|
Bir gün herkes yazacak ama kimse okumayacak!

Televizyon romanı “telenovella” e-kitap platformları aracılığıyla yayın dünyasını ele geçirmeye çalışıyor. Henüz lise öğrencisi genç yazarların fazlasıyla cüretkar bulunan ilk eserleri, kitap fuarlarında satış rekorları kırmakla kalmıyor, hayranlardan oluşan imza kuyrukları salonun dışına taşıyor! Kapağında illaki yakışıklı erkek ve güzel kızların fotoğrafları bulunan, aşk maceraları holding ya da mafya ekseninde gelişen olaylar zinciri ile okuması kolay, okuyanda ben de yazabilirim hissiyatı oluşturduğu için ilgi çeken bir tür telenovella. Okumanın paylaşmanın ücretsiz olması, takipçiler vasıtasıyla sanal bir cemaate mensup olmak, tünelin ucunda görülen ışıkla en kısa zamanda keşfedileceğine inanmak, genellikle televizyon dizilerinden esinlenerek yazılması, iyi bir okuyucu olma, klasikleri okuma şartı olmaması telenovella'yı cazip kılan özellikler.



*


Okumadan yazar olmak internet çağında yaşayan gençlere ait bir istek değil yalnızca. Vaktiyle, Moskova'daki Yazarlık Enstitüsü'nde giriş sınavları yapılırken, mülakata kalan bir Çukçe, sınav komisyonunun önüne gelir. Jüri üyeleri sorularını Çukçe'ye yöneltmeye başlar.



“Dostoyevski yapıtlarını okudun mu?”



Çukçe'nin cevabı: “Çukçe okumadı.”



“Çehov'un?”



“Çukçe onu da okumadı.”



Jüri üyeleri ısrarla sormaya devam ederler. “Peki Toltsoy'un, Balzac'ın, Shakespeare'nin, Hemingway'in, Marquez'in?”



Çukçe kendinden emin bir şekilde cevaplar: “Çukçe hiçbirini okumadı.”



Jüri üyelerinden biri merakla sorar, “Peki Çukçe ne okudu?”



Çukçe jüri üyelerinin bu kadar saf olmasına kızar ve sinirli bir ses tonuyla onu sınava çekenlere seslenir: “Bakın, Çukçe okur olmak istemiyor, yazar olmak istiyor.”*



*


Çok satanlar tabiri 18 yy'da önce yazarlar için kullanıldı, çokyazanlar şeklinde.



Yazarların bir grubu ekmek paralarını kazanmak amacıyla geniş bir konu çeşidi üzerine fazla yazdıkları için onlara “çokyazanlar” takma adı verildi. 18. yy İngiltere'sinde bu gruba sipariş yazarları denilmekteydi; kiralık at arabaları gibi kiralanmış yazarlardı. Bu yazarların çalışmaları düz yazılar, şiirler, özgün kompozisyonlarla birlikte; çeviriler, uyarlamalar ve başka yazarlardan intihalleri de kapsamaktaydı.



Çokyazanlar bir anlamda iki dünya arasındaki sınırdaydılar. Esasında Ortaçağ geleneğiyle çalışan, başka yazarların eserlerini yeniden dolaşıma sokan, ama matbaa çağında yaşayan derleyicilerdi; başlık sayfasında adları olan bireysel yazarlar olarak muamele görürlerdi.



*


Tefrika romanın keşfedilme hikayesi de ilginçtir. Korkunç cinayetler, haydut ve hayalet hikayeleriyle dolup taşan gazeteler; çarpıcı, ilgi çekici cinayetler bulmakta güçlük çekince, heyecanlı öykü “tefrika roman” icat edildi. Zamanın büyük Fransız romancılarından hiçbiri eserlerinin günlük dilimler halinde kesilmesini reddetmedi. Balzac, Victor Hugo, Dumas'ın pek çok eseri bu şekilde yayınlandı.



Don Kişot'un ikinci cildi Cervantes tarafından mecburiyetten yazıldı, Avellaneda isimli kişi ikinci cildi yazıp yayınlayınca. Bu çok seyrek görülen bir intihal biçimiydi, bir metnin çalınmasını değil; bir karakterin çalınmasını ya da ününden yararlanmak için başkasının adını kendi yapıtı için çalmayı içeriyordu. Cervantes, rakibinin eserini piyasadan silmek için kendi ikinci cildini yazmak zorunda kaldı.



*


Semih Aslanyürek Senaryo Kuramı adlı kitabının özsözüne Neden Sinema Dramaturjisi Teorisi başlıklı yazıya Çukçe anekdotuyla başlar. Çukçe Kuzey Sibirya'da Kuzey Buz Denizi ve Çukçe Yarımadası civarında yaşayan halka verilen ad. Bu halkın nesli tükenme tehlikesiyle karşı karşıya gelindiği için 1980'li yıllarda SSCB hükümeti tarafından resmen koruma altına alınır.




#Don Kişot
#Semih Aslanyürek
#Medya
#Dostoyevski
8 yıl önce
Bir gün herkes yazacak ama kimse okumayacak!
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle