Babil Kralı Bühtunnesar'ın Filistin'i işgal ederek Yahudileri Babil'e sürmesiyle, Yahudi şeriatında, ötekinin emrinde /ötekiyle birlikte yaşama şartlarına bağlı ilk değişiklikler mezhepleri doğurur ve kendini gizleme, örtülü faaliyette bulunma, gizli ajandaya sahip olma düşünce ve eğilimleri kurumlaşmaya başlamıştır.
'ta gizliliğin tarihi, daha Hz. İsa bu dünyada yaşıyorken başlar. İseviliğin, Hz. İsa'dan sonra grupçu ve rekabetçi
esasıyla devam etmesi, Roma'nın müminler üzerindeki aşırı baskısıyla birleşince gizliliği adeta zorunlu bir duruma dönüşmüştür.
Manastırlar, keşişhaneler, kuş uçmaz kervan geçmez yükseklikteki dağlara, yılanın bile yürüyemeyeceği dar geçitlere, tilkinin bile inemeyeceği derinlikteki yeraltı mağaralarına inşa edilmiş, dolayısıyla İseviler için gizlenmek, giderek gizli örgütlenmenin, daima bir iç hesaba sahip olmanın nedeni haline gelmiştir.
içinse gizliliğin tarihi diye bir şey yoktur. Hz. Peygamber, risalete muhatap olmanın şokunu, kısa süreli bir uykuyla ve dar çerçeveli istişarelerle giderdikten sonra doğrudan doğruya Mekke toplumuna seslenmiştir.
Müslümanlığın ilk şartı olan
olarak benimsenmiş ve buna bağlı olarak İslam gizliliğe değil, açıklığa göre kurumlaşmıştır; Müslümanın meydanda olması, ortada durması, sözü (İlahi kelamı) duyulacak şekilde söylemesi, onda bir eksiltmeye gitmemesi esas sayılmıştır.
Müslüman kimi topluluklarda bilahare gizliliğin öğrenilmesi ve uygulanması ise, onların kitabi
,
tanışmalarıyla başlamıştır.
, Persler tarafından etkili bir iktidar aracı olarak siyasallaştırılması ilgili süreci hızlandırmış ve bidayetinden beri sorunlu olan
gizliliğin değirmenine su taşınmıştır.
Konunun iktidara bitişik hale gelmesiyle kazandığı yeni form, ancak
deyimiyle tam izah edilebilir. Mevcut iktidar üzerinde etki kurmak, var olan etkiyi artırmak, muktedirleri hal edip onların yerine geçmek ya da kendine bağlı muktedirler yaratmak... o cümleden bir faaliyetin nedenleri ve sonuçlarıdır.
Gizliliğin tarihi Şii tarikatı üzerinden İslam'ı da kısmen kendi içine çekmesine rağmen, ümmetinin ekserinde açıklık, görünürlük başat bir tutum olarak bugüne kadar süregelmiştir.
Konuyu günümüzdeki gerçekliklerle örneklendirecek olursak, merhum
ve arkadaşlarının, laik ve demokratik şartlarda
'ni kurmaları, Müslümanlara mahsus siyasi hak arayışlarını onun üzerinden yürütmeleri aynı açıklığın, görünürlüğün bir sonucudur.
Öte yandan,
örgütünün Hristiyani ve Şii esaslara tabi olarak yapılandırılması, iktidarı belirlemeye ve giderek onu ele geçirmeye yönelik olarak Türkiye'nin (genelde İslam ümmetinin) başına bela edilmesi de, gizlenerek saman altından su yürütme çabasının bir ürünüdür.
Erbakan ve arkadaşları, asli usule bağlı kalarak ortaya çıkmakla, öncelikle Müslümanların marjinalleştirilmelerine engel olmuşlar; inançlarının mafya vari, illimunati tarzlı dar bir örgüt yapısına mahkum edilmesine karşı durmuşlardır.
Yine bu yolla Müslümanları, sistemin irticai faaliyet damgasıyla giz(em)li davranışlara yöneltme ve zulmü hak etme tuzağından uzak tutmuşlardır.
FETÖ örgütü ise bunun aksine, Hristiyani ve Şii etkili, illimunati tarzı bir yapılanmayla, marjinalleşmeyi benimsemiştir. Bu manada Türkiye'deki ve dünyanın birçok ülkesindeki birimlerinin Amerika, İngiltere, İsrail ve kimi AB ülkeleri tarafından operasyon maksatlı olarak desteklenmeleriyle, zamanın iktidarlarınca dağıtılan
'in, beylik çatışmalarında tetikçi olarak kullanılmaları arasında mahiyet olarak hiçbir fark yoktur.
Bu ilki olumlu, ikincisi olumsuz örnek, Müslümanların bugünki tutumlarının sıhhat derecesini ele verdiği kadar, gelecekteki siyasi tercihlerinin sıhhatini de belirleyecek niteliktedir. Çünkü doğru tutum, içinde tereddüt barındırmayan emir kipindedir:
Ulaştığımız bu sonuç, AK Parti'nin kuruluş amacını ve iktidar partisi olarak faaliyetlerini anlamak için de kullanabileceğimiz bir sonuçtur.
Bu manada ve içinden geçtiğimiz şu zor şartlarda, hiçbir Müslümanın karınlarından konuşanlara, saman altından su yürütmek isteyenlere, gizli ajanda taşıyanlara tahammülü olmaz ve olmayacaktır.