|
Azmış azınlık
Ülkenin bir yerinde PKK canlı bomba patlatıyor; bizim yüreğimiz yanıyor, teröre ve terör yandaşlarına lanetler okuyoruz; öte yandan birileri başlıyor hiç vakit geçirmeden: “Ama siz de çözüm sürecine destek vermiştiniz".

"Kanı henüz kurumamış cenazeler", diyecek oluyorsunuz, yapıştırıyorlar “siz onlarla barış masası kurmuştunuz" lafını hemen.


Terörist bomba yüklü aracı patlatıyor,

kadın polis karnındaki 6 aylık bebeğiyle, diğeri 4 yaşındaki kızını geride bırakarak şehit oluyor, saatine kalmadan başlıyorlar sosyal medyadan yaygaraya “teröristle masaya oturmanın sonuçları" diyerek... Hatırlarsınız, PKK barış masasını devirip silahlı eylemlere başladığında da birileri çıkıp; “savaşı Erdoğan başlattı, Erdoğan 400 vekil istemese bunlar olmazdı" demeye başlamıştı.



Aslında bu utanmazlığa laf, söz gerekmez; ama yine de bu yazıyı okuyanlar arasında sahiden anlamak isteyen bulunur diye anlatmak isterim:



Barış Sürecinin iki amacı vardı; birincisi terör örgütü PKK'nın silahı bırakıp, sınır dışına çekilmesi; ikincisi Kürt vatandaşların onyıllardır yaşadığı ikinci sınıf insan muamelesinden kurtarılmasıydı… İlki başarılamadı, ikincisi başarıldı. Sonuç yani mutlak başarısızlık ya da başarı olmadı; ama mühim olan Türkiye'nin de tüm dünyada terör belasıyla uğraşan devletlerin yaptığı ve yapması gerektiği gibi müzakere etmeyi denemesiydi. Mühim olan katılmaktı sahiden de, ve kısmen başarıldı, bazı açılardan başarısız olundu.



Dolayısıyla, her terör saldırısı sonrası terörü kınayanlara “ama siz de barış masası kurdunuz" diye çemkirmek iyi niyetli bir tavrın sonucu olamaz. Çünkü bugün bunu yapanlar, silahların susmuş olduğu barış süreci sırasında da terör örgütünü Türkiye'ye karşı kışkırtıyor, “Ne aldınız da silah bırakıyorsunuz" şeklinde akıllar veriyor ya da o akılları verenleri zihnen destekliyorlardı.



Üstelik o barış masası kurulmasaydı; 7 Haziran seçimlerinden sonra inanılmaz derecede geniş zeminde ve açıktan verilen bir dış destekle yeniden terör estirmeye başlayan PKK'nın “içeride" de desteklenme ihtimali çok daha yüksek olacak, belki bugün yaşadıklarımız o ihtimalde yaşayacaklarımız yanında devede kulak kalacak, belki –Allah esirgesin- iç savaş ihtimaliyle yüzleşecektik.



Oysa öyle olmadı; çünkü Barış Süreci Güneydoğu'da yaşayan Kürtlere “devletin" ya da “TeCe"nin niyetinin anlatıldığı kadar kötü olmadığının göstergesi oldu. AK Parti'nin o dönemki Başbakanı Erdoğan'ın milliyetçi oyları kaybetme pahasına başlattığı bu açılım, bölge halkında bir karşılığa denk geldi. Devlet, Cumhuriyet tarihinde ilk kez Kürt halkını eşit vatandaş yerine koydu; üstelik bu tavır sadece o dönemle sınırlı da kalmadı. Şehir savaşları da denilen hendekçileri temizleme aşamasında devlet, geçtiğimiz yazdan bu yana oldukça yüksek sayıda şehit vermesine rağmen sivil halkla teröristi ayırmak için kılı kırk yardı; gıdadan ev kirası yardımına, evlerin yeniden yapılmasını üstlenmeye dek Kürt sivile şefkatle el uzattı…



Bu yüzden, ne PKK'dan ne de Demirtaş'ın ağzından yükselen iç savaş çağrıları karşılık bulmadı. Bu yüzden, bırakın söylediklerine itibar etmeyi, Demirtaş'ın Diyarbakır meydanda her Çarşamba Sur'a yürüme anonsunu dinlemek için bile 30 kişi toplanmadı.



Ama yine de birileri, üstü yalanla örtüldüğünde gerçekler yok olurmuş gibi yapıyor, her terör olayından sonra kalkıp “Siz de barış masası kurmuştunuz" diyor, ama PKK'yı bir kez olsun kınadığı duyulmuyor. Bence o birileri, teröre açıktan destek veremedikleri için hedef şaşırtıyor, mızıkçılık ediyor.



Aynı ahlaksızlık teröristlerin yaptığı her eylemin, hükümetin ya da Erdoğan'ın üstüne yıkılması cambazlığına da yol açıyor. Erdoğan muhaliflerine bakın, hiçbiri asla PKK'ya toz kondurmuyor. PKK yeniden terör eylemlerine başlıyor, ama bunun sorumlusu o eylemleri yapan özneler olmuyor, Erdoğan'ın 400 vekil istemesi oluyor. En yakın örnek, Mardin'deki terör eylemi ekranlarda ve gazetelerde faili olmayan bir “bomba patladı"ya dönüşüyor. Bazı medya organları, insanları PKK değil de devlet öldürüyormuş gibi yapıyor. Üstelik bu kuyruklu yalana, hem içeride hem dışarıda ciddiyetle muamele ediliyor…



Sözün özü, Türkiye'de, aklın firar ettiği, ahlakın yerinde yellerin estiği; utanmazca, aşağılıkça ve giden canlar pahasına sürdürülen bir Erdoğan muhalefeti, -muhalefet de ne- düşmanlığı var. Türkiye'de, Erdoğan'ın gitmesi uğruna gözden çıkaramayacağı hiçbir değer, taraftarı olmayacağı hiçbir eylem, ödemeyeceği hiçbir bedel olmayan gözü dönmüş bir kitle var. Ama hep yenildiler, yine yenilecekler…


#PKK
#AK Parti
#Barış Süreci
#Kürt halkı
8 yıl önce
Azmış azınlık
Nefsime öğütler
Bende bu kuyruk, sende bu evlat acısı..
‘Romancı’ gençlerin dijital dünyası
Kamu tasarrufu
BİT’lere kadrolu işçi alımında acilen tedbir alınması gerekiyor