|
Korkunç kumpas
Post-modern darbe tesmiye edilen
28 Şubat
'ı “ulusalcılar” alkışladılar,
Ergenekon
soruşturmasını da “liberal” ve “muhafazakarlar.”

Neticede ne “ulusalcılar” kazandı ne de “muhafazakarlar.” (Baştan beri gözlerini “üçüncü tarafa” dikmiş, adeta nüfuz casusu gibi çalışan kimi “liberaller” şimdilik kazanmış olabilirler ama onları zaten mevzunun dışında tutuyoruz.)

Bu süreçte esas kaybeden maalesef
TSK
oldu.

Zira 28 Şubat'ta kendi ayaklarına sıkmışlardı.

Söylemleri de uygulamaları da fecaatti.

Çocuklarımızın yaz aylarında Kur'an öğrenmelerine öz yurdumuzda yasak getirmişlerdi. Bu da haliyle, dine karşı savaş açtıkları algısının yerleşmesine neden olmuştu.

Takdir edersiniz ki, “
kendi halkının dinine savaş açan
” hiçbir ordunun kazanma ihtimali yoktu.

Kaybettiler!

Kazanan, milyarlarca doları hortumlayan İstanbul sermayesi oldu. (Aydın Doğan bu işteki katkısını, “Benim medya organlarım İslamcı koalisyon hükümetine karşı savaş verdi” şeklinde özetlemişti.)

Ve, kaybeden nihayetinde bu ülke oldu.

Çünkü “
üçüncü tarafın
” gözünde “
liberal
” veya “
ulusalcı
” veya “
Kürt
” veya “
Türk
” veya “
Sünni
” veya “
Alevi
” veya “
İslamcı
” veya “
ateist
” fark etmezdi; sonuç itibariyle hep birlikte bu ülkenin çocuklarıydık.

Cemil Meriç
yıllar öncesinden bu durumu şöyle hülasa etmişti: “
Bütün Kur'an'ları yaksak, bütün camileri yıksak, Avrupalının gözünde Osmanlıyız. Osmanlı, yani İslâm. Karanlık, tehlikeli bir düşman. Olimpos Dağı'nın çocukları, Hira Dağı'nın evlatlarını hep bu gözle gördüler…”

Evet, ilk kumpas 28 Şubat post-modern darbesiydi.

Halkla ordunun arasında onulmaz yaralar açtılar. (Zaten 60 darbesiyle açılan yara henüz kabuk bağlamıştı.)

Ergenekon zamazingosu da orduya karşı kurulan ikinci kumpastı. (Geçen sefer bu köşede söyledim, yineleyeyim: Şayet Türk ordusuna halka karşı 28 Şubat'ı yaptırmasaydılar, halka rağmen hiçbir güç Türk ordusuna “kumpas” kurmaya cesaret bile edemezdi.)

Sıra, Irkçı
Siyonist
networkun üçüncü kumpasına geldi. Bu nedir? Şudur: “
Milli çözüm süreci
” yerine “Üçüncü tarafın çözüm sürecini” ikame etmek.

Hedef, dünyada sınırları belli olmayan yegane terör devletinin (
İsrail
)
Nil
'den
Fırat'a Arz-ı Mev'ud
hayalini gerçekleştirmektir.

Yani, sıra harita değişikliğine gelmiştir.

Kardeşlerim, en korkunç kumpas da budur. Zikrettiğim diğer kumpaslar buna zemin hazırlamaktan ibaretti.

Türkiye de her şeyden evvel bu tehlikeye karşı (milli) “
çözüm sürecini
” devreye sokmuştu.

Temel mesele, Kürtlerin ontolojik haklarını müzakere etmek değildi. (Zaten ontolojik hakları, yani yaratılıştan gelen hakları müzakere etmek haddi aşmaktır, küstahlıktır, ilahlık taslamaktır. Allah'ın verdiği hakları sen kime bağışlıyorsun?!)

Hayır hayır, esas mesele bu değildir.

Sayın Erdoğan'ın başlattığı “
çözüm süreci
” çözülme tehlikesine karşı bütünleşme, bir olma, birlik olma, kavîleşme sürecidir.
Hülasa
, milli bir süreçtir.

Ne ki,
AK Parti'nin
başlattığı “
çözüm sürecini
” PKK araçsallaştırarak bölgede alan hakimiyeti kurmaya çalıştı. Tıpkı vesayetle hesaplaşmayı araçsallaştıran “paralel örgüt” gibi.

Herkesin bayram yaptığı Mart 2013'te, Üstadımız Sezai Karakoç “üst güçler” konusunda şöyle uyarmıştı: “
Güneydoğu meselesinde bayram yapılıyor, bitti çözüldü şeklinde. O kadar ki muhalefet yapmanız ihanet ediyormuşsunuz tepkisine muhatap oluyor. Fakat işin gerçeği henüz askıntıdadır. Çünkü sadece PKK ve onun etrafında olanlarla hükümetin elinde değildir çözüm (…) Tahrik eden dışarısıdır. Maksat Türkiye'nin parçalanmasıdır. Dış güçler işin içindedir. Meseleye yeni bir boyut getiriliyor. Hedef Türkiye'nin parçalanmasıdır. (…) Dışarının tesiri vardır. O tesiri etkisiz hale getirmeden çözülmez (…)Toplum aldanmasın, ilerde de hayal kırıklığına uğramayalım (…) Böyle aldatıcı yalancı baharlar, yalancı barışlar ve yalancı anlaşmalarla bir yere varılmaz…”
#Ergenekon soruşturması
#28 şubat
#Milli çözüm süreci
#Sezai Karakoç
9 yıl önce
Korkunç kumpas
İsmailağa buluşması
Nezahet, Zarafet ve Nezaket...
İmalat PMI, kredi kartı harcamaları ve Fed
Kim bu çılgın tüketiciler
Yıl 2030: Sokak köpekleri simülasyonu