiği hayale bağlı, akla bitişik sanat nimetinin bilinciyle, o nimetin ifasının şükrüne de vesile olduğu için kapısını sanata açık tutar. Ki, bu açık tutuş da layüsel değildir, kendi içinde bir esasa tabidir; bu esasın isnat ettiği nihai yer de Kur"an ve Sünnet"tir. Nitekim kimi sufi şairlerin ve hal ehlinin sekr ve şath"a bağlı olarak Din"le çatışan sözlerini bu yüzden tevil ederek onları Din"in içinde tutmaya çalışır ve bu yüzden kırk dereden su getirmeye uğraşırız.

Haliyle ilk bakışta varlığı problemli olan sanatın terbiyesi Din"e bağlı tutulmuş, diğer bir söyleyişle "bilgi İslam"dır" hükmünce bilginin ikmali sağlanmadan, hakikat bilgisine talip olunması uygun görülmemiştir.

Ancak ve ancak Şeriat bilgisinden sonra hakikat bilgisine yönelende ortaya çıkabilecek sekr ve şath, bir sapkınlık kazanma hakkına dönüşmeksizin salt sanat açısından bir değer ifade edebilir ki, bu da toplumsal hayatı belirleyen hadleri inkar ve ihlal etmeksizin, zamanın değişmesi nedeniyle hadlerin değilse bile onların uygulanma tarz ve esaslarının değişebilme ihtimalini yürülükte tutmaya yönelik bir girişim olarak yorumlanabilir. Bu manada sekr ve şath"ın belirlediği sanat, toplumsal hayatın sıhhati için kısmen gerekli de görülebilir, çünkü baskılanma sonucu durgunlaşma duygusunun neden olabileceği olası bir iç-gerilimi erteleme, esnetme, hatta giderme kabiliyetine sahiptir.

Yine de şunu vurgulamalıyım: Bu değerledirmeler bir Ehli Sünnet mensubunun değerlendirmeleridir. Şii bir idrakin değerlendirmeleri böyle olmadığı gibi post-heterodoksların değerlendirmeleri de böyle değildir. Bu yazıların yazılma nedeni de zaten budur: Kendisini Tasavvuf"la ilişkilendirmeye ve onun üzerinden meşruiyet kazanmaya çalışan piyasa sanatının, Tasavvufla mevcut ilişkisinin aslında bir ilişkisizlikten ibaret olması; diğer bir söyleyişle, gizli Şiiliğin ve post-heterodoksinin varlığı…

Ne diyordu Kerküklü Nevruzî: "Işkun lâfın eyleyen "ışkunda bir burhân gerek.

Rabbim izin verirse bunları da konuşmalıyız.

11 yıl önce
Bilgiden sanata
Refakat izni hakkında memurlara pratik bilgiler (2)
"Görünen" ve "Görünmeyen"in gücü
Kemal Bey’in öfkesi
RTÜK kadınların yanında…
Dövizde çözülme hızlandı: Bir haftada 15 milyar USD