|
Devrimci şiddet
Neredeyse 2013 Mayıs'ından itibaren Türkiye'de şiddet, tedhiş, vandalizm ya da terör hiç bitmedi, daha doğrusu biri bittiği anda diğeri başladı; Gezi'deki vandallık ve tedhiş eylemleriyle başlayan şiddet, daha sonra DHKP-C'nin Savcı Kiraz'a yönelik caniliğiyle devam etti. O'nun acısı geçmeden PKK terör eylemlerine başladı… Ve bütün bunlar olurken solcular; neredeyse hepsini aynı kuvvet ve coşkuyla alkışlıyordu.

PKK terörünü meşrulaştırma konusunda elbette Gezi şiddetinde olduğu kadar “cesur” değillerdi; yapabilecekleri tek şey subliminal mesaj vermekti, kana kana onu yaptılar. Sonuçta, ama o yolla ama bu yolla bu ülkenin tarihinde ilk kez olarak terörü desteklemiş oldular. Çünkü devletin başında, ilk kez devletin yıkılmasını isteyecekleri kadar nefret ettikleri biri vardı. Bu nefret solcu olmayanları, ulusalcıları, devletçileri bile birer şiddetsevere dönüştürdü.

Herkes bilir, sol görüşlüler büyük oranda “devrimci şiddet”e inanır, hatta solculuğu ana-babadan miras kalanlar şiddet menkıbeleriyle büyür; Paris Komünü bir nevi kutsaldır mesela; anarşizmin yöntemlerine neredeyse hayranlık duyulur.

Eh Marx da işçilerin, üretim araçlarına sahip olan burjuva sınıfıyla savaşacağını öngörür. O'na göre, komünizme geçişten önceki aşama olan proletarya diktatörlüğü döneminde, işçi sınıfı yönetimi eline alacaktır. Oysa, Marx yanılır, işçiler tek ve büyük bir sınıf oluşturmaz; bilakis kendi içinde sınıflara ayrılır. Proletarya sınıfı burjuva sınıfına karşı çok az sayıdaki önemsiz örnekler dışında savaş açmaz, aksine burjuvaya özenerek, burjuva gibi olmaya çalışarak hayatını tüketir.

Elbette Marx'ın öngörülerinin gerçekleşmemiş oluşu O'nun çağlar aşan analizini daha az değerli kılmaz. Ama son kertede Marx'ın dediği çıkmamıştır. Ve “devrimci şiddet”in tarihe kayıt düşüldüğü neredeyse tek olay da Paris Komünü olmuştur.

O Paris Komünü ki, 1871'de Napolyon'un Prusya karşısındaki yenilgisinden sonra Paris'i korumak adına silahlanan, çoğunluğunu işçilerin oluşturduğu Paris halkının, Fransız hükümetinin işçileri silahsızlandırma girişimleri karşısında Paris'te kontrolü tamamen ele almaları sonucunda kurulmuş, ömrü 2 ay sürmüş, ardından kanlı bir yenilgiye uğramıştır.

Tarihteki ilk proleter yönetim denemesi olması dolayısıyla tüm dünyada solcuların bir iftihar vesilesi saydığı Paris Komünü de; sonuç itibariyle 2 aylık bir “direnişin” adıdır.

Ama yine de, öteden bu yana devrimci şiddet fetişleştirilir.

Bazı aşırı anarşizm metotları bile yeri gelir savunulur. Hem bildiğimiz vandallığı, hem de yönetici sınıfa yönelik suikastleri içeren şiddet; ilk olarak 1800'lü yılların sonunda anarşistlerin “eylemli propoganda” adıyla meşrulaştırılmıştı. Onlara göre dramatik ve sansasyonel bir eylem, ezilenlerin bir anda kendiliğinden ayaklanmasını kışkırtabilir, devrimin önünü açabilirdi. Oysa Fransa Cumhurbaşkanı ile İtalya Kralı'nı öldürmenin, köyleri yakıp yıkmanın bir devrimi ateşleyebileceğini sanmak olsa olsa romantizmdi. Tıpkı Paris Komünü gibi, anarşistlerin “Eylemli propoganda” denemeleri de başarısız oldu ve devletler tarafından “bireysel terör” eylemleri kategorisine alınarak cezası kesildi.

Üstelik tuhaf biçimde şiddet; tarih boyunca tüm sol eylemcilerce “insanların şiddetsiz bir şekilde özgür biraradalığını savunmak üzere” kutsandı. Bugün dünyanın her yerinde ve Türkiye'de şiddeti kutsayanlar da özgürlük ya da demokrasi adına şiddeti savunuyorlar.

Oysa, ne sivil asker dinlemeden haince, pusu kurarak öldürmeyi “halkın iradesi” gerekçesi meşrulaştırabilir; ne de devrim, özgürlük ve demokrasi türküleri…

Yine de Cihangir'deki apartman katlarında oturmuş egemenlerin karşısında ezilenlerin şiddetini, Kürtlerin temsilcisi makamına çıkarılan PKK'nın dünyanın her yerinde terör olarak tanımlanan şiddetini meşrulaştırmaya çalışıyorlar…
#pkk
#Devrimci şiddet
#Paris Komünü
#Eylemli propoganda
9 yıl önce
Devrimci şiddet
Ermenistan: Anadolu diasporası
Ordunun sivilleşmesi mi, siyasallaşması mı?
Bu başarı hepimizin
Bin Kayrevan’dan bir Kayrevan’a
Herkeste bir ‘ben’ var, bir de ‘gerçeklik’…