|
ODTÜ"nün düşüşü!

Başbakan hemen her konuşmasında ODTÜ yönetimine ve öğrencilere çattıkça, diğer üniversite yönetimlerinden lehte ya da aleyhte açıklamalar geldikçe, ODTÜ"de yaşanan olaylar tartışılmaya devam ediyor, aslında giderek ODTÜ"nün kendisi tartışılıyor.

Halime Kökçe dünkü yazısında (27/12/2012–Star) ODTÜlü öğrenci profilini çizerken, mesela başörtülülere ya da ülkücü öğrencilere yönelik pek de özgürlükçü ve çokseslilik yanlısı gibi gözükmeyen davranışları analiz ediyor ve kanaatimce ODTÜlü"lerin "kendine solcu" tavrının evrensel sol tanımıyla açıklanabilir olup olmadığı sorusunu da ortaya koymuş oluyordu.

Hakikaten öyle; 28 Şubat"ta eğitim hakları cebren ellerinden alınmış başörtülü öğrencilerin en fazla oturma, pankart taşıma, slogan atma yollarıyla icra edilmiş eylem biçimleriyle; halihazırda herhangi bir reel ve somut hak kaybından sözedemeyeceğimiz ODTÜlülerin geçtiğimiz günlerde yaptığı eylemler arasında sadece nitelik değil, aynı zamanda bakış açısı farkı da var.

Birinin sözle talep ettiğini öteki molotofla; birinin pankartla istediğini, diğeri lastik yakma yoluyla; birinin toplu oturma eylemiyle aradığını, beriki sapanla demir leblebi fırlatarak arıyordu.

Üstelik istediklerinin meşruiyeti ve hak niteliği de asla eşit değildi. İlle de birileri kızıp lastik yakacaksa; bu hak, milyonlarca öğrenciyi geride bırakarak sınavla kazandıkları okullarının kapısından bile giremeyen başörtülüler için sözkonusu olabilirdi; ama kırıp dökmeyi, yakmayı, sapanla polise demir leblebi atmayı ve şiddet göstermeyi ODTÜlüler tercih etti. Oysa bu, eylem filan değil, eski kafa solculuktan mülhem bir spordu.

Neden böyle söylediğime geleceğim; ancak öncelikle kökleri Ortaçağa uzanıyor olsa da, modern bir icat diyebileceğimiz üniversitelerden ve onların toplum içinde oynadığı rolden sözetmekte fayda var.

Üniversiteler, aydınlanma çağının "bilgi güçtür" mottosu gereğince, özellikle modern dönemde Ortodoks kurumsal temeller üzerine oturtularak yükseltilmiş ve "bilim=iktidar" formülasyonuyla buyurgan hale getirilmiş, özerk ve merkezi yapılanmalar. Bilimden güç alan üniversitenin otoritesi, yüzyıllar boyunca sürdü.

Ancak artık dünya ölçeğinde durum yavaş yavaş değişiyor, itibar ya da saygınlık artık üniversite dışında kazanılıyor ya da kaybediliyor.

Elbette Türkiye"de üniversiteler hala "itibar" sağlayıcı mekanizmalar olarak etkinliğini sürdürüyor. Ve kabul etmeli ki, ODTÜ de, bu alandaki manevi otoritenin en üst saflarında yer alıyor. Hatta, Boğaziçi gibi eğitim kalitesi olarak kendisiyle yarışabilecek ve hatta bu yarışı kazanabilecek durumdaki eğitim kurumlarından bile üst bir mertebede duruyor. ODTÜ"ye bu sorgulanamayan, sorgulanması teklif dahi edilemeyen otoriteyi sağlayan şey ise, Boğaziçi"nin "yana döner liberalliğine"! karşı, ODTÜ"nün kaskatı bir solu, miras alınmış Kemalist tayflarla bezenmiş bir kurumsal solu temsil etmesi...

En azından bugüne kadar böyleydi.

Oysa dünya değişiyor, öğrenmenin ezberle ya da öğrenmeyi öğrenmekle tanımlandığı dönemler geride kalıyor. Artık öğrenme süreci, hız ile tanımlanıyor. Sürekli ve süregiden teknolojik devrim; edinilmiş "know how"ı ve öğrenilmiş alışkanlıkları kazanım olmaktan çıkarıyor ve insanın ayağına dolanan bir engele dönüştürüyor.

Eski alışkanlıklarından kurtulamayan birey, hayatın gerisine düşüyor.

Dışarıdan nasıl göründüklerinin pek farkında olduklarını sanmadığım ODTÜlüler molotoflu, sapanlı görüntüleri ve ilericilik iddiaları altında, tam da bu yüzden bir "gerilik" ve "eskilik" duygusu uyandırıyor.

Keza, "hayata hazırlamak" tanımının da anlamı değişiyor. Hayata hazırlamak artık, her şeyden önce gündelik hayatı sürdürme yeteneğini, farklı bakış açılarıyla uyum halinde durarak; yanılmaz ve güvenilir otorite diye bir şeyin olmadığını bilerek geliştirmek anlamına geliyor. Çünkü çağı, belirsizlik ve müphemlik belirliyor.

Popüler sosyolog Bauman da durumu uzun uzun anlatır: Üniversitelerin hayatın hızından geri düşmemesi için, mutlak bir otoritenin yerine, eleştiri ve özeleştiri melekelerinin geliştirilmesi; homojenliğe karşı, farklılığa hoşgörü ve farklı olma hakkına saygı gösterme tarzının tercih edilmesi gerekiyor.

Mutlak iktidar sahibi, aklın yolunda ve bilginin buyurganlığı altındaki üniversite anlayışının karşıtı Sabahattin Zaim değilse bile, Şehir Üniversitesi"dir artık. ODTÜ modeli ise, er ya da geç, ama öyle ama böyle çökecek ya da dönüşmek zorunda kalacaktır. Aksini düşünmek, tarihle ters düşmektir.

11 yıl önce
ODTÜ"nün düşüşü!
Militan Aydınlar “Merkel Hücresi”nde
Neden Şimdi?
Tevhid risalesi yazan Milli Eğitim Bakanı
Bir Başka Mesele: Kadın ve erkeğin ince ayarları bozuldu
Omelas’ı bırakıp gitmeyenler..