|
Darbe girişimi ve yeni dünya düzeni

15 Temmuz darbe girişimi her ne kadar zahiri koşulları itibariyle beklenmiyor gibi görünse de, aslında, onun hazırlıkları 2009'daki mahut Davos vukuatından (ya da çıkışından) bu yana adım adım hazırlanıyordu. Gezi olayları, 17, 25 (2013) Aralık olayları, 30 Mart mahalli seçimleri (2014), irili ufaklı canlı bomba vukuatlarıyla ortaya çıkan vahim terör olayları, Erdoğan'a karşı vaki çeşitli suikast girişimleri bu son darbe girişiminin provası veya doğrudan darbenin başarısız girişimleri sayılabilir veya sayılmalıdır.



Bütün bunlar Türkiye'yi belli bir çizgiye çekmenin girişimleri olarak da telakki edilebilir.



Nedir o çizgi?



Aslında Türkiye, o mahut Davos vukuatına gelinceye kadar İsrail'in himayesini elinde tutuyordu. Bu durum, İttihatçıların İngilizler indinde Osmanlının elinden kaçırdığı bir inisiyatif idi. Bu inisiyatif İttihatçıların öngörüsüzlüğü ile İngilizlere kaptırıldı. Ve aynı pozisyon veya statüko 2002 Ak Parti iktidarına gelinceye kadar da öylece devam etti. Ak Parti iktidarının gerçekleştirdiği, fakat kamuoyunun açık seçik fark edemediği politika ve diplomasi yeniliklerinin önde gelenlerinden biri de İsrail'in, Türkiye'nin himayesine ihtiyaç duyar halde bırakılması idi. Burada kullandığımız deyimlere dikkat istiyorum. İsrail'in himayesi onun dümen suyunda gitmeyi öngörmüyor. Onun gücünü kendi lehine imale etme fikrini tazammun ediyor. İşte Ak Parti hükümetleri mahut Davos'a kadar bu diplomasiye sadık kaldı. Davos'ta Başbakan Tayyip Erdoğan'ın moderatöre kızıp Şimon Peres'e hakaretler yağdırması ve oradaki tutumunu hükümet politikası haline dönüştürmesi, sonraki olayların kırılma noktası olarak telakki edilebilir. Az önce bir kısmını saydığımız darbe teşebbüslerini işbu Davos vukuatından tümüyle bağımsız görmenin imkân dâhilinde olmadığı kanısındayım.



Ancak bir diğer kırılma olayı aslında 2003 yılı 1 Mart tezkere oylamasında yaşanmıştı. Kuzey Irak'a çıkarma konusu oylandığında Meclis'ten hayır oyu çıkmıştı. Ancak bu oylama esnasında Tayyip Erdoğan henüz milletvekili (bile) olmadığından onun faturası bütünüyle ona çıkarılmadı. Nitekim Tayyip Erdoğan'ın Başbakan olmasıyla diplomatik ilişkiler olağan rayına oturtuldu.



Yazının başında sözü geçen darbe teşebbüslerini değindiğimiz ilişkilerden ve bu ilişki biçimlerinden bağımsız mütalaa etmenin resmin bütününü görmede eksik kalacağını düşünüyoruz.



Son darbe teşebbüsünün akim bırakılmasından sonra taşlar sil baştan yerlerine oturmaya başladı.



Şimdi Dünya yeni bir küresel değişimin eşiğinde bulunuyor. Türkiye işbu küresel değişimin birincil oyuncuları arasında yer aldığını ve alacağını kanıtlamış oldu. Ortadoğu'da belki gene bazı sınır değişimleri olacak. Fakat bu değişimlerin her birinde Türkiye söz sahibi konumunda bulunacak. Bu da Türkiye'nin büyümesi demektir. Büyüme salt sınırların genişlemesi olarak değil, fakat itibar yükselmesi olarak da telakki edilmelidir.



Nitekim Şimon Peres'in, Türkiye'nin İsrail ile diplomatik ilişkisini olağan düzleme çekmesinden sonra, Davos'ta 2009'da yaşanan krizle ilgili olarak: “Erdoğan'a karşı bir kırgınlığınız var mı?” sorusunu: “Hayır, ben ileriye bakan bir insanım. Olan oldu, bitti, gitti...” diye yanıtlaması, İsrail'in Türkiye dostluğunu kaçınılmaz saydığının işareti kabul edilmeli...


#Darbe girişimi
#Davos
#Terör olayları
8 yıl önce
Darbe girişimi ve yeni dünya düzeni
Mükemmel erkeğin prototipi, aşkım kızım samimiyetsizliği
Dövizde çözülme hızlandı: Bir haftada 15 milyar USD
“Evine dönemezsin...”
Antisemitizm, 7 Ekim ve Biden’ın Vietnam’ı
Yangından mal kaçırma: Terör örgütü ABD’den tanınma istiyor!