|
Anayasa birilerinin şahsi meselesi değil

"Her millet layık olduğu idareyi yaşar” veya “Her millet layık olduğu idareyle yönetilir” mealindeki maksim, millet ile idare arasında ilginç bir ilgileşim kuruyor.



İnsanlar birisi hakkında kötü söz söylemekten kaçınmak için, bela okumak yerine “Allah layığını versin” diyerek ona kendilerince biçtikleri layık yeri göstermeyi tercih eder.



Milletlerin layık olduğu idareyi yaşayacağını dile getirmek de genelde kötü yönetimler için dile getirilir. Ancak cümlenin nesnel okunuşundan mutlaka böyle bir anlamın çıkarılması gerekmez.



Evet, adil ve hakkaniyete uygun bir yaşantı sürdürmeyen bir millet iyi yönetilmeyi de hak etmiyor demektir. Bunun tersi de doğrudur: kuralına uygun biçimde yaşayan bir millet de kendine layık olan yönetimi belirler.



Buradaki bağlılaşım şöyle kurulur: neden sonucu belirlediği gibi, sonuç da nedeni belirler. Neden de sonuç da aynı anda birbiri üstünde belirleyici bir etki doğurur.



Bu girişi şu soruyu ortaya koymak için yaptım: bu ülkede yaşayan insanlar, acaba kendini nasıl bir yönetime layık görüyor?



Faşizan bir anayasanın öngördüğü vesayetçi bir yönetime mi layık olduğunu düşünüyor?



Diktatörlük yetkileriyle donatılmış olmakla birlikte layüsel sayılan bir Cumhurbaşkanını mı kendine layık görüyor yoksa yetkileri sınırlanmış ve aynı zamanda fiillerinden, işlemlerinden sorumlu tutulan bir Cumhurbaşkanı mı istiyor?



Hangisine evet veya hayır diyor?



Önümüzdeki referandumda oylanacak olan Anayasa değişikliğine hayır demeyi düşünenler şöyle bir çarpıtmadan hareket ederek kafa karışıklığı yaratmak istiyor:



İlkin bir diktatör portresi çiziyorlar. Ardından o diktatörün bir Anayasa vaz ederek tüm yetkileri şahsında toplayacağını ileri sürüyorlar. Ne var ki, çizdikleri tabloya kendilerinden başka inandırabilecek birilerini bulmaları fevkalade zordur. Eğer ortada bir diktatör varsa, o diktatör kendini bağlayacak ve sorumlu kılacak hükümleri niye getirmek istesin ki! Yürürlükteki anayasa onu zaten işlerinden ve eylemlerinden sorumlu tutmuyor.



Buradaki kıyas tutarsızlığına mantık dilinde argumentum ad hominem denir. Yani kanıtı kişiselleştirme işi... Bizim örneğimizde müstakbel Anayasa hükümlerini tartışmaya açıp onun üzerinde konuşma yerine, bir diktatör diye portresini çizerek onun üzerinden olumsuz propaganda yapmak... Bunu yapıyorlar... Nitekim hayırcıların başını çeken zat (Kemal Kılıçdaroğlu) 6 Mart Pazartesi günü yaptığı bir konuşmada: “Cumhurbaşkanı ile Başbakan farklı siyasal partilerden olursa, aralarında ihtilaf olmaz mı?” diye soruyor. Belli ki, niçin hayır dediğini daha bilmiyor. Yaptığı itiraz tam da yürürlükteki Anayasanın öngördüğü husustur ve referanduma sunulacak olan değişiklik hükümleri bu musibeti ortadan kaldırmak için öngörülüyor.



Olay Tayyip Erdoğan'ın kişisel meseleymiş gibi gösterilirse böyle saçmalıklara düşmek de kaçınılmaz olur, oluyor.



Sonuçta hayırlar galip çıkarsa bundan Tayyip Erdoğan'ın başarısızlığına hükmederek onun cumhurbaşkanlığından çekilmesini zorlayacaklar. Yoksa hayır diyenlerin bir memleket meselesi ile ilgili alıp veremedikleri yok; mesele onlar için kişisel bir didişme konusundan ibaret...

#Anayasa
#Cumhurbaşkanı
#Başbakan
7 yıl önce
Anayasa birilerinin şahsi meselesi değil
Helal olsun!
Rakel"in adalet çağrısına Başbakan cevap verir mi?
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı