|
Açtırma kutuyu
Geçtiğimiz çarşamba terör üzerine verdiğim konferansın soru-cevap bölümünde,
“El Kaide 11 Eylül'de birkaç bin kişiyi öldürünce azılı bir terör örgütü oluyor da, ABD Irak'ta 1 milyon kişinin ölümüne öyle ya da böyle sebep olunca neden terörist sayılmıyor?”
sorusu soruldu.


Haklı, tutarlı ama zor bir soruydu. Çünkü ne bu sorunun, ne de cevabının günümüzde bir geçerliliği yok; “iyi, doğru, güzel ve hak olan” konusunda sadece ana akım fikirler, öğrenilmiş inanışlar ve modern mitler var. Bu mitler, yeri gelir tüm gerçekliği belirler.



Amerika Birleşik Devletleri Dış İşleri Bakanı'nın Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı Anayasa Mahkemesi kararına uymaya çağırdığını duyunca bu diyalogu hatırladım doğrusu. Bursa Büyükşehir Belediyesi Kültür AŞ adına Metin Önal Mengüşoğlu ve Cevat Akkanat'ın organize ettiği o programda çünkü, tam da bunları konuşmuştuk.



Bugün, TC'nin AYM kurallarına uyma konusunda TC'nin seçilmiş Cumhurbaşkanı olan Erdoğan'ı uyarma hakkını kendinde görenlerin ülkesi, geçtiğimiz onyıllar boyunca bırakın anayasayı; ne ahlakla, ne kuralla, ne kanunla, ne insanlıkla, ne hak-hukukla açıklanamayacak neler yapmamıştı ki…



Sözgelimi, 1979'da Sovyetler Afganistan'ı işgal ettiğinde, o bölgedeki direniş CIA ve bölgedeki istihbarat servisleri tarafından örgütlenmişti. CIA para, silah, o dönem çok meşhur olan Stinger füzeleri de dahil olmak üzere her türlü imkanı sağlayarak, paramiliter bu güçleri Rusya'nın üzerine sürmüştü. ABD'nin daha sonra öldürüp denize attığını söyleyeceği Bin Ladin gibi Suudi Arabistan kökenli savaşçılar Sovyetlere karşı verilen savaşta önemli rol oynamış ve bu insanlar Pakistan'daki Afgan savaş ve mülteci kamplarında CIA'den hem askeri hem de doktriner eğitim almıştı. El Kaide ağlarının ilk temeli de bu kamplarda atılmıştı.



Yani ki, Bin Ladin'in doğrudan CIA ajanı olduğunu söylemek yanlış olsa da, bu kamplar ve onlara bağlı mücahit ağları CIA'in desteğiyle kurulmuştu. Sovyetlerin bölgeden çekilmesi sonrasında El Kaide'nin radikalleşmesi ve doğrudan ABD'yi hedef almasıyla neler olduğunu, Ortadoğu'nun nasıl yıllarca sürecek bir savaşa, karmaşa ve kaosa gömüldüğünü, kanın nasıl gövdeyi götürdüğünü de hep beraber izledik.



Sadece El Kaide mi, benzer bir durum Taliban için de sözkonusuydu. Her yerde rastlanabilecek kadar ulaşılabilir hale gelmiş kaynaklara göre, ABD yönetimi 1999'a dek Taliban'ın varlığına da gizli açık rıza gösterdi. Çünkü Ortadoğu doğalgazı ve petrollerinin Afganistan üzerinden ihracatını sağlayacak stratejik bir boru hattının inşa edilmesi şansını arttırmak istiyordu. 2000'lerden sonra ise Taliban öylesine şeytanlaştırıldı ki, Taliban'ın elinden kurtulup eğitimine devam edebilen kızlar Nobel ödülleri filan aldılar. ABD'nin azmanlaştırdığı, canavarlaştırdığı, en azından buna izin verdiği Taliban; ABD'nin işine yaramaz hale gelince kötü, acımasız bir terör örgütüne, üyeleri de manyak işkencecilere dönüştürülmüştü. Yine.



Aynı ABD'ye YPG'nin PKK ile aynı örgütün kolları olduğuna dair defalarca kanıt gösterildiğinde; sözgelimi Kobani savunması olarak adlandırılan olaylarda, PKK'lı HPG güçlerine ait teröristlerin YPG saflarına geçtiği; esasında PKK, HPG, PJAK ve YPG örgütleri arasında ihtiyaca yönelik bir geçişkenlik söz olduğu; bir militanın Türkiyede savaşırken HPGli, İran'da iken PJAK'lı Suriye'de YPG'li olarak tanımlanmakta olduğu anlatıldığında/ispatlandığında bunu görmezden gelmeyi yeğlediler.



ABD yönetimini fikrinden, PYD'nin tüzüğünde yazılı olan, Abdullah Öcalan'ın tüm Kürt halklarının lideri olduğunun; O'nun KCK ve Kongra-Gel'e önderlik ettiğinin kabul edilmesi ve YPG-PYD'nin kendilerini de PKK ile birlikte KCK'nın bir alt yapılanması olarak görmekte olması bile caydıramadı. Çünkü PYD, ABD'nin Suriye'de elini ateşe sokmasını önleyen bir kara gücü anlamına geliyordu. Bu nedenle ne YPG'nin güya toplumsal sözleşmelerle yönettikleri kantonlarda işledikleri savaş suçlarını görme eğiliminde oldular; ne de aynı örgütün Türkiye'de yaptığı terör eylemlerini…



O yüzden Joe Biden, ABD'de Patriot Act gibi bir yasa halen yürürlükte olduğu halde, İstanbul'a gelip Can Dündar'ı kahraman ilan edebilir.



O yüzden; ABD Dış İşleri Sözcüsü Mark Toner, bırakın anayasayı, hiçbir insanlık değeriyle açıklanamayacak işleri el altından yapmasıyla tanınan bir ülkeyi temsil ederken; Cumhurbaşkanımız Erdoğan'ı AYM kararlarına uymaya çağırabilir.



Sanırım, en iyisi onları pek de ciddiye almamak…


#El Kaide
#Cumhurbaşkanımız Erdoğan
#ypg
#pkk
#Taliban
8 yıl önce
Açtırma kutuyu
Siyasette yumuşama: Mümkün mü?
Genç kimdir?
Başkan Erdoğan soykırım davasının müdahili olarak ABD’ye gidecek mi?
Özgürlüğün otoriterliği karşısında Filistin taraftarı öğrenciler
Gazze ışığında üniversitenin misyonu