|
İslam ve demokrasi

İslam ve demokrasi konusundaki kafa karışıklığının daha uzun süre ortadan kalkmayacağı belli oluyor. Çünkü ne İslam kendi terimleri bağlamında değerlendiriliyor, ne de Batı demokrasisinin değerleri kendi iç bağlamı açısından ele alınıyor. Biri, ötekinin ölçütlerine göre ele alınmak isteniyor.

Bir süre önce "İslam ve Demokrasi" başlıklı bir köşe yazısı yayınlayan Deniz Kavukçuoğlu şöyle diyordu: "Biz bu köşede her "İslam ile demokrasi bağdaşmaz" dediğimizde kendilerini "demokrat" sanan kimi İslamcı yazarlarla siyasal İslam"ın destekçisi "liberal demokratlar" ateş püskürüyorlar." (3 Aralık 2012 - Cumhuriyet).

Yazar, fikrini kanıtlamak için Mısır örneğine başvurarak oradaki şimdiki kargaşa ortamını örnek gösteriyor ve: "Arap Baharı, Mısır"da çoktan karakışa dönüşmüş; Müslüman Kardeşler iktidarında ülke bir şeriat devleti karanlığına doğru sürükleniyor. Mısır"da olan bitenler bir dogmalar bütünü olan İslam ile demokrasinin bağdaşamayacağını bir kez daha ortaya koyuyor." diyor.

Bu son cümleden başlayalım. Mısır"da halen İslamî bir yönetim biçimi kurulmuş değildir. Belki böyle bir yönetim biçiminin kurulması yönünde çabalar görülebilir.

Mısır"da veya herhangi bir yerde bir İslam yönetiminin kurulması gerçekleştirilse bile bu yönetimin kusursuz biçimde işleyebileceği kimsenin teminatı altında değildir. İnsanların ika edeceği kusurların İslam"a yamanmaması gerektiği söylenmeden de kabul edilmelidir. Birileri İslam adına kendi keyfi görüşünü öne çıkarırsa bu işin sorumlusu elbette fiili işleyene ait olur.

İslam ile demokrasinin bağdaşmaz olduğu hususundaki önermeye gelince... Böyle düşünenler sanırım farkına varmadan ikisini mukayese etme eğilimi gösteriyor. Biz böyle bir karşılaştırmadan kaçınıyoruz. Durumu, ikisi arasında bir temas noktası yoktur biçiminde ifade etmeyi tercih ediyoruz. Evet, İslam"la demokrasi arasında bir temas noktası yoktur.

Aynen "insan hakları" kavramına veya "laiklik"e atıfta bulunulduğu yerlerdeki gibi... Bu tür kavramlar Hıristiyan Batı kökenli olduğu için, Avrupa ülkeleri dışında onlara müracaat edildiğinde, onların bağlamı göz ardı edildiğinde bir kısır döngünün içinde debelenmek mukadderdir. Şöyle ki:

Hıristiyan Avrupa ülkelerinde insan hakları, modern demokrasiler, laiklik vb. kavramlar menşeinde daima kiliseyle bir nispet içinde bulunurlar. Bu nispet dikkate alınmadığında söz konusu kavramların mutlak ve evrensel bir değer taşıdığı zehabı doğar. Halen yaşanmakta olan da işbu zehabın tecellisinden başka bir şey değildir ve şimdiki kafa karışıklığının nedeni de böyle bir zihin kaymasıdır.

İslam"ın yönetim biçimini demokrasiye nispet etme gayretini taşıyan mülahazalar yanılgı içinde kalmaya hükümlüdür. İslam, kendi özgün yönetim biçiminde demokrasiden daha fazlasını vaat ediyor. Onun vaat ettiği noktaya hâlihazırda hiçbir demokrasi uygulaması ulaşamamıştır. Ulaşması da kendi iç bağlamı açısından muhal görünmektedir.

Eğer demokrasiden maksat, siyasal katılım (seçim), azınlığın veya çoğunluğun birbirine tahakkümünün önlenmesi, kişi hak ve özgürlüklerine riayet edilmesi vb. faktörler ise bu faktörler İslam"da kendiliğinden uygulanabilir durumdadır. Uygulanmıştır da... Ancak İslam gene de bundan daha fazlasını kendi tabiiyetinde (uyruğunda) yaşayanlara vaat ediyor. O, insanlara "insan hakları"nın değil, kul hakkının teminatını veriyor. İnsan hakkı ben"e dönüktür; kul hakkı karşı tarafa, sen"e... İnsan hakkı bağlamından hareket edenler "benim hakkımı vereceksin" talebiyle yola çıkarken "kul hakkı"na riayet etmek üzere yola çıkanlar, acaba muhatabımın üzerimde kalan ve ona temin edemediğim bir hakkı var mıdır tutumunu benimserler. Bu iki tutumun radikal farklılığını sağduyu sahipleri takdir etmekte zorlanmayacaktır.

11 yıl önce
İslam ve demokrasi
Dostluğun siyaseti ve siyasette dostluk
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü