|
Firuzağa; dindar yobazlığı mı, laik zorbalığı mı?

Günlerdir; Firuzağa'da kopan fırtınanın nedenini anlamaya çalışıyoruz. Bazı medya gruplarına göre Cihangir'de bir plakçıda ünlü rock müzik grubu Radiohead için düzenlenen bir etkinliğin sokağa taşmasıyla “gericiler” içki tüketilen mekana saldırdı; diğer gruba göre de olayın Ramazan'la, içkiyle ilgisi bulunmayıp, başlı başına bir asayiş meselesiydi. Buna göre, plakçı önünde toplanan kalabalığın mahallede ikamet eden çocuklu bir kadına laf atması, kadının kocasının durumdan haberdar olması ve hesap sormaya gelmesiyle tartışma başladı…



Doğrusu, olayın “Ramazan'da ağız tadıyla içki içirmiyorlar” sığlığında bir durum olmadığından neredeyse eminim. Sadece yıllardır ana akım medyada üretilen bu tür “Ramazan'da alkol kullananların yaşam tarzına müdahale ediliyor, dindarlar laiklere mahalle baskısı yapıyor” haberlerinin hep balon çıkması nedeniyle değil; olayda mağdur olduğu söylenen Z.B. adlı kadının ve eşinin polise verdiği ifadeler nedeniyle de…



Polise verdiği ifadede şunları şöylemiş Z.B.:

“Yolun her iki tarafındaki kaldırımlarda yola doğru taşmış insanlar ellerinde içki şişeleri, bira kutuları ile oturuyorlardı. Ben bebek arabası ile geçmek isterken otomobil ve o insanlar arasında kaldım ve araç vurmasın diye geçmek istedim. Oturanlardan biri bebek arabasını tekerine vurdu ve 'Başka yol mu yok?' dedi. Bende 'Kaldırım dolu, yola inmişsin, nereden geçeyim' diyerek karşılık verdim. Aynı kişi bana hitaben 'Kara böcek gibi ortalarda dolaşıyorsunuz, s.... seni' diyerek küfür etti. Yanındakiler de kahkaha attı ve bazı kişiler tükürdü. Ben de 'Ne halin v
arsa gör' diyerek yoluma devam ettim…”


Z.B'nin eşi D.B. ise ifadesinde, eşine yapılanların zoruna gittiğini ve konuşmak üzere söz konusu plakçıya gittiğini ancak burada kendisinin de küfürlü hakarete uğradığını söylüyor. D.B,

“Eşime yapılanları öğrendikten sonra sinirlendim ve yalnız başıma olayın yaşandığı yere gittim. İşyerinin önünde bir grup vardı. Bir kısmı kaldırımda oturuyordu bir kısmı ayakta bekliyorlardı. İçeriden müzik sesi geliyordu ve içerdekiler içki içiyorlardı. Dükkanın önüne gelince gündüz buradan eşim geçememiş, hakarette bulunulmuş, burası mahalle dedim. Gruptakilerden birisi eşime söylendiği gibi 'Beğenmiyorsanız s.... gidin”

dedi.



Doğrusu o bölgede iddia edilenin tam aksi yönde bir mahalle baskısı bulunduğunu ve yeni gelenlerin bölgenin eski sakinlerini hakaret, tehdit, aşağılama ve yıldırma yoluyla bölgeden sürmek istediğini düşünmek için elimizde yeterince veri var. Zira, birkaç yıl önce Tophane'de de benzer bir çatışma olmuştu ve orada da kentsel dönüşüm ve eski-yeni gruplaşması laikliğe indirgenmeye çalışılmıştı. Belli ki bölgenin sosyolojisinde bir değişim oluyor. Ve belli ki bu değişim sancılı oluyor.



Neden böyle oluyor? Şundan: Firuzağa, Cihangir'e bağlı ve son derece merkezi bir konumda olduğu için hem arsa hem de emlak rayiç bedelleri giderek yükselmiş bir semt; artık fahiş fiyatlarda evlerin günlük olarak kiralandığı bir bölge orası. Firuzağa'nın kadim yerlileri de o evlere hasbelkader sahip olmuş, ya da uzun yıllardır kirada oturuyor olan ortalama mahalleli aileler. Ama yeni olanlar, en azından o evlere sahip olabilecek kadar varlıklı; yaşam tarzı itibariyle de Ramazan ayında sokak ortasında içki içme özgürlüğüne sahip olduklarını varsayacak kadar seküler… Aynı mekanları, aynı sokakları kullanan bu insanlar arasında bir sınıfsallık, elit olan-olmayan karşıtlığı ve mahalleli-seküler karşılaşması olduğu açık…



Ama buna sosyolojide “içkimize karışıyorlar, yaşam tarzımız tehdit altında” denmiyor; gentrifikasyon deniyor, yerinden etme deniyor, hatta giderek neredeyse zorbalık deniyor.



Gentrifikasyon veya mutenalaştırma veya burjuvalaştırma, kısaca orta üst sınıfların dar gelirlilerin yaşadığı, kent merkezlerindeki semtlere yerleşme sürecini tanımlayan kelimelerdir. Ama bu durum, genel olarak mahallenin eski sakininin onyıllardır yaşadığı evin kentsel dönüşüm kapsamında yıkılması ya da yenilenmesi; mahallelinin evinin yerine yapılan görkemli lüks daireleri almaya da güç yetiremediği için parasını alıp başka semte taşınması sonucu ortaya çıkan bir sosyolojik dönüşümü anlatırdı. Yeni gelenlerle eskiler arasında bir çatışma sözkonusu olmazdı, çünkü genellikle karşılaşma olmazdı, yeni geldiğinde eski çoktan gitmiş olurdu.



Oysa Firuzağa gibi, Tophane gibi örneklerde gitmeyi reddeden ve soylulaştırmaya direnen bir mahalle sakini profili görüyoruz. Mahalle kültürünü korumaya ve dar zamanlarda biraraya toplanacak denli örgütlü bir farkındalık geliştirmiş olan bir mahalleli figürü. Gitmeye direniyorlar çünkü bölgeyi, belki de şehrin tam göbeğinde yaşatmayı başardıkları mahalle kültürünü değerli buluyorlar. Direndikçe de, Beyaz Türk'ün klasik “istediğini alma” yöntemi olarak kullandığı zorbalığa maruz kalıyorlar.



Bu sorun nasıl çözülür, bilemem. Bildiğim şu; Tophane'den, Firuzağa'dan ya da emlak fiyatları spekülatif biçimde fırlatılmış şehir merkezindeki başka semtlerden bu tür haberler duymaya devam edeceğiz…




#Firuzağa olayı
#Laiklik
#Zorbalık
8 yıl önce
Firuzağa; dindar yobazlığı mı, laik zorbalığı mı?
Siyasette yumuşama: Mümkün mü?
Genç kimdir?
Başkan Erdoğan soykırım davasının müdahili olarak ABD’ye gidecek mi?
Özgürlüğün otoriterliği karşısında Filistin taraftarı öğrenciler
Gazze ışığında üniversitenin misyonu