|
Klasik Düşünce Okulu’nda ders başlıyor

Klasik Düşünce Okulu'nu ilk öğrendiğimde duyduğum heyecanı, bu sütundaki (10 Temmuz 2016 tarihli) yazımda okurlarımla paylaşmıştım.



İrşad

,

Lüma

, genel felsefe ve klasik İslam literatürü üzerine

Ekrem Demirli

,

Ahmet Hamdi Furat

,

Hayrettin Nebi Güdekli

,

Murat Kaş

ve

Ömer Türker

hocaların yaklaşık üç yüz öğrencileriyle yaptıkları okumalar tam hızla sürüyordu.



Onlarla birlikte

İrfan İnce

,

Abdullah Kahraman

,

Harun Kuşlu

,

Hasan Ocak

ve

Mehmet Özturan

hocaların da katılımıyla

el-Füusus Fi'l-Usul

,

Kitab-ı Usuli'd-Din

,

eş-Şemsiyye

ve

et-Taarruf

'un okunduğu güz dönemi de bittiğinde, Demirli Hoca'nın selam vermesine tutunarak, hem bu iki dönemle ilgili sonuçlar hem de yeni çalışmalar hakkında bilgi edinmek maksadıyla,

Sibel Eraslan

ile birlikte KDO'nun faaliyetlerini yürüttüğü

İskenderbaba Tekkesi

'ne gittik.



Kaymakçı Tekkesi

olarak anılan İskenderbaba Tekkesi, yapımı 1544 yılında tamamlanmış bir mescit; 1752 yılından itibaren tekke olarak kullanılmaya başlanmış. 1800'lü yılların başında tamir gören tekke, Cumhuriyet devrinde yıkılmaya terkedilmiş ve CHPlilerin arzuladığı şekilde 1945'te yer ile yeksan olmuş.



Üsküdar Belediyesi'nin gayretleriyle yeniden inşa edilerek, 2013 yılında kullanıma hazır hale getirilmiş. Silsile itibariyle kullanımında manevi hakka sahip bulunan zat-ı muhterem, buranın tekrar tekke olmasını arzu etmeyip, KDO yetkilileri de kendilerine derslik ihtiyacını beyan edince zikrettiğim faaliyete çok çok yakışan bir mekan oluvermiş.



Demirli Hoca, tekkede, mütevazı iki masa ile beş sandalyenin yer aldığı bir odada bizi konuk etti. Naklettiğim bilgileri verirken,

Halit Çelikyön

ile

Tayyip Durceylan

Hocalar da bize katıldılar.



Demirli Hoca'ya başlangıcından bugüne KDO çevresinde planladıkları işlerin nasıl gittiğini sormamıza hiç gerek yoktu. Çünkü Lazlık enerjisiyle yüzüne yansıyan neşesi, derslerden, hocalardan, öğrencilerden söz ederken gözlerinde şavkıyan ışık onun gelinen sonuçtan çok memnun ve mutmain olduğunu söylüyordu.



Şikayetine neden olabilecek tek bir hususu vardı ki, sanki bunu da zamanın zorunluluklarıyla bitiştirerek kanıksanabilir kılmıştı.



Mesele şuydu: KDO, İslam klasiklerinin okutulmasıyla kazandırılan bilginin, ikinci bir eğitimle (deyim yerindeyse terbiyeyle) taçlandırılmasını hedeflemişti. Bu hedef, öğrendikleri yeni bilgilerin ışığında öğrencilerin yazma yeteneklerini geliştirmelerinden ibaretti.



Malum olduğu üzere, bir öğrenci bilgiyi ilgili hocalardan ders almak suretiyle öğrenir. O bilgiler üzerinden veya onlardan hareketle düşünmesinin en pratik yolu ise yazı yazmasıdır. Diğer bir ifadeyle, bilmek bildirilen(l)e hükmetmek olduğundan düşünmeyi kapsamaz. Düşünmek bilineni farklı bir düzeyde işlemeyi zorunlu kılar ki, bunun bilinen en garantili yolu da yazı yazmaktır.



Demirli Hoca, öğrencilere kendi hocalarından danışmanlar seçmek suretiyle bu meselenin üstesinden el birliğiyle gelmeye çalıştıklarını ancak öğrencilere hakim bir korkuyla, tedirginlikle, hatta tembellikle yüz yüze geldiklerini söyledi.



Elbette KDO derslerinde (tıpkı medrese eğitiminde olduğu gibi) öğrenciler hocalarını, hocalar da öğrencilerini kendi iradeleri ile seçtikleri için zikrettiğimiz olumsuzluk hepsini kapsamıyor. Ancak küçük bir grubu kapsıyor olması bile Demirli Hoca'yı üzmeye yetivermiş. Yetivermiş ama soyadıyla uyumlu olarak onun azmine, gayretine olumsuz bir etkisi olmamış.



Sohbetimiz esnasına Demirli Hoca, yeni dönemde

Fütûhât-ı Mekkiyye Dersleri

'ni başlatacağını da istişari bir nezaketle söyledi. Ben bu nezaketten hareketle

İbn Arabî

okumalarından yana popülerlik endişemi dile getirmeye çalışarak, Vahdet-i vücut öncesi tasavvuf anlayışını öğretmenin / öğrenmenin gerekliliği üzerinde durdum.



Çünkü, her fırsatta ilettiğim gibi, Vahdet-i vücut kavramı şeyhime ait değildi;

Sadreddin Konevî

,

Davud el-Kayserî

ve

Abdülkerim el-Cîlî

'nin onun tasavvufi anlayışını sistemleştirirken müştereken ortaya attıkları temel bir kavramdı.



Dolayısıyla bu kavramın hak ettiği yere yeniden oturtulabilmesi için, tasavvufun klasik devrindeki anlayışlara bakmak gerekiyor, bu maksatla da

el-Herevî
Kuşeyrî

devrinden,

Ubeydullah Ahrar – Molla C
â

devrine kadar olan ilgili düşüncelerin öğretilmesini öncelemek gerekiyordu.



Bu düşünceme rağmen, Demirli Hoca'nın KDO nezdinde Fütûhât-ı Mekkiyye Dersleri'ni başlatmasını çok değerli girişim olarak gördüğümü de beyan etmeliyim. Neticede

iş ehli olana yakışır ve ifası ona haktır

.



Söz konusu ders için son başvuru tarihi, 30 Ocak 2017.



Ben bu yaşta öğrenci olamayışıma hayıflanırken, halen bu vasfı taşıma şansına sahip olanların KDO'na erişmede aceleci olmalarını salık veriyorum.



KDO'nda ders yeniden başlıyor...



Muhataplarına hayırlar, bereketler ve başarılar temenni ediyorum.


#Klasik Düşünce Okulu
#Kaymakçı Tekkesi
#İrşad
#Lüma
7 yıl önce
default-profile-img
Klasik Düşünce Okulu’nda ders başlıyor
İFYD (İzlenmeyen Film Yapanlar Derneği) Manifestosudur
‘Beşikten mezara kadar ilim’
Sarhoştum, hatırlamıyorum
Suçlu kim?
Vergi artışı yerine yapılacaklar