|
Terör ve komşunun huzuru
Geçtiğimiz hafta (13.11.2015) yazdığım “Avrupa'nın Mülteci Krizi ve Sebepleri” başlıklı yazıda Avrupa devletlerinin sığınmacıları kabul etmek istemediğini; bunun pek de ahlaki bulunamayacağını yazmıştım. Bunun sebebi “sterillik” kaygısıydı. Bu kaygı her daim, giderek yabancı düşmanlığına, giderek ırkçılığa evrilirdi.

Evet, ahlaki değildi, evet tarih boyunca üstüste konulmuş medeniyet değerlerine aykırıydı.

Ama vardı.

Tıpkı, ozon tabakasını delmek, atmosferi kirletmek ya da bazı hayvanların soyunun tükenmesine neden olmak gibiydi; evrensel biçimde mahkum edilmesine, neredeyse suç kabul edilmesine, etik bir öfkeyle reddedilmesine rağmen vardı.

Terör de, öyle. Güvenlik, modern toplumların birincil önceliği haline geldiğinden bu yana; terör en çok kınanan, telin ve nefret edilen bir huzur bozma, savaş ilan etme yöntemi; ama yine de var.

Son örneği Paris'te geçtiğimiz hafta vuku bulan ve DAEŞ tarafından üstlenilen terör de bütün dünyanın tepkisini çekti. Ama ne ilkti, ne de son olacak.

Çünkü yoksulların yoksulluğu, aslında zenginlerin korkusunun ve güçsüzlüğünün bir yansıması anlamına geliyorsa; Ortadoğu'da güvensizlik içinde, savaş halinde ve bombalar altında geçen her gün de; Batı devletlerinin “güvenli” sınırlarının tehdit ve tehlike altında olması anlamına geliyor.

Bush'un “teröre karşı” savaşta Ortadoğu'ya haçlı seferi ilan etmesi, ardından Irak'ın dümdüz edilmesi ve elbette parçalanması, bunun ardından bölgedeki mezhep dengelerinin değişmesi, giderek istikrarsızlaşması, elbette kaosa yani terör için uygun ortama sebebiyet verecekti.

Yani Bush'un teröre karşı başlattığı savaş, terörün ortaya çıkmasına neden olan bir ortamın oluşmasını sağladı.

Suriye'de ise, Bush'un Irak müdahalesinin aksine bu kez kitlesel katliamlar karşısında uluslararası toplumun suskunluğu ve kendilerine barışçıl diyen dünya devletlerinin Esad'ı durdurmak için tek bir adım atmaması, kaosa ve teröre sebebiyet verdi. Sonuçta, bölgede yıllardır kol gezen ölümün tarlasında büyüye büyüye terör örgütleri büyüdü.

Sonuç olarak; Irak'a müdahale etmek hataydı; Suriye'ye ise etmemek. Nasıl ki Irak'ta olup bitenlerin sonuçları öyle ya da böyle dünyanın geri kalanına değdiyse, Suriye'de olmayanların sonuçları da dünyanın Batı'sına ama sığınmacılar ama terör yoluyla ulaştı.

Terör saldırısının Paris'e yönelik olarak gerçekleştirilmesini; Fransızların Suriye politikasının diğer Batı ülkelerinden farklı olmasıyla açıklayanların tezlerine gelince; görece haklı tezler bunlar. Çünkü Türkiye ve Katar'ın yanı sıra Fransa'nın da uzun bir süre boyunca Esad rejimine karşı tavrı çok netti. Hollande, Esad'ın gitmesini ısrarla ve açıkça savunan neredeyse tek Avrupalı liderdi.

Yine de; genel ölçekte bakıldığında kaçınılmaz olan; modern dünyada hemen bütün devletleri büyücek bir polis karakoluna dönüştüren güvenlik endişesinin dünyadaki güvensiz bölgeler kadar büyük olacağıdır.

O klasik; “evrene verilen şey geri döner” şeklindeki karma felsefesinden sözetmiyorum. Ne kadar çok kapatılmaya çalışılsa da sınırların korunamayacağı bir dünyada, insanın artık komşunun sadece aç yatıp yatmamasından değil; huzurundan da sorumlu olması gerektiğinden; aksi takdirde o huzursuzluğun bulaşıcı olabileceği gerçeğinden sözediyorum. Paris'te olan şey, biraz da budur.


#Ortadoğu
#DAEŞ
#paris saldırıları
8 yıl önce
Terör ve komşunun huzuru
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle