|
Biz ne yapacağız?
Genel durumumuz biraz karışık.

AK Parti'ye şu ya da bu gerekçeyle burun kıvıranlarımız; vaziyeti olumsuz görüp ufaktan ufaktan bir gül yumuşaklığıyla en avantajlı kapıyı arayanlarımız; güya objektiflik, nesnellik adına muhalefet trenine binmek için fırsat kollayanlarımız; “Paralel Yapı ile barışsak acaba üç-beş oy artırabilir miyiz” diye düşünerek, iki yönlü menfaat çarkını işletmek isteyenlerimiz de en az Paralel Yap'nın, Kemalist-sol şovmenlerin %50 ile maruz kaldıkları bir şoku yaşıyorlar.

Bunlar “Biz ne olacağız?” diye sormuyorlar elbette. Çünkü AK Parti'nin başarısıyla şeytanın iğvasından kurtulduklarını ve hatta bu başarıya çok büyük katkıda bulunduklarını düşünüyor olmalılar.

Dolayısıyla onlar, “Şimdi bizim sayemizde hangi başarılı işler yapılacak?” diye bir beklentiye girmiş durumdalar. Üstelik kendi açılarından haklı bile sayılırlar, çünkü bunların büyük bir kısmı eskiden milletvekilliği, bürokratlık, hatırı sayılır kurumlarda başkanlık, yönetim kurulu üyeliği, muteber gazetelerde yöneticilik, köşe yazarlığı yapmışlardı.

Nitekim bunlardan biriyle, seçimden birkaç gün önce, özel bir toplantıda Cumhurbaşkanı Erdoğan'a, AK Parti'ye peş peşe olumsuz

laflar saydırdığı için papaz olmuştuk. Sonuçların açıklandığı gün ise kendisini birkaç kanalda AK Parti'nin başarısındaki kodları çözmeye adamış bir konuşmacı olarak görünce, parmağımızı ısırmakla yetindik.

Bu kişinin adını vermediğim için bana kızabilirsiniz. Bir dönem milletvekilliği yapmak onu fazla büyütmedi, ama kendisinde çok şahane bir dansör olma istidadı gördüğüm ve yakın gelecekte bu yolla büyüyebileceğini zannettiğim için, yeni istikametini olumsuz yönde etkilememek kastıyla vermiyorum adını. İzin veriniz lütfen, bizim de bazı konularda bu kadar hassasiyetimiz olsun değil mi?

Bal varsa sinek de olacaktır hükmünden hareketle, başarı varsa, “benim sayemdedirciler” de olacaktır diyerek, bunların kendi aralarındaki kapışmaları, suçlamaları, ayak kaydırma taktiklerini, adam yıpratma çabalarını bir süre daha izleyeceğiz.

Sonra, iktidardan umduklarını bulanlar şişinecek, gerekli taltifi görmediklerini düşünenler şikayetlenecek... ve hayat, “yürü ya kulum” olanlarla, yeterince kul olmadıklarını düşünerek kahrolanlara da kendisinde yer açarak sürecek...

Peki, biz ne yapacağız?

Bu bizim özelimiz ama dostlar biz yorulduk.

Gezi Eşkıya kalkışmasının başladığı 1 Haziran 2013'ten beri, sürekli teyakkuz halinde olmakla; millet ve vatan kaygısıyla gerili bir yay gibi durmakla; Paralel Yapı'nın 17/25 Aralık darbesiyle birlikte üretmeye başladığı iftiraları göğüslemekle; Paralel sahtekarların halkta oluşturmaya uğraştıkları yanlış algıları düzetmeye çalışmakla; mahalli seçimlerle, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde galibiyete kilitlenmekle, son olarak bu seçimlerde milletin ve vatanın bölünmezliğine, selametine, huzuruna, istikrarına bilenmekle yorulduk.

“Yorulduk” diyorum ama istitraden söylemeliyim ki, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın maruz kaldığı eleştirileri, şahsına ve ailesine yönelik ahlaksızlığın, terbiyesizliğin onda neden olabileceği üzüntüyü, milleti bir arada, vatanı güvende tutma azminin kendisine vermiş olabileceği zahmeti düşününce, “yorulduk” demekten de utanıyorum.

Her ne ise, sonuçta (Rabbimize şükürler olsun) milletle birlikte gelinmesi gereken yere geldik. Galip olan, başarıyı veren Allah'tır, vesilesi ise millettir, onun duaları ve kararlılığıdır.

Bundan sonrası AK Parti'nin hükumeti doğru isimlerle kurmasına ve memlekete hizmette gündüz gece demeden, kimseye “öff” dedirtmeden çalışmasına kalmıştır.

Evet, biz ne yapacağız?

“Yorgunuz” dedik ama bunu demeye hakkımız yok; biz yorulduktan sonra da hiç yorulmamış gibi koşmak zorundayız.

Özal devriyle birlikte düşünme/düşünce ile evliliğini bozmuş olan Kemalist-sol ile zaten düşünmekten muaf olan, beyinsiz, ezberci tayfası Paralelciler, yukarıda zikrettiğim kalkışmalarında ne yazık ki bizleri de kendi seviyelerinden konuşmak zorunda bıraktılar.

Dolayısıyla düşünme üzerine düşünerek yeni düşünceler üretmemizi, kültür, sanat ve güzellik konusundaki arayışlarımızı, konuşmalarımızı, bu konularda yeni hedefler koymamızı ve bu hedeflere ulaşma yönündeki gayretlerimizi olumsuz etkilediler.

Gündelik hayatımızı savaş ve savunma kelimelerinden türemiş 50 adet lafızla sınırlandırarak, dilimizi kadük ettiler; yüz bini aşkın kelimeyi içkin olan sözlüklerimizi ıskartaya çıkardılar.

O halde bizim de acilen yeni düşünceler üreten bir düşünmeye, Türkçe'nin zenginliğini kuşanarak kültüre, sanata, güzelliğe dair konuşmaya ve yazmaya başlamamız gerekiyor.

“Ya siyaset” diye soracaksınız, biliyorum. İçimizden basiretli, birikimli, uz görüşlü, olarak (dünden bugüne) siyaset yazıları yazan büyük bir grup var ki, onlar yine kendi işlerine devam edeceklerdir.

Diğerlerimiz ise, ihtiyaç hasıl olduğunda kullanmak üzere (ki, inşallah bu bir daha gerekmez), sivriltilmiş bir kalemi ellerinin altında tutacaklar ama asıl bizi millet kılan, bir medeniyetin mensubu kılan, bir arada tutan kültürel ve sanatsal meselelere yöneleceklerdir.

Bunu umuyorum, bunu diliyorum.

Söz burada karar kılınca dostlar, bendeki yorgunluk da (elhamdülillah) zail oluyor.
#siyaset
#AK Parti
#Paralel Yapı
8 yıl önce
Biz ne yapacağız?
Bu başarı hepimizin
Bin Kayrevan’dan bir Kayrevan’a
Herkeste bir ‘ben’ var, bir de ‘gerçeklik’…
Yatırım grevi
Gölge oyunu...