|
Helal olsun filozofuma

Atilla İlhan"dan sonra bence "Kemalizm" bitmiştir. Bir başka ifadeyle, piyasada Kemalist diye arzı endam edenlerin alayı tek bir şahıstan ibarettir.

Adı ister Coşkun Bekir ister Özdil Yılmaz ister Dündar Uğur ister Gürsel K. ister Çölaşan Emin olsun fark etmez.

Bunların hepsine birden (sözgelimi) Ruhat Mengi diyebilirsiniz.

Yanlış anlaşılmasın, kimseyi aşağıladığım falan yok, sadece ve sadece Erdoğan karşıtlığında "aynileştiklerini" söylüyorum.

Markar Esayan dostum da bir süre önce "o şüreka" dediği bir kısım zevat hakkında şöyle demişti: "Hasan Cemal, Murat Belge, Ahmet İnsel, Mehmet Altan, Şahin Alpay, Cengiz Çandar ve tüm o şüreka artık bana tek bir kişi olarak görünüyor. Kazara birisinin yazısına denk geldiğimde, o mahallenin ruh durumuna dair bilgiye sahip oluyor zaten insan. "Güvenilirlik ne kadar değerli bir şey" diye düşünüyorum…"

Evet, güvenilir olmak her şeyden çok önemli.

Attila İlhan Kemalist bir aydınımızdı ama bir çizgisi, bir duruşu vardı. Nerde nasıl duracağını bilirdiniz.

Bir Murat Belge"ye nasıl güveneceğiz?

Çok değil bundan kısa süre önce Bülent Arınç"ın (fakirin de eleştirdiği) kahkaha çıkışı hakkında şunları yazabilmişti: "Bülent Arınç"ın sözleri en önemli siyasî beyanat. "Bizim partimizi sürekli iktidarda tutun, bu toplumun uğradığı büyük tahribatın verdiği hasarı gidermeye çalışalım. Okullarımızı buna göre yeniden yapılandıralım, gerekli ve faydalı başka kurum, ne gerekiyorsa onları da kuralım. Böylece, edepli, iffetli bir toplum meydana getirmeye çalışalım. Siz bizi seçmeye devam edin, biz evelallah bu işleri yaparız. Orada burada kah kah gülen, serbest serbest hareket eden kadınları zapturapt altına alırız. İçkiyi yasaklarız. Hep beraber iftar ederiz... vb..." (Taraf, 02 Ağustos 2014)

Bir insan evladının bunları söyleyebilmesi için ya Erdoğan karşıtlığı nedeniyle muvazeneyi dağıtması ya da gündüz gözüyle içine Ruhat Mengi kaçması gerekti.

Sizce hangisi?

Bence ikisi birden; zira sonuç itibariyle farklı iki hal söz konusu değil.

Murat Belge"nin içine daha evvel de Emin Çölaşan kaçmıştı.

Nasıl mı?

Evvela şuncağızı hatırlatmama müsaade edin: Ertuğrul Özkök ve Emin Çölaşan, 28 Şubat sürecinde, Çevik Bir"i garnizonda ziyaret ederler. Çölaşan kendini tutamaz, "Siz onu bunu bırakın darbe yapacak mısınız? Yapmayacak mısınız?.." diye sorar. Bu görüşme, Ertuğrul Özkök"ün genel yayın yönetmenliği yaptığı Hürriyet gazetesine, "Gerekirse silah kullanırız" şeklinde manşet olur.

İmdi soralım:

Bir demokrat veya bir liberal veya adam gibi bir sosyalist, TSK"nın kendi halkına karşı gerekirse silah kullanmasını bir güvence olarak görebilir mi?

Murat Belge görmüştü.

"Türk Ordusu ve burjuvazisi omurgası olan kurumlardır" demişti, "Laikliği korur. Bu ülkeye Ayetullahlar filan gelemez..." (Bu fecaati 2008"den beri yeri geldikçe hatırlatmıştım ama "muhafazakar yandaşları" uyandırmak kabil olmamıştı.)

Bir insanın içine hem Ruhat Mengi hem Emin Çölaşan kaçarsa o insan ne kadar entelektüel olursa olun Ertuğrul Özkök olmaktan kurtulamaz.

Bunun için olsa gerek, Markar"ın söz konusu yazısındaki "şürekayı" savunmak Ertuğrul Özkök"e düştü.

Velhasıl-ı kelam, andıççıların "sözcüsü" olarak dün hayatı kendilerine dar eden Özkök"e kadar düştüler.

O kadar düştüler ki, şayet barış veya çözüm süreci tarumar olur da Kürt – Türk kardeş kavgası devam etmezse tek umutları kaldı: Askeri müdahale, yani darbe!

Açık seçik yazamıyorlar ama "çok kötü şeyler olacak" yollu ifadelerle ihsas ettikleri bu.

Bir darbe olacak ki, hepsi rolünü baştan oynasın.

Ulusalcı "çıktık açık alınla / on yılda her savaştan" diye bayrak sallasın; aslan demokratlar ve nevzuhur liberaller de "darbeler ne kötü be birader" diyebilsin.

Boşa kostaklanmasınlar, bu saatten sonra tankların üzerine çıksalar da demokrat olduklarını kimseye inandıramazlar.

O değil de, Ertuğrul Özkök"ün "filozof" dediği arkadaş da az filozof değilmiş ha!

Sokakta başörtülü görmeye dayanamıyordu.

O kadar ki, başörtülülerin varlığı bile bu filozofumuzun kendini ırz düşmanı veya sapık hissetmesine neden oluyordu.

Kaç kez yüzüne vurdum ilgili yazısını, bir kez olsun tenezzül edip de özür dilemedi.

TRT"de program yapıyor şimdi, cebini dolduruyor.

Başörtülülere hayasızca hakaret eden Fatih Altaylı da özür dilemediği halde adam yerine konmuştu. ("Makamından" olunca da anında fabrika ayarlarına döndü.)

Bu ülkede Kültür Bakanlığı"ndan daha fazla kültüre hizmet eden Hece dergisi ve Hece yayınlarının mimarı İbrahim Çelik"i (namı diğer Hüseyin Su) veya Suheyb Öğüt"ü veya Berat Demirci"yi görmeyip / göstermeyip (ki hiçbirinin buna ihtiyacı yok, ihtiyacı olan biziz) Ertuğrul"un filozofunu veya Ahmet Kaya"ya "Parayı veren Ahmet"i alır" diye hakaret eden çapsızları görmeye ve göstermeye devam edin bakalım.

Allah sizi de bizi de görüyor.

10 yıl önce
Helal olsun filozofuma
Kamu tasarrufu
BİT’lere kadrolu işçi alımında acilen tedbir alınması gerekiyor
Tarih bizi çağırıyor ama biz birbirimizle boğuşuyoruz!
İYİ Parti kongresinin kazananı kim
Şule öğretmen ve yeni maarif modeli