|
Tekrarı olmayan gerçeklik: Hayat

İnsanın, bir yitiğini arar gibi, kendini arama ihtiyacını hissettiği anlar olur. Bazen birden ışıklar kesilir, insan zifiri bir karanlığın içine düşer. Orada artık gövde yoktur, insanın fiziksel varlığı görünmez bir yerlere düşmüştür. İnsan, orada, o karanlık noktada saf bilinç halinde kalmıştır. Bir gövdenin var olduğu duyumsansa bile, gene de ortada fizik yoktur, metafizik bir varlık ve metafizik bir oluş mevcuttur. İşte o soru, o “ben kimim?” sorusu, o anda yenilenmeye hazır bekler. İnsan bu soruyu, saf bilinç haline geldiğinde cevaplayacağını sanır; ama bir kez daha görülür: o sorunun cevabı o halde bile kolay değildir. Birden o boşluğa düşmek an meselesi haline gelir ve Tevrat'ın ünlü retoriği içinde, dudaklarınızdan: “Her şey boş” (Vaiz babı) kelimeleri döküldü dökülecek olur.



Eğer her şey biteviye ve durmadan tekrarlanıyorsa, her şeyin boş olduğuna inanmamak için sebep kalmıyor. Ama aynı anda düşünüyorsunuz ki, hiçbir şey biteviye değildir ve hiçbir şey aynen tekrarlanmamaktadır. Tekrarlandığı sanılan şeyler bile değişerek tekrarlanmaktadır. Parmak izinin tekrarlanmaması gibi, birbirine benzese, birbirinin aynıymış gibi görünse de, aynen tekrarlanan hiçbir şey yoktur. Hele de insanoğlu için... Allah Resulü'nün (sav) Miraç'tan sonra melekler hakkında bildirdiği bilgiye göre, bazı melekler sürekli kıyam halinde, bazıları sürekli rükû halinde, bazıları da sürekli secde halinde bulunuyormuş. Bu hallerin herhangi birinde insanın sürekli kalması onun fıtratına uygun düşmez. İnsan biraz kıyam halinde, biraz rükû halinde, biraz secde halinde kalır. Hiçbirinde sürekli kalamaz. Çünkü onun fıtratı bir halden başka bir hale değişmek, dönüşmek istidadındadır. Böylece her şeyin boşluğunu ileri süren önermenin burada yeri olmadığı anlaşılır hale gelir.



O zaman insan, İmam Gazali'nin öğüdünü tutmakta zorlanacağını hissetmeye başlar. O, şöyle söylüyordu: Farzet ki, ömrün dolmuş, fakat sen Allah'a yalvarmış yakarmış ondan bir gün daha vermesini istemişsin ve o gün sana verilmiş; işte şu anda, sen, sana verilmiş olan o cabadan son bir günün içinde bulunuyorsun; o gün ne yapacak isen, işte her gün onu yap ve öyle yaşa! Bunun kolay iş olmadığı besbelli. Ancak şurası da belli: her yaşadığın gün, eğer o son gün olsa bile, bu tekrarlanabilir bir şey değildir; bu, döngüsel bir olay değildir. Döngüsel olduğu bile kabul edilse, her döngü kendi heyeti içinde bir yeniliktir, tekrar değil...



Başa dönersek, kendini arayan insan onu nerde, hangi an içinde arayacak? Onu bulduğunu farzettiği her seferinde, acaba gerçekten onu bulmuş mu olacak ve böylece arayış bitmiş mi olacak? İnsanın bazen, rahmetin, gökten yoğunlaşmış bulutlar halinde indiğini düşündüğü demler oluyor ve kendini o rahmetin içinde görme arzusuna kapılıyor, işte o zaman bile, kendini bir tek momentin içine tıkışmış olarak görmek istemiyor ve kimliğini bir anla mukayyet saymıyor. Rahmetin her ânı nasıl farklı tecelliler içinde zuhur ediyorsa, insanın kimliği de, öylece andan ana değişik tezahürler halinde bulunuyor, ama asla sabitleşmeye müsaade etmiyor.


#İmam Gazali
#Tevrat
#Miraç
8 yıl önce
Tekrarı olmayan gerçeklik: Hayat
Mesele, film değil, anlamadınız mı hâlâ? Bir skandal var ortada!
“Görüntülere kazak ören aldatılmış büyükanneler” Türkiye’si...
Meselemiz “hesapsızlık”
Amerikan sponsorluğunda İsrail-Suudi normalleşmesi
Faz-2: Washington’un bölme operasyonuna Ankara yanıtı