|
Değirmen taşı ya da curcunalı günler
Biz sükûneti, teenniyi tavsiye ederken birileri de biz gözümüzü daldan budaktan esirgemeyiz, diyor. Kendini Ashabul Yemin familyasından kabul edenler peydahlanıyor. Güya meydan okuyor: biz ağaç kabuğu yemeyi göze almış erleriz, sahillerin olmadığı yerde Nuh Aleyhisselam gibi emir bekleriz, emirin ve emrin olmadığı yerde gemileri yakar batırırız...

Öyle ya, dilin kemiği yok...

Kim kime meydan okuyor?

Kime kafa tutuluyor?

İbnü'l Cevzi'nin bir fıkrası var: adamın birinin oğlu hiçbir meslek, sanat öğrenemiyormuş. Hiçbirinde dikiş tutturamıyormuş. Bir gün adam bir arkadaşına rastlamış. Arkadaşı: “Oğlunu bana gönder ben ona remil atmasını, fal bakmasını öğreteyim. Bu işi öğrenirse iyi kötü bir ekmek yer” demiş. Adam da naçar, razı olmuş. Birkaç ay sonra adam oğlunun durumunu öğrenmek üzere remilciye gittiğinde, kendisine söylenen şu: “Oğluna bildiğim her şeyi öğrettim, o da öğrendi, şimdi remil atmasını, remili okumasını öğrendi, fakat, fakat senin bu oğlunda feraset yok; remili okuyor fakat ondan çıkarılması gereken manayı bulamıyor.” Adam şaşırmış: “Bu nasıl olur, attığı remili okuyor, hem de mana çıkaramıyor, diyorsun” deyince, falcı şu yüzüğü avucunda tut ve neticesini gör demiş. Adam avucunu oğluna uzatmış, oğul: “Babacığım avucunda yuvarlak bir şey var” demiş. Peki, başka ne? Diye sorunca: “O şeyin ortası delik” demiş. Babası: “Peki bu ne olabilir?” diye sorunca, Oğul: “Değirmen taşı!” demiş.

Değirmen taşını bilmeyenlerimiz olabilir. Granitten yontulmuş, ortalama kırk santimetre kalınlığında adam boyu, yuvarlak taş; buğday öğütmeye yarar. Taş, ortasındaki delikten kalınca bir ağaç mile raptedilir; mil döndükçe taş da döner ve altındaki buğdayı öğütür...

İmdi değirmen taşı da ortası delik ve yuvarlık bir nesnedir, amma yüzük gibi avuca sığmaz...

Meydanlardaki yorumcularımız, olan biteni yorumluyor, görünüşte mantıklı cümleler de kuruyor. Amma iş realiteye uygunluk noktasına gelince, işler sarpa sarıyor.

Bir de camcı hikâyesi var. Hikâyenin kahramanı camcı, Yahudi diye tanımlanır. Camcı, mahallenin çocuklarına üç beş kuruş vererek mahallenin bütün camlarını taşlatıp kırdırırmış. Biraz sonra da kendisi sokağın başında görünüp: “Camcııı!” diye bağırırmış.

Türkçe'deki “Yavuz hırsız ev sahibini bastırır” cümlesini de dağarcığımızın bir köşesinde bulundurmakta yarar var.

Tüm bunlar zihinlerin karanlıkla boğuştuğu bir devranın göstergeleri cümlesindendir. Falcılara, hele de papatya falcılarına böyle zamanlarda gün doğar. Seviyor sevmiyor, oluyor olmuyor, diye ahkâm kesenlerin günü... İşini bilen parsa toplayıcısı da çanağını uzatabilir bu hengâmeye...
#İbnü'l Cevzi
#camcı hikâyesi
#öğüt
9 yıl önce
Değirmen taşı ya da curcunalı günler
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle