|
Külliye’deki program “Dünya beşten büyüktür”ün yansıması mıdır?

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2013’te Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda “Dünya beşten büyüktür” dediğinde hem eleştirel ton iyi ayarlanmıştı hem de söz iki zıt kutupta yer alan muhatapları tarafından anlaşılacak sadelikteydi. Ayrıca zamanlama da son derece anlamlıydı. Türkiye ve Mısır emperyalist devletlerin açık müdahalesine maruz kalmış, Mursi, iktidardan düşmüştü. Bu, ABD başta olmak üzere Batılı emperyalist devletlerin demokratik yollarla iktidara gelmiş hükûmetlere yeri geldiğinde tahammül göstermeyeceği anlamına geliyordu. BM’ye bizim taraftan ilk defa açıkça eleştiri getiriliyordu ve bu, yeni bir durumdu.

Erdoğan’ın sözü anlaşılacak sadelikte olsa da asıl önemli olan kararlılıktı. Türkiye, “Dünya beşten büyüktür” sözünün arkasında durabilecek miydi? Bu sorunun cevabı da sahada belli olacaktı. Hem baskılara ve müdahalelere dayanmak hem de tereddüt göstermemek gerekiyordu. Nitekim yaklaşık on yıllık dönemde Türkiye, hemen hemen her alanda baskı ve müdahaleye maruz kaldı. Bugün Türk milletinin Erdoğan’a verdiği desteğin onu uzunca bir zamandır iktidarda tuttuğunu konuşuyor olsak da birtakım gerekçelerle iktidardan inmesini bekleyenler de az değildir. Bu açıdan bir zamanlar Erdoğan’la birlik görüntüsü verenlerin günü geldiğinde dışarının teşviki ile onun karşısında durmalarını da yukarıdaki sözün hakkını verip verememekle ilişkilendirmek gerekir. İçeride dahi kuşku uyanmıştı. Buna rağmen Afrika’da, Arap coğrafyasında, Balkanlar’da ve Türk dünyasında “Dünya beşten büyüktür” sözünün güçlü bir dalgalanmaya yol açtığını söyleyebiliriz. Bu da Türkiye’nin kararlı duruşunun sahadaki yansımasıydı.

Adını koymakta bir sakınca yok. Türkiye’nin bu yeni duruşunda belirleyici faktörlerden biri antiemperyalizmdir. Üstelik bu, Türkiye açısından yeni bir siyaset biçimi de değildir. Kolonyalist yayılmacılığın zirveye ulaştığı 19. yüzyılda Osmanlı devleti antikolonyalist bir siyaset takip etmişti. Aradan yüz yıl geçtikten sonra benzer bir durumun ortaya çıkması son derece önemlidir. Muhtemelen bunun da etkisiyle Türkiye’ye duyulan güven çok geniş bir alana yayılmıştır. Balkanlar ve Güney Kafkasya’da Türkiye’ye güvenin bir şekilde izahı vardır ama bunun Afrika’nın derinliklerinden Asya’nın uzak bölgelerine kadar yayılması farklı katmanlara derinlemesine bakmak gerektiğine işaret eder. Üstelik bu bölgelerde Batı merkezli eğitim anlayışı hâlâ geçerlidir. Daha birkaç zaman öncesine kadar bu eğitimin bir sonucu olarak Türkiye “sömürgecilik ve emperyalizm” kavramları ile eşleştirilirdi. Bu anakronik eşleştirmenin etkisini içeride dahi gördüğümüz hâlde dışarının ilgisini hangi bakış açısı ile izah etmek gerekir? Bu soruların Avrupamerkezci bir bakış açısıyla cevaplandırılması kolay değildir.

Sayın Erdoğan, 28 Mayıs seçim zaferinden sonra yaptığı konuşmalardan birinde on yıldır bütün müdahalelerin sırf bugün elde edilen zaferi engellemek amacına matuf olduğunu ifade etti. Bu da son derece önemli bir tespittir. Bu sözün de muhakkak bir karşılığı olmalıydı. Bu açıdan bütün gözler tabiî olarak Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde yapılacak Cumhurbaşkanlığı Göreve Başlama Töreni’ne çevrildi. Davetli ülkeler arasında Latin Amerika, Afrika, İslam coğrafyası, Asya ve Türk dünyası ülkelerinin bariz bir şekilde öne çıkması istisnaî bir durumdur. Emperyalist Batı ülkeleri alt seviyede temsilciler ile törene katılırken zıt kutupta yer alan ülkeler en üst temsilciler ile salonda yer aldı. Bu, yorumlanması gerekli bir resimdir. Evet, Erdoğan, gerçek hayatta karşılığı olmayan bir söyleme imza atmamıştır. Türkiye, on yıl süren emperyalist müdahaleler serisinden alnının akıyla çıkmış oldu ve salonda yer alan liderler de Türkiye’ye güven duyduğunu gösterdi. Peki, bu durum nasıl yorumlanmalı? Bu, gerçek bir kutuplaşma mıdır yoksa birilerinin içeride göstermeye çalıştığı gibi bütün dünya Erdoğan’ın oyununa mı geliyor?

Türkiye’nin on yıllık bir dönemden sonra antiemperyalist duruşundan taviz vereceğini düşünmek için Avrupamerkezci bakış açısından taviz vermemek gerekir. Çünkü gerçeklik bunun tam zıddına işaret ediyor. Nitekim Sayın Erdoğan, tören vesilesiyle yaptığı konuşmada Türkiye’nin kararlı duruşunun altını tekrar çizdi. Buna rağmen kimi bakanlıklarla ilgili tercihleri paradigma değişimi olarak yorumlayanların sözlerini biraz da niyet beyanı olarak anlayabiliriz. Onlar sıralamaya çalıştığımız bunca yeni veriyi nereye koyacaklarını bilemedikleri için eski alışkanlıklarına göre hareket etmeyi tercih ediyor. Hâlbuki bu yeni verileri tasnif etmek o kadar da zor değildir.

#Recep Tayyip Erdoğan
#Cumhurbaşkanı Yemin Töreni
#Mısır
#Mursi
#28 Mayıs seçimi
1 yıl önce
Külliye’deki program “Dünya beşten büyüktür”ün yansıması mıdır?
Mevsim yaz ve konumuz ağustos böcekleri
Sonu yıkım olacak anlayışlardan kaçınmak…
Tarık Buğra’nın Cemil Meriç eleştirisi
İngilizlerin 2 asırlık projeleri: İslâm’sız Dünya ve “İslâm”sız İslâm
“Almanlar et başında”