|
Bir senaryo taslağı

Kendimce bir oyun oynamak istiyorum. Örneğin bir senaryo taslağı çıkartsam…

Senaryo için en başta elimizde bir snopsis bulundurmamız gerekiyor. Arkasından onu işlemek gelir.

Snopsis için gazetelerin film özetlerine bakıyorum. Yeni Şafak''ın geçtiğimiz pazartesi (5 Kasım 07) günlü “Televizyon Sayfası”ndan bir özet seçiyorum kendime. Filmin adı: “Yalancı Yalancı”.

Filmin özeti üç cümleye sıkıştırılabilmiş. Şöyle: “Los Angeles''lı savunma avukatı Fletcher Reede 5 yaşındaki oğlu Max''in partisine gitmek yerine yalan söylemeyi yeğler. Küçük Max de yaşgünü mumlarını söndürürken babasının en azından bir gün boyunca yalan söylememesini diler. Bu dilek işe yarayınca Fletcher''ın tüm hayatı alt üst olur.”

Evet, olay örgümüz, üç cümleyle bu…

Filmi izlemedim ben. Bu itibarla şimdi burada geliştirmeye çalışacağım ayrıntıyla filmin aslı ne kadar örtüşür bilemem.

Aktardığım özette, ilk göze çarpan husus, snopsisin iç içe birkaç trajik olguyu içerebilecek zenginlikte olması…

Küçük Max''in babası, onun küçük arkadaşlarının ve bütün komşuların bildiği gibi her zaman meşgul biridir. Gece gündüz çalışmak zorundadır. Bir avukat olarak işini tavsattığı anda, savunmasını üstlendiği müvekkillerinin istikbalini tehlikeye sokacak, onların istikballerini karartacaktır. Ancak bu durumunu kimseyle paylaşamaz. Çünkü kimse, avukatın, her ne pahasına olursa olsun, karısının gönlünü almak için evlenme yıldönümlerini kutlamalarına engel olmamalıdır. Etraftan öyle düşünülür. Avukatsa, görev duygusuyla karısının hatırı arasında sürekli gerilim yaşar.

Avukat, önceki yıllarda oğlunun yaşgününe katılamadığı için yalnızca ailenin değil, komşuların da tepkisini çekmiştir. Avukat, bu yüzden, kendi işini değil, kendini aşan nedenleri ileri sürerek mazeret beyan etmek, dolayısıyla sürekli yalan söylemek zorunda kalmaktadır. Kent dışındaki meslektaş toplantılarını, baronun üstüne yüklediği meslekî görüşmeleri bahane etmekte; ancak her zaman olduğu gibi, bir yalan hiçbir zaman tek başına kalmamakta, yalanlar birikip üst üste yığılmaktadır.

Küçük Max''in, o belli yaş günü ihmal edilecek cinsten değildir. Çünkü Max, o gün beşinci yaşını kutlayacaktır. 6 değil, dört değil, 5!

Ancak o gün, avukatın gerçekten önemli bir davası vardır. O gün müvekkilini savunmasa, savunmaktan kaçınsa, sanık müebbede hüküm giyecektir. Daha ağır bir ceza da öngörülebilir…

Avukat ne mahkemenin gününü ve saatini değiştirebilir, ne de oğlunun doğum gününü… Doğum günü için haftalar öncesinden herkese haber verilmiş, çağrılar yapılmış, pastalar hazırlanmış vs. vs.

Avukat şimdi ne yapacak? Oğlunun doğum günü kutlamasına gitmese, onun minicik kalbinde ömür boyu sürecek ve kendisini ömrünce izleyecek bir yara açacak; işinden kaçsa, müvekkilin, belki bir hiç uğruna hayatı kararacak?

Küçük Max, minicik dünyasının en zor ve zorlu gününü yaşamaktadır. Arkadaşları, babasının o gün de kendisini yalnız bırakacağını söylemişlerdir. O ise, babası ile övünmek istemektedir. Bahse girişmişlerdir. Max, arkadaşlarının bütün muhalefetine rağmen babasına inandığına, onun kendisini bu doğum gününde yalnız bırakmayacağına bahse girmiştir. O kadar ki, annesinin bile Max''e ihtiyatlı olması gerektiği hususundaki öğüdü işe yaramamıştır.

Fakat işte mumları söndürme vakti geldiğinde baba hâlâ ortalarda yoktur. Max, ilk mumu söndürmek üzere avurtlarını nefesiyle doldurmadan önce yalvarır, hayır, emreder: “Baba, hadi.. burada beş mum var. ilkini bile söndürmeden burada olmanı istiyorum. Gel! Baba!”

Ve baba, küçük Max''in “talimatına” uyarak salona girer. Max, aynı anda birinci muma üflemektedir. Kapının aralığında ilk alkış sesi de oradan duyulur. Max, kalan mumları söndürmeden önce babasının kucağına atılır.

Ancak o anda aklımız Fletcher''ın müvekkiline takılı durmaktadır. Fletcher, oğlunun doğum gününe katılmakla acaba iyi mi etmiştir? Müvekkilin terkedilmişliğinin sorumluluğu kime ait olacak?

17 yıl önce
Bir senaryo taslağı
Ekonomik kalkınmada nitelikli işgücünün rolü
Cumhurbaşkanlığı Tasarruf Tedbirleri Genelgesi’nin kamu personeline yansıması (2)
Türkiye’yi devşirme kurtarıcılardan kurtarma mücadelesi…(3)
Devletsizlik ve ulussuzluk
Yasa ve toplumsal meşruiyet: 28 Şubat