|
Herkesin ortak çıkacağı bir anayasa, öyle mi?

Bir önceki yazımızda (26 Eylül 2013, Perşembe) toplumsal ve siyasal konularda bir uzlaşma zemini oluşturamayışımızın nedeninin aynı kültürel zemini paylaşmıyor olmamızda aranabileceğine işaret etmeye çalışmıştım.

Bu ülkede yüzyıllardır bir arada yaşayan ve aynı yaşama ortamında yer alan insanlar, nasıl oluyor da aynı kültürel değerleri paylaşmıyor? Burada bir çelişki görünmüyor mu?

Evet, çelişkili bir durumla karşı karşıya bulunuyoruz.

İnsanlar yüzyıllardır hem aynı kültürel ortamda yaşıyor olsun, hem aynı kültürü paylaşmıyor olsun, bu nasıl mümkün olur? Nasıl böyle bir savda bulunabiliyoruz? Bu çelişkinin açıklanması gerekmez mi?

Bu iş böyle oluyor. Çünkü aynı kültürel zemine ayak bastığını söylediğimiz bu insanlar aynı paradigmaya sahip çıkmıyor.

Paradigma, Thomas Khun"dan ödünç aldığımız bir kavram... O, Bilimsel Devrimlerin Yapısı adını verdiği kitabında bu kavramı farklı biçimlerde tanımlamasına rağmen tümünün ortak paydasını: "Belli bir bilimsel yaklaşımın doğayı sorgulamak ve doğada bir ilişkiler bütünü bulmak için kullandığı açık ya da örtülü inançlar, kurallar, değerler ve kavramsal-deneysel araçların tümüdür." biçiminde ifade ediyor.

Thomas Khun bu kavramı bilimsel devrimlerin niteliğini açıklama sadedinde kullanıyor. Bizse aynı kavramın toplumsal ve siyasal devrimlerin yapısını açıklamada da katkı sağlayacağını düşünüyoruz. Khun, bilimsel devrimlerin sıçramalı olarak gerçekleştiğini, paradigmanın ise başkalaşım (istihale) ile bir evreden ötekine geçtiğini söylüyor. Deneyimler, yeni paradigmanın eninde sonunda eskisini battal bırakacağını gösteriyor.

İmdi, bu ülke insanlarının içki satışı saatinin ayarlanmasından başörtüsü algılamasına ve en sonunda yeni bir Anayasa düzenlemesine değin anlaşamadıkları tüm konuların altında sahip çıkmaya çalıştıkları paradigma ön alıyor.

Kimileri yeni bir paradigma oluşturmak suretiyle geleceğe bakmaya çalışırken, kimileri eski paradigmayı dogma haline getirerek olan biteni 1920"lerin, 30"ların görüngüsünden değerIendirmeye çaba gösteriyor. Birinciler yeni bir paradigma oluşturma yolunda yürürken, ikinciler eski paradigmaya yapışıp kalmak istiyor. Böyle olunca yeni bir Anayasa yapma imkânı da ortadan kalkıyor. Öyle ya, o günlerin paradigmasını terennüm eden Anayasa zaten yürürlükte bulunuyor; onu değiştirmedikçe neyi değiştirmiş oluyorsun?

Böylece ortak bir zeminde buluşma talihi de azalıyor, dahası sıfırlanabiliyor.

Hangisini istiyoruz: yeni koşullara ayak uydurmaya çalışan ve kendini geleceğe açık tutan bir ülkede mi yaşamak, yoksa 1920"leri, 30"ları saplantı haline getirmiş bir ülke özlemi içinde mi olmak?

İşte bütün mesele...

11 yıl önce
Herkesin ortak çıkacağı bir anayasa, öyle mi?
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi