|
Rusya’dan değil, Katar’dan sevgilerle!
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, İklim Zirvesi için katıldığı Paris gezisinden kısaca söz etmiştim (02.12.2015); ama Zirve'nin koordinasyon, mekan tercihi ve ağırlama noktasında bu yıl Antalya'da organize edilen G20'nin yanına bile yaklaşamadığı gerçeğinden bahsetmemiştim. Gözden kaçmasın diyelim, geçelim.

Gezinin ikinci ayağı, Katar'dı. Doğrusu, henüz alışılmadığı için kat kat değil ama idarelik giyinilen, dolayısıyla kara kıştan bile daha çok üşüten bir geç sonbahar havasından Doha'ya geçmek; bir vahaya geçmek gibiydi. Herkesin kemikleri bir günlüğüne ısındı. Ama asıl iç ısıtan, her Arap ülkesinde olduğu gibi Doha'da da karşılaşılan dost ve kardeş yüzlerdi.

Katar'ın ayırıcı özellikleri nedir diye bir soru sorulsa, sanırım lüks, rehavet ve sınıf kelimeleri ilk elde yeterli olur. Zira Katar'da hava sıcaklığı sadece birkaç ay 50 derecenin altında oluyor ve ülkede, 100 bin dolara yakın kişi başı yıllık gelir var. Bu ise, “Katar vatandaşları asla hiçbir iş yapmıyor; bütün hizmet işleri ülkedeki yabancılara düşüyor” anlamına geliyor.

Katar vatandaşları için anlayacağınız; “yaşamak için çalışmak” gibi bir durum söz konusu değil, ülkede para kazanmak için çalışması gerekenler sadece yabancılar. Bu durum ise en az iki sınıf anlamına geliyor. Belki kast şeklinde değil; ama ona oldukça yakın keskinlikte bir tabakalaşma bu. Çünkü ülkenin asıl sahibi olduğu varsayılanlar, zenginliği “yabancı” olarak gördükleriyle paylaşmaktan yana değiller.

Gerçi, Avrupa'dan tekmelerle kovulan, aç ve açıkta bırakılan sığınmacıların yaşadıklarını görünce, hatta Avrupa'nın o insanları sınırdan uzak tutması karşılığında Türkiye'ye “vizesizlik gibi bazı ayrıcalıklara dahil edilme” taahhüdünde bulunacak denli korku eşiği düşürülmüş ayrımcılıklarına bakınca, kim Katar'ı “yabancılara o kadar da iyi davranmıyor” diye suçlayabilir ki?.. Değil mi?

“Dubai'dekilere benzer ultra modern gökdelenlerden başka hiçbir şey yok” deseniz başınızın ağrımayacağı Doha'nın hediyelik eşya dükkanlarında ise ya üstünde Osmanlı arması-figürleri olan ya da Osmanlı figürü olmasa bile çoğunlukla Türkiye'den ithal edilmiş eşyalarla karşılaşıyorsunuz.

Hediyelik eşya mağazalarında satılanlar biraz da aidiyet göstergesidir nihayetinde; ya ait olup göstermekten çekinmeyeceğindir, ya da hayalini göstermekten çekinmeyecek denli ait olmak istediğindir. Hediyelik eşyalar bana kalırsa; bir ülkenin, şehrin ya da kültürün tarih bilincinin kısa özetidir. Değer yargılarının, varlığını dayandırdıklarının resmidir.

Buna, çarşıdaki Maraş dondurmacısının önünde uzanan kuyrukla, Kıvanç Tatlıtuğ sevgisini de eklediğimizde, Katar'ın ait olmak istediği tarihin Türkiye'ninkiyle kesişim kümesi bulunduğunu sanırım rahatlıkla söyleyebiliriz.

Gezinin siyasi vechesine gelince; AB'nin “sığınmacıları sınırdan uzak tutma” karşılığında Türk vatandaşlarına vizesiz seyahat hakkı tanıyacağından söz ettik. Katar'la Türkiye arasındaki vizeler de kaldırıldı; ama bu mültecilerden kurtulma “amacına matuf değildi. Bilakis, Katar yönetimi Türkiye'den vasıflı-vasıfsız 25 bin işgücü iş gücü talep etti.

Sonuçta Katar seyahati, yüz güldürdü. Gezi çerçevesinde, yaklaşık 43 ülkede faaliyete başlayan Yunus Emre Kültür Merkezi adı altındaki kuruluşların Doha şubesi açıldı. Askeri, ticari, siyasi ilişkilerin geliştirilmesinin yanı sıra 16 yeni anlaşma imzalandı.

Katar gezisi ayrıca Rusya'nın “ergen tribi” denilebilecek tehditlerine ve meydan okumalarına karşılık Türkiye'nin enerji konusunda o kadar da çaresiz olmadığının hal diliyle ifadesiydi. Bu, daha net bir şekilde ifade edilemezdi.
#rusya
#türkiye katar
#İklim Zirvesi
8 yıl önce
Rusya’dan değil, Katar’dan sevgilerle!
Sosyal çürüme yazıları 6: Gösterişli sefalet cumhuriyeti
Bir rüzgâr bayrak bekliyor
Sokaklar tekin değildir
Ukbe b. Nâfi’nin cehdi
İğne ve çuvaldız…