|
Cesur ve yoksul

Türkiye ziyaretinde Ankara''yı programdışı bırakan ve bu tavrı "Anıtkabir''i ziyaret etmek istemiyor" şeklinde yorumlanarak eleştirilen Ahmedinejad''ın Sultanahmet''te kıldığı Cuma namazı da büyük ihtimalle "Anıtkabir''e gitmedi, camiye gitti. Gericiiiiiii" şeklinde yorumlanacak.

Oysa madalyonun bir de öteki yüzü var: Türkiye''de 5 vakit namaz kılmayıp, hatta dindar bile olmayıp her hafta Cuma namazı''na giden kesimin çokluğu düşünüldüğünde, Cuma namazının tıpkı oruç tutmak gibi bu ülkenin ortalama Müslümanının asgari dini müştereği olduğu, dolayısıyla inancında Cuma namazı kılmanın Türkiye''deki kadar yaygın bir gelenek olmadığı bilinen Ahmedinejat''ın da bunu Türklere bir tür jest olarak yapmış olabileceği ihtimali de var.

Aynı madalyonun aynı yüzünde başka şeyler de var: İstanbul''da kaldığı günlerde en az bugün olduğu kadar yoğun trafik keşmekeşine sebebiyet veren İngiltere Kraliçesi ikinci Elizabeth''in aksine, Türk halkından ''verdiği rahatsızlık'' için özür dileyen de Your Majesty değil, ortak zihinsel haritada köylülükle, kabalıkla, Ortadoğulu kafalı olmakla kodlanan aynı Ahmedinejat oldu. Medya bu nazik beyandan dolayı yüzyıllık buzları eritecek değil elbette. Nitekim açın bakın, "Ahmedinejad Çilesi" başlıkları gırla gidiyor. Aynı medya aleminin Kraliçe''nin ağırlandığı zamanlardaki "your excellence" tarzı reveranslarının üzerinden de öyle uzun uzun zamanlar geçmiş değil.

Türkiye''deki elitist bürokrasi, asker ve seçkinci kesim ve bunların sözcüsü konumundaki medyada Ortadoğu ve özellikle İran sözkonusu olduğunda alınan düşmanca teyakkuz pozisyonu ne bir devlet sırrı, ne de şoke edici bir tavır. Bu kesimle birkaç noktada benzer yaklaşımlara sahip olduğu görülen Ergenekon oluşumunun geleceğin "çağdaş ve Ak Parti''den arınmış Türkiyesi" projesine "İran''la yakınlaşmak" maddesini dahil etmiş olması şaşırtıcı ama…

Şaşırtıcı ne demek, başlıbaşına bir oxymoron mahiyetinde… İnsanın "aklıevvel bildiğimiz Ergenekoncular bile bir ülkeyle çıkar hesaplarını gözden geçire geçire ticaret yapmanın, ona benzemek anlamına gelmeyebileceğini kavramış; görüntüye, coğrafi konuma göre ilişki tasnif stratejisi geliştiren sizler bilememişsiniz, aklıevvel kimmiş" diye tatlı tatlı şaka yapmak geliyor; çeşitli nedenlerden vazgeçiyor.

Konumuz basının her alandaki çiftestandardının uluslararası ilişkilerdeki izdüşümüne bakıldığında düpedüze "saflığa" tekabül etmesi ya da bir Ahmedinejat-Kraliçe kıyası değil elbette.

Ancak övgüde de yergide de aşırıya kaçmamak ve serinkanlı değerlendirmeler yapmak gibi bir ''görev''i de ihmal etmemek gerekiyor.

Nitekim Ahmedinejat''ın içe baskıcı, dışarıya karşı çatışmacı bir tavır ürettiğini, hatta ''nükleer İran'' dalgası etrafındaki rüzgarla oluşturulan milliyetçi desteği arkasına alarak seçim garantilemek gibi kurnaz bir siyaset yürüttüğü, Batı''ya karşı müttefik ve yandaş aramak için yurtdışı turlara çıktığı, bu politika karşısında Türkiye''nin uyanık davranması gerektiği gibi kalemlerin hepsi değerlendirilmesi gereken birer gerçek.

Öte yandan ortada, toprak bütünlüğü hala belirsiz bir uluslararası yaptırımlar manivelası olarak okunabilecek Irak varken, bölgenin kaderinin 400 yıldır sınırları değişmemiş her iki ülkeyi birbirine bağımlı kılarken, hem Türkiye, hem de İran için muhatabını ''görmemek-tanımamak'' üzerine kurulacak bir politika lükstür ve uzun vadede çatışma, savaş ve yenilip yutulma anlamına da gelebilir. Nitekim birbiriyle iyi geçinmeyen iki komşuyu, tam ortalarına bir tavuk bırakmak ve her ikisinin de o tavuğa "kış" dediğini iddia etmek suretiyle kapıştırmaya hem hevesi, hem de gücü yetecek çok ülke bulunduğuna tarih ve bu kanlı Ortadoğu coğrafyası bizzat şahitlik edebilir.

Türk kamuoyundaki Ahmedinejat algısına gelince; ilk elden tıpkı Chavez gibi, açıktan açığa ABD''ye kafa tutabilecek, füzeleriyle alemle dalga geçibilecek cesareti göstermesi, bu toplumun ortak hafızasında ''yarı-kahramanlığa'' terfi edebilmesi için yeterli bir gerekçe. Onu bırakın, oğlunu evlendirmesi vesilesiyle ajanslara düşen bağdaşlı portresi –imaj için verilmiş olsa bie- doğrusu gayet etkili ve akıllı bir stratejiydi. Mütevazılığın şahikası olarak nitelenebilecek, dört duvar ve kilimlerden oluşan mesciddeki şerbet ikramlı düğün çünkü Türkiye gibi bir ükede bir sempati seline sebebiyet verebilir. Çünkü bağrından pek çok şaşalı ama başarısız lider çıkartmış bu halk, uluslararası politikalarda sözünü ve iddiasını yükseltip özel hayatında parmak ısırtan bir sadeliğe bürünmüş görüntüsü veren lider imajına öteden bu yana meftundur. Yoksulları ve yoksulluğu sevmiş, kudretini ve çabasını yoksulların lehine kullanacağı ümidini zerketmiş, yoksulları onurlandırmayı birincil vazife addettiğini şeddeemişleri bağrına basmıştır.

Yani, namaz kılmak için Sultanahmet Camii''ne giren İran liderine tekbirlerle mukabele eden yüzlerce Türk vatandaşı şeriat özlemcisi gericiler olmayabilir. Belki de Ahmedinejat o tezahüratı, Türkiye''ye rejim ithal etmek istediğinden değil, cesur ve yoksul görüntüsü sebebiyle almıştır.

16 yıl önce
Cesur ve yoksul
Diyanet İşleri Başkanı olsaydım
Evet sokağa çıkamayacak hale geleceksiniz!
Batı’da İsrail spiritüel bir tutkuya dönüştürüldü...
Din savaşı
13 şehit