|
En-Nifferî’nin eserleri neden lazım
Kudüs'e gelirken, okumak için yanımda
Abdürrezzak Tek
'in
Tasavvufi Mertebeler – Hâce Abdullah el-Ensârî el-Herevî Örneği-
(Emin Yayınları, Bursa, 2008) adlı kitabını getirmiştim.


Bu kıymetli çalışmayı henüz okuyorum, inşallah bitirdiğimde, nasip edilirse uygun bir zaman ve zeminde ondan ayrıca söz etmek isterim.



Tek'in yaptığı bir alıntı, nicedir zihnimde saklı olan bir sitemi, daha açıkçası bir şikayeti depreştirdi; bugün asıl bundan söz edeceğim.



Alıntının yapıldığı isim,

İbn Arabî

'nin (ra) ve yakın zamanda

Adonis

'in kimi sözlerine atıfta bulunmalarıyla tanıdığımız bir isim:

Muhammed b. Abdilcebbâr b. el-Hasen en-Nifferî

(ks.).



TDV İslam Ansiklopedisi'ndeki en-Nifferî maddesini yazan

Ekrem Demirli

, hayatıyla ilgili şu bilgileri veriyor:



“Irak'ta Kûfe yakınlarındaki Niffer bölgesinde doğdu. Mısır'a gidip İskenderiye'de yaşadığı için Mısrî ve İskenderî nisbeleriyle de anılır. Tasavvuf tarihi kaynaklarında ve diğer tabakat kitaplarında adı zikredilmediği gibi el-Mevâkıf ve el-Muhâtabât adlı iki önemli eserinde ailesi, eğitim durumu ve hayatı hakkında ipucu niteliğinde de olsa herhangi bir bilgiye rastlanmamaktadır. Düşüncelerini yaymak için mücadele etmemiş olması, sürekli seyahat etmesi ve bir mürid topluluğuna sahip bulunmaması tanınmamasının sebepleri olarak gösterilmektedir (Afîfüddin et-Tilimsânî). Bir diğer sebep de onun Hallâc-ı Mansûr'un idamından sonra hulûl iddiasıyla suçlanan sûfîlerden olduğunun söylenmesidir (Ahmed Tâhâ); ancak bu oldukça zayıf bir ihtimaldir. Muhyiddin İbnü'l-Arabî, Nifferî'yi temel özellikleri “bilinmeme ve gizlenme” olan sûfîlerden sayar. Onun bu özelliği, kaynaklarda kendisine yer verilmeyişinin sebebini izah konusunda daha ikna edici bir fikir vermektedir. Nifferî'nin vefat tarihiyle ilgili kesin bilgi bulunmamaktadır. 354-366 (965-976) yılları arasında Mısır'da ölmüş olabileceği ileri sürülmektedir. İbnü'l-Arabî'nin el-Fütûhâtü'l-Mekkiyye'de görüşlerini zikretmesinden sonra tanınır hale gelmiş, Afîfüddin et-Tilimsânî, İbn Seb'în, Kâşânî ve Şa'rânî gibi sûfîler eserlerinde onun görüşlerinden bahsetmişlerdir.”



En-Nifferî'nin iki kitabı var:

el-Mevâkıf

ve

el-Muhâtabât

. Demirli bu kitapların el yazma nüshalarının, çeviri ve basımlarının bilgisini detaylı olarak aynı yerde vermiş.



Alıntıya gelince.



El-Mevâkıf'ında diyor ki en-Nifferî: “Allah beni durdurdu ve bana şöyle dedi: Sana bir şey emrettiğimde emrimi yerine getir ve bu konuda bilgi sahibi olmayı bekleme. Zira benim emrimi uygulamak yerine bilgi sahibi olmayı beklersen, emir için değil, emrin bilgisi için itaat etmiş olursun ki, bu ise benim emrimi yerine getirmediğine delâlet eder.”



Bunu zikrettikten sonra tepkimin nedeni anlaşılır hale geliyor ama ben yine de söyleyeyim:



Tasavvuf tarihi ve İslam düşüncesi açısından da elbette çok çok önemli olmakla birlikte, benim ilgillendiğim yönden, yani

Müslümanlara mahsus sanatsal zihniyetin kuruluşu ve işleyişi

bakımından en-Nifferî'nin kitaplarına şiddetle ihtiyacımız var.



Yine Demirli'yi izleyerek söyleyecek olursam, en-Nifferî'nin el-Mevâkıf'ta işlediği

vakfe

kavramı, sanata / sanatçıya mahusus (tahayyül, tefekkür, tefehhüm, tezekkür vd. olarak)

hareketsizlikteki hareketin

vechesini de içkin görünüyor.



Dolayısıyla, aynı zamanda bir şair olan en-Nifferî'den beslenerek, mezkur konuda yeni zamana doğru şeyler söyleyebilmemiz için, onun el-Mevâkıf'ına ve el-Muhâtabât'ına –sadece çevirisi de yetmez– tetkikli bir çevri olarak ihtiyacımız var.



Öte yandan gerek tasavvufî ıstılah, gerekse düşünsel ufuku açan bir kelime olarak vakfe, sadece bilgisini bilmekle bilemeyeceğimiz bir husustur. Tıpkı, tevhid kelimesinde olduğu gibi. Herkes, Müslüman sanatlarındaki gayenin (ya da sonucun) tevhid olduğunu söyler ama kimse de içini gereğince dolduramaz. Çünü tevhid, el-Herevi'nin de (ks.) söylediği gibi düşünme ile üstesinden gelinebilecek bir şey değildir; ancak tasavvufi manada tefekkür ve bir veli terbiyesi ile bu mümkün olabilir.



Tefekkür içinse, bunları anlatan mutasavvıfların eserlerini, sanki onların sohbetine katılmaya layık görülmüşçesine, önlerinde diz kırıp baş eğerek dinlercesine okumamız gerekmektedir.



Bu nedenle,

Mustafa Kirenci

(Büyüyen Ay),

Asım Erverdi

kardeşlerimden ve hassaten

Muhyittin
Macit

hocamızdan istirham ediyorum, en-Nifferî'nin eserlerine de lütfen bir el atsınlar.



Gerçi, yaklaşık iki yıl önce sevgili

Nurullah Koltaş

, el-Mevâkıf'ı çevirmeye başladığını söyleyerek beni çok sevindirmişti. Ama akademiye gitti ve sanırım birçok değerli dostumuz gibi o da bürokratik işlerde kayboldu.



Ondan yana da halen umutvarım ama asıl müdahaleyi yayıncılarımızdan bekliyorum.



*


Ramazan Bayramınız mübarek olsun. Rabbimiz tüm Müslümanları esenlik ve huzur içinde nice bayramlarla birlikte eriştirsin.




#Abdürrezzak Tek
#Ekrem Demirli
#Tasavvufi Mertebeler
#Mustafa Kirenci
#Nurullah Koltaş
8 yıl önce
En-Nifferî’nin eserleri neden lazım
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle