|
Hem tebrikler, hem alkışlar

Filmde saçı gözüken ünlü oyuncuyu, Holywood''a gidememesi için İran''a hapsettiler”, “Pakistan''da erkekler ''söz dinlemeyen'' kadınlara kezzap atıyor. Aşağıda fotoğraflarını görebileceğiniz kadınlar…” Hergün gazetelerde binlerce benzerini görebileceğiniz çoğu güvenilirliği şüphe götüren haberlerden, gazetelerin dünkü nüshalarında yayınlanan sadece ikisinin başlıkları bunlar. Dini ritüeller ve pratikler sözkonusu olduğunda otomatikman devreye giren bu reddedici ve küçümseyici tavır, emsal teşkil edebilecek tersi örneklerde büyük bir kollama, sahiplenme kampanyasına dönüşür ama; kadının özgürlüğünün temini, kendini ifade hakkı, baskıya karşı direnme reçeteleri alır sazı eline; feminist derneklerin çileden çıkmış sesleri bastırır tüm cümleleri…

Son örnekte olduğu gibi: Eşi kendisini örtünmeye zorlayınca boşanmak isteyen T.L.''nin açtığı davayı mahkeme reddetmiş, karar temyize gitmiş. Yargıtay karısını çağdaş kıyafetlere aykırı giyinmeye zorlamanın ''sosyal şiddet'' olduğuna karar vermiş ve boşanma davasını kabul etmiş.

Doğrusunu söylemek gerekirse; bu evliliğin iki tarafındaki erkeğin ve kadının ''kapatma-kapanmaya direnme'' konusundaki fikir ayrılığının davaya ve dahi temyize dek uzanacak derecede derinleşmesi, o evlilikte artık sulh imkanı kalmadığının apaçık göstergesi ve evliliğin bitmiş olduğunun habercisi…

Boşanma hükmü kanaatimce doğru yani. Ama öte yandan Cumhuriyet''in başından bu yana firesiz bir ısrarla sürdürülen çağdaşlık mottosuna, hatta bu mottonun bir dayatmaya dönüştürülmesine rağmen, bir realite olarak Türkiye''nin hala kadın-erkek eşitliği konusundaki geleneksel tavrını aynı inatla sürdüren; kadına biçilen toplumsal, geleneksel ve kaynağını adetlerden alan dinsel rolleri kale korur gibi koruyan insanların ülkesi olduğu da doğru. Bu döngüden kurtulmanın realize edilebilecek tek çözümü de; kadınların yüzde yetmişi gibi ezici bir çoğunluğuna tekabül eden başörtülülerin, eğitim ve iş hayatına entegrasyonu ve geleneksel takıntılarla ''mücadele''si için bir ihtimal oluşturabilmek…

Mesele bu yani: Kadının başını kapatmama mücadelesini, bir memleket meselesine ve kadın hakları sancağına dönüştürmek ama örtülü kadının ''örtüsüyle okuma'' talebine değer ve destek vermemek; vermediği gibi bu problemin halli için atılacak en küçük bir adımı bile “Cumhuriyet değerleri aşınıyor, laiklik elden gidiyor, irtica geliyor” söylemleriyle arıza çıkararak engellemek. Çok Batılı, süper Avrupai, olağanüstü şık ve havalı bir tavır gibi görünebilir, ancak Türkiye''deki kadının sorunlarını çözmediği gibi; çözüm yolunun da aşılması gereken taşıdır. Çünkü bu; “Kapalıysan git evinin kadını ol, komşuna oturmaya git, ama okula gitme; ağabeyin-babanı-kocanın hizmetini gör ama para görme; gidecek bir yerinin, eğitiminin ve ekonomik güvencenin olmayışından güç devşiren kocan seni dövsün; bize de kadın hakları için tiradlar atabilmek için malzeme çıksın” demektir ve en az eşinin başını örttürmek isteyen kocanın tavrı kadar da gelenekseldir.

Yazdık yine yazıyoruz; Türkiye''de “kadınlar eziliyor” telaffuzunu en çok seven, sevip sevip dillerine pelesenk edenler, hatta bu söylem üzerine ciddi ciddi bir feminist bir kariyer inşa etmiş bulunanlar; kadınları ezilmeye götürecek şartların ve kuralların, en büyük taraftarları ve alkışçılarıdır. Samimi olanları tenzih ederim ama; kendi kişisel PR''larını “koca-baba baskısından dolayı eza ve cefa gören Güneydoğulu kadınlar ve O''nlar için gerçekleştirilen projeler” üzerine kuran ve medya vasıtasıyla ele güne ne şefkatli kolları olduğunu kanıtlamanın şevkine kapılarak ''izlenim'' aktarmalara duranlar da; Güneydoğu''daki zulüm gören kadınların konumunu asla değiştiremeyeceklerini, zaten bu nedenle çabalarına toplum katmanlarından bir karşılık bulamadıklarını, söylemlerinin marjinal kalmaya mahkum olduğunu, “ezilen kadın” olgusunun en fazla içlerindeki oryantalist ve turistik heveslere malzeme temin etmeye yarayan birer nesne olabileceğini pekala biliyor. Ama itiraf etmiyor.

Çünkü bunu itiraf etmek; başörtülü kadının da okuması ve çalışması gerektiğinin ve bunun için şartların sağlanmasının telaffuzu demek. Çünkü bunu itiraf etmek; İran''daki yasak ve sansüre rağmen, kadın sanatçıların uluslararası arenada başarılara imza atabildiğini, Hollywood''da yeralabilecek çapta kadın oyuncu yetişebildiğini, bizim laik çağdaş bir hukuk devleti olan Cumhuriyetimiz''de ise, en büyük oyuncunun en çok magazin programına çıkan kişi olduğunun teslimi demek. Bunu itiraf etmek demek, dini sanat ve spor üzerinden vurmanın; ''soyunmayan ama başarılı olan aktrist'', ''şort giymeyen ama birinci gelebilen atlet''lere çarpabileceğini kabullenmek demek.

Oysa çiftestandartların sağladığı imkanlar kolaylarına geliyor; onbinlerce örtülü kadının eğitim almasına sudan sebeplerle karşı çık; ama bir kadının örtünmemek için yaptığı mücadeleye cansiparena destek ol, eğitimsiz kadınlar artsın, sorunlar büyüsün ama yine de adın “ezilen kadınlar adına erkeklere bend olan, gövdesini siper eden, canını dişine takan, gecesini gündüze katan, Güneydoğu''da zor şartlar altında çalışan kadın hakları savunucusu ya da kadınların okuması için kampanya başlatan yayın kuruluşu” filan olsun. Ne diyelim, hem tebrikler hem alkışlar.

16 yıl önce
Hem tebrikler, hem alkışlar
Dövizde çözülme hızlandı: Bir haftada 15 milyar USD
“Evine dönemezsin...”
Antisemitizm, 7 Ekim ve Biden’ın Vietnam’ı
Yangından mal kaçırma: Terör örgütü ABD’den tanınma istiyor!
Unutma sakın!