|
Dizi sektörünün hal-i pürmelali

Bir gazetenin pazar ekinde, “insanlar kafa dağıtacak dizileri tercih ediyor” başlığıyla yayınlanan haber, dizi sektörünün neden çıkmaz sokakta ilerlemeye çalıştığını gözler önüne seriyor. Her sezon yüzlerce dizi çekiliyor, büyük çoğunluğu reyting kurbanı oluyor girişiyle başlayan yazıya uygun görülen başlıkta başlıyor dizi sektörünün açmazı. Ekranda tutunabilen, seyircinin algı alanına girebilen, reytinge mağlup olmayanlar sadece komedi ağırlıklı dizilermiş gibi atılmış başlık. Oysa tam tersine yaz aylarında pıtrak misali her kanalda türeyen Güney Kore menşeli romantik komediler birer birer reytinge mağlup oldu. Meselenin özü de burada düğümleniyor, seyirciyi tek bir kişi olarak görmek ve genelleme yapmak. Hal bu ki cinsiyet, yaş, eğitim durumu, meslek, ekonomik düzeye göre pek çok kategoriye ayırmak mümkün seyirci kitlesini. Önemli olan projenin hangi seyirci kitlesini hedeflediğini bilmek ve bilinçli bir şekilde hedefe kilitlenmek.



Kafa dağıtacak dizileri tercih edenler vardır mutlaka; işten eve yorgun argın gelen, uyku öncesi kafayı boşaltmak üzere ekran karşısına geçenler gibi. Ama ekranın son fotoğrafında, kafa dağıtmaktan ziyade sırlar yumağı arasında debelenen sonu gelmez senaryolarla insanı geren diziler ağırlıkta. Drama, bir başka dünyaya yolculuk yapmaktır. Bazen bilinmeyen bir dünya tercih edilir bu yolculukta bazen de çok bilinen bir dünya. Bizim dizilerin ortak özelliği ise bilinen dünyaların bilinmeyen yüzlerine odaklanmaları.



Soruşturmayı yapan kişi, iki büyük TV kanalının drama ekiplerini ziyaret ederek; milyon dolarlık dizi piyasasının arka planında neler yaşanıyor, kanallar hangi kriterlere göre senaryo tercih ediyor, dizinin başarılı olma formülü nedir sorularına cevap aramış. Senaryolar sekiz kişiden oluşan drama ekiplerinin süzgecinden geçiyormuş. Drama müdürlerinin ifadesine göre piyasanın durumu yurt dışında iyi imiş ama iç piyasada sıkıntı büyükmüş ve sürelerin kısalması gerekiyormuş. Çok kazanmak, rakibi yok etmek uğruna gittikçe uzayan, kontrolden çıkan dizi sürelerinden şikayet etmeyen kimse yok! Senarist topu yapımcıya atıyor, yapımcı kanala. Kanal ise sürelerin kısalması gerektiğinin farkında ama karar merci olduğunun farkında değilmişçesine bir tavır içinde!



Süreler zamanla uzadı ama zamanla kısalma gibi bir durum mümkün gözükmüyor. Bu sene başarılı bir netice alınmamasına rağmen ısrarla 150-160 dakikalık ilk bölümlerle çıkılıyor seyirci karşısına. Kanal yöneticileri diyor ki maliyetler çok yüksek, oyuncu kaşeleri çok yüksek, maliyetleri karşılayabilmek adına reklam kuşakları açabilmek için süreyi olabildiğince uzun tutmak zorundayız. Oyuncu ücretlerinin yüksekliği reyting belasıyla alakalı. Yüksek reyting alan bir dizinin oyuncuları “reytingi yüksek oyuncu” etiketiyle, yapımcılar/ kanallar arasında paylaşılamadığından, ucu açık teklifler yapıldığından ücretler bu kadar yüksek. Bu sonucun sebebi yine kendileri. Bölümün maliyetini yükselten, iki başrol oyuncusuna ödenen ücret değil. Uzun sürelerle baş edebilmek adına yatay bir hikaye kurulma gereği hissedildiğinden oyuncu kadrosunun çok geniş tutulması. Şu anda ekrandaki dizilerin bazılarında 40 kişilik karakter listesi mevcut. Seyircinin ilgisini çeksin isteğinin yanında, yan karakterlerin hikayelerinin de gelişmeye müsait olması tercih ediliyor mecburen. Eğer dizi maliyetinin düşmesi arzu ediliyorsa işin en başında, proje üzerinde hiç çalışılmadan 60 dakikalık dizi yapılmaya karar verilmeli ki senarist hikayesini, karakter dünyasını ona göre kursun ve yazsın. Yavaş yavaş yıldan yıla beşer onar dakikalık uzatmalarla bu duruma geldi senaryoların hacmi ama dönüşümün tek kalemde radikal bir şekilde yapılması gerekiyor. Yoksa önümüzdeki sene reytingi yüksek dizilerin süresini biraz daha uzatıp ikiye bölerek iki gün üst üste yayınlamaya başlayacaklar.



Senaryo seçerken hikayenin evrensel olmasına dikkat ediliyormuş drama ekiplerince. Dizi sektörünün neden bu durumda olduğunun ikinci nedeni de evrensel hikaye şemsiyesi altında yurt dışı satışların baz alınması. Baz alınan hikayenin evrensel olması değil evrensel reytinge ulaşma isteği daha ziyade. Yurt dışına satılan diziler iç piyasayı düşünerek yapılan dizilerdi, yurt dışına da satıldı ve başarılı olundu. Yurt dışı pazarı baz alınmaya başlayınca iç piyasada ciddi bir irtifa kaybına uğradı diziler. Bu denge bu denklem bozulduğu için yeni reyting paneli kaliteden anlamıyor masalına başvuruluyor sıklıkla.



Bir dizinin başarılı olmasını sağlayan bileşenler de ise çatışmanın yüksek ve sert olması ile samimiyet ön plana çıkmış. Samimiyet; duyguya inandırmak, aşka inandırmak olarak algılanır çoğunlukla. Halbuki samimiyet kişinin ehil olduğu konuda bildiği bir dünya ya da duygu hakkında yazmasıdır özünde. En büyük çatışma ise karakterin kendisiyle yaşadığı çatışmadır.


#Dizi sektörü
#medya
#türk dizileri
8 yıl önce
default-profile-img
Dizi sektörünün hal-i pürmelali
Yaşar Kaplan’a rahmet
İran’ın mezhepçiliği ve ırkçılığı
‘Beşikten mezara kadar ilim’
Sarhoştum, hatırlamıyorum
Suçlu kim?