|
Gönül yıkan yıkılır

Anayasa değişikliği millet tarafından onaylandı.



Yedi düvelin ve işbirlikçilerinin Türkiye'deki yönetim şeklinin değişmesini engelleme çabalarından, müfrit tutumlarından bakıldığında %51.4'lük evet oyunun değeri ve tartışmasız üstünlüğü de bu sayede çok daha iyi anlaşıldı.



Bu manada Kılıçdaroğlu'nun çok sevdiği, koruduğu ve kolladığı Can Dündar'ın referandum çalışmalarının başlamasından hemen önce, kimler tarafından Almanya'ya gönderildiği ve oraya varır varmaz ilk ezberini neden Alman Cumhurbaşkanı'ndan bizzat yaptığı da ortaya çıkmış oldu.



Şimdi, yedi düvelin, onun içerideki partilerinin, terör örgütlerinin söz konusu sonuç üzerinden kuşku üretmeye, itiraz geliştirmeye, huzursuzluk çıkarmaya yönelik çabalarının başlayacağı da aşikardır.



Gerçi, su üstünde yürüyüşümüzü yüzme bilmediğimiz şeklinde haberleştiren bu tayfa,

referandumda
%90 evet çıksaydı da aynı şeyi yapacaklardı

.



Çünkü bunların meselesi referandumdan ibaret değil. Bunların meselesi Türkiye'yi tökezletmek, istikrarını bozmak, milleti ayırmak ve onu içeride ve dışarıda kargaşaya sürüklemekten ibarettir.



Çerçevesi onlar tarafından sabitlenmiş bir demokrasiye itiraz eden, sınırlarını ve dolayısıyla ülke bütünlüğünü koruyan, milletini onların dayattığı taklitlere göre değil kendi değerlerine göre yaşatmak isteyen bir Türkiye onlar için daima tehlikeli bir Türkiye'dir.



İşte bu Türkiye istikrarına, istiklaline ve istikbaline sahip çıkma konusunda son iki yüz elli yıldır verdiği mücadelenin en önemli merhalesini bu referandumla tamamlamıştır. Bu nedenle bizler için normalde demokratik şartlarda yapılmış seçimlerden bir seçim olan son referandum, Batılılar için normal bir seçim olarak görülmemiştir ve asla da görülmeyecektir.



Sıra ilgili mücadelenin yeni etaplarını aşmaya gelmiştir ve onların düşmanlık tarzları, taktikleri, uygulamaları da bu minval üzere ummadığımız düzeylerde değişecektir. Bu bakımdan

Türk milletinin uykusunda bile uyanık olması

artık çok daha zorunlu hale gelmiştir.



Anlattığımız kısım, dıştakilerle ve adları, nitelikleri, rolleri, işlevleri ne olursa olsun son tahlilde dıştakilerin içteki lejyonerleriyle ilgili kısımdır.



Bir de bunun, “imkanların ve imkansızlıkların” iyi belirlenmesine, doğru değerlendirmesine yönelik kısmı var.



Bu bizlere düşen kısımdır; bunun ıskalanması, ertelenmesi, şu ya da bu nedenle perdelenmesi, halının altına süpürülmesi mümkün değildir.



Bu manada yüzde 51.4'lük evet oyunun,

kendi ve ciğer

hikayesinden mülhem olarak toplamalar ve çıkarmalar eşliğinde değerlendirilmesinin, ekran bülbüllerine laf üretme imkanı sağlıyor olsa da pratikte hiçbir faydası yoktur.

Velev ki, MHP'den bir evet oyu gelmemiş olsun, bu partinin ilgili anayasa değişikliğinin önünü açmış olması bile büyük bir kıymeti haizdir

.



Bu bakımdan MHP'yi, Devlet Bahçeli'yi dövmeye kalkışmak akılla, izanla, siyasetle bağdaşmadığı gibi, AK Parti'nin içindeki çöplerin halının altına süpürmesini de makul ve mazur gösteremez.



AK Parti'nin bizzat içinde olmaları bakımından işin bu kısmını iyi bilen arkadaşlarımız, onunla ilgili dahili sorunları, dertleri anlatıyorlar ve sanırım anlatmaya da devam edecekler. Ben AK Partili olmadığım için konuya bu yanıyla (iç eleştiri yönüyle) dahil değilim.



Ben “

tek adamcıyım

” ve bu nedenle, bidayetinden beri sevdiğim ve sevmeye devam edeceğim

Recep Tayyip Erdoğan

'a göre konuşmak durumundayım.



Bu da beni konunun insan ilişkileri, diğer bir söyleyişle ahlaki boyutu üzerinde tutmaktadır.



Bu bahiste gördüğüm, AK Partili yöneticilerin belli bir kısmının, Erdoğan'ın yoksullarla, mazlumlarla, garibanlarla, sıradan insanlarla kurduğu

asil ilişkiden kopmuş

olmalarıdır.



Bunu derken salt ev ziyaretlerini, fakir sofralarına oturmaları kastetmiyorum. Onların küçük dünyalarını genişletmeyi, endişeyle harlanmış yüreklerini serinletmeyi, hüzünlü kalplerine küçük sevinçler yüklemeyi kastediyorum.



Fazla söze ne hacet! Küçükçekmece'nin oy oranlarına bakın!



Ben burada yaşanan olumsuzluğun büyük ekonomik ilişkilerle, ulaşım, eğitim, alt yapı problemleriyle kayıtlı olduğunu hiç sanmıyorum.



Sıradan bir vatandaş olarak,

Cennet Mahallesi

'nde mukim bir vatandaşın gözüyle bakıyorum ve onun diliyle

E5'teki steril toplu konutları, göl kenarındaki heyulaları oralara dikerek, benim ufkumu kim kapattı, güneşimi kim çaldı, manzarama kim tecavüz etti diye soruyorum.


Dişimle, tırnağımla yapabildiğim tasarrufa emekli paramı katıp, denize, göle bakarak ölmeyi seçtiğim bu mekanları kim hangi hakla işgal etti? Ben kimseden bir şey istemiyorum ama kimsenin zikrettiğim yolla hayallerimi ve küçük imkanlarımı çalarak gönlümü kırmasını da istemiyorum.



İşte gördüğüm, Erdoğan'ın bu ve benzeri konularda gösterdiği hassasiyetin, kaygının artık kimi AK Partili yöneticilerce gösterilmiyor oluşudur.



Konu bu olunca matematik iflas etmektedir.



İflası mümkün olmayan tek şey gönüllerin kırılgan olma gerçeğidir ve bu bahiste benim hiç de entelektüel ve bilimsel olmayan, ama son derece insani olan ilk uyarım şudur:



Gönül yıkan yıkılır!
#Cumhurbaşkanı Recep Erdoğan
#AK Parti
#Anayasa değişikliği
7 yıl önce
Gönül yıkan yıkılır
Gerçek kurgudan daha şaşırtıcı
Türkiye’de din ihalesi kime verildi?
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı