|
Kürsüye kim çıkacak?

Eskiden, butik yayınevlerinin şiir-sever sahipleri, şiir kitaplarını “zekatına” olsun yayınlarlardı. Sonra sonra yerli ekonomimizdeki krizler karakteristik bir hal alınca onlar da sadece “kendini kurtaran kitaplar”ı yayınlamaya başlayıp, koltuklarının altında bir tomar kağıtla onların dudaklarından dökülecek hayırlı cevabı bekleyen (eski ve yeni) şairleri bir çay ısmarlayıp, yayınevinden yolculamayı öğrendiler. Artık, lokal krizlerden sonra globalleşmenin doğurduğu nur topu gibi uluslararası kriz de çıkınca “zekatına kitap basmak” kimsenin aklına gelmez oldu zaten.

Ama burası Türkiye ve Türkiye şairsiz kalamaz, şiirsiz olamaz. Çünkü güzelim ülkemizde hemen herkes otuz yaşlarına kadar şiir yazar; iktidara kafası bozulanlar, su idaresine karşı öfkeleri kabaranlar, aşkları kabul görmeyince kahırlananlar, armut fiyatlarındaki gereksiz artışlara üzülenler... hemen herkes tepkisini öncelikle şiirle dile getirir. Ta Divan Edebiyatı''ndan beri süregelen milli bir alışkanlığımızdır bu bizim; Fuzuli''nin, kendisine bağlanan maaşı alamayınca Kanuni''ye yazdığı şikayetnameyi hatırlayınız örneğin.

Hal böyle olunca, kimi belediyeler iftar çadırı hizmetleriyle halkla kaynaşmanın sağladığı prestiji, sanat-edebiyat üstünden sürdürerek şair halkımızın imdadına yetişiverdiler. Çok da iyi ettiler; şunca yıldır şiir şöleni, şiir zamanları, şiir okuma günleri, şiir akşamları, şiir festivali gibi isimler altında şaire ve şiire destek veriyorlar ki, bundan dolayı da şair ve şiir sever halkımızın büyük beğenisine mazhar oluyorlar.

Buradan bakınca, şairlerin kendi seslerini duyurmaları konusu halledilmiş gibi görünüyor ama kazın ayağı hiç de öyle değil. Şimdi de şu çok önemli konu tüm ilgililerin zihninlerini meşgul ediyor: Kürsüye hangi şairler çıkarılacak? Nasrettin Hoca olsaydı, sonradan fıkraya dönüşecek bir eylemle bu konuyu hallederdi belki diye düşünebilirsiniz ama Hoca''nın dilden dile dolaşan eşeğe binme fıkrasına bakılırsa o da halledememiş bu işi, üstelik de eşeği sırtlayıp pazara indirdiği halde...

Problemin özü şudur: Şiirle ilgili bir etkinlikte, hangi şairler seslerini duyuracaklar? Öyle ya, kitaplı şair var, kitapsız şair var, on kitaplı şair var, bir kitaplı şair var, dergi çıkaranı var, çıkarmayanı var, kitap eklerinde söyleşileri yayınlananları var, yayınlanmayanları var; televizyon programlarına katılanları var ve katılamayanları var; deneysel şiir yazanları var, denemeden yazanları var, b.kuna şiir yazanları var, sabununa şiir yazanları var. O halde etkinliklere davet edilecek şairleri kim, neye göre belirleyecek; konuk olarak çağrılacak şairler hangi ölçütlere göre seçilecek?

Farzedelim ki, birileri bir ölçüt oluşturdu ve şair halkımız arasında bir referandum yapılarak, ezici bir oy çokluğuyla bu kriterler kabul edildi. Ama bir de bunları hiç takmayacak şairler var, “şiirin özü muhalefettir, şair muhalif olandır” hükmüne iman edenleri kadar, bir de hiçbir şeyin kendilerine beğendirilemediği meczup ve meczube şairler var. Ben, meczup olanını henüz göremedim ama kürsü kürsü dolaşan bir meczube örneğini yakından gördüm; Gülhane''de parkı, Sapanca''da yağmuru, Frankfurt Kitap Fuarı''nda İslamcıları beğenmeyip kendi cürmünce ortalığı birbirine katmıştı.

Atladım galiba, şiirimizin kurtuluşu için bir ara yoğun olarak kaset çalışmaları da yapılmıştı; şöyle hançeresinden konuşan erkek, hülyalı, uykulu, acılı ses tonlarının her türünü çıkarabilen kadın okuyucular pek ünlenmişlerdi; ah ne güzel günlerdi o günler!

Neyse efendim, zekatına kitap basma, kaset okumaları, belediye destekli şiir zamanları... Hani bakıyorum da kitaplı, kitapsız şair halkımızın kendilerini ifade edebilmeleri, yetmiş beş milyon vatan evladıyla buluşmaları için az şey yapılmamış ama yapılan her şey yukarıda arzettiğim problemi küçültmemiş aksine büyütmüş. Buna ivedilikle bir çözüm bulunmalı ama nasıl?

Çözüme bir katkısı olur mu bilemem fakat benim önerim şudur: Şiir kürsülerine hangi şairlerin çağrılacağı açık açık belirtilmelidir. Böylece birbirlerini seven şairler grubu oluşacağından, kimse kimsenin tavuğuna kış demeyecek, basına yansıyan acaip ve garaip haberler ortadan kalkacaktır. Elbette önerimin mahzurlu tarafını da görmüyor değilim: Bu uygulama, “gezici şiir timi” şeklinde şehirden şehire gezen sayıları sabit bir grubun oluşumasına neden olacaktır. Olursa olsun; n''olur ki? Üç aşağı beş yukarı zaten böyle olmuyor mu?

Bitirilsin bu problem; şairler, şiirler, milletimiz, belediyelerimiz ve kürsüler rahat etsinler artık.

15 yıl önce
Kürsüye kim çıkacak?
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle