|
Fotoğraf denizi

Uçsuz bucaksız bir fotoğraf denizinin orta yerinde duruyorum.



Sanki doğduğum ilk andan şimdiye kadar ömrümün her bir saniyesi sihirli bir el tarafından fotoğraflanmış ve şimdi beni kaldırıp milyarlarca fotoğraftan oluşan bu denizin içine atmışlar. Sararmış, kırılmış, yanmış, buruşmuş, renkli, siyah beyaz, büyük, küçük, flu, net milyarlarca fotoğraf... Yalnızca yaşadıklarım değil okuduğum, bildiğim, duyduğum, gördüğüm, hissettiğim her bir şey birer fotoğraf burada. Ayaklarımın altından gözümün görebildiği en uzak noktaya kadar her yer fotoğraf...



Damlaları fotoğraflar olan bu denizin ortasına atmışlar beni ve bir şey bulmamı istiyorlar. Aradığımın ne olduğunu bilmiyorum. Söylemiyorlar.

Bulduğum vakit anlayacakmışım neyi aradığımı.

Tek bildiğim bu.



Belki bir kulaç ötemde, belki de denizin en dibinde saklı o fotoğrafı bulabilmek için çırpınıyorum. Ve ensemde bir tabanca, mermisi namluya sürülmüş. Elime alıp bıraktığım her yanlış fotoğraf için tetiğe bir kez basıyorlar. Ben ölmüyorum ama benim her bulamayışımda enseme sıkılan mermiyle dünyanın bir köşesinde bir insan ölüyor. Yanıma boş kovanlar değil yeni fotoğraflar düşüyor. Ben bulamadığım için ölenlerin fotoğrafları... Feryat figân devam ediyorum aramaya...



Kendime kızıyorum. Bu denizi bu kadar büyüten benim çünkü. Duyduğum, gördüğüm, hissettiğim, bildiğim, merak ettiğim her şeyin bir fotoğraf olarak karşıma çıktığı bu denizde kendimle kavgam var. Duymasam, görmesem, bilmesem, merak etmesem de olacak ne kadar çok şey olduğunu şimdi anlıyorum.



Şimdi anlıyorum, yolda giderken bu evi buraya ne zaman yapmışlar diye bir an aklından geçirince, istiğfar edip, 'ey nefsim sen beni bana faydası olmayan bir işle meşgul ettin, ben de ölene kadar sana soğuk su içirmeyeceğim' diyen büyük velîyi.



Benim evlerim geliyor aklıma sonra... Bir güne binlercesini sığdırdığım, beni hiç de ilgilendirmeyen beyhûde meşgalelerden inşa ettiğim sevgili lüzumsuz evlerim... Hâlbuki diyorum kendime, o zatın denizinde belki üç damla vardır belki de beş; onun, ne işi bunca zor olurdu bu denizde, ne de bir kimse ölürdü onun yüzünden.



'Onlar

buldukları için mi diğer bütün fotoğrafları hiç eylediler yoksa her şeyi hiç eyledikleri için mi bulabildiler bulduklarını'

diye düşünmeye kalmadan, elimden bir yanlış fotoğraf daha denize düşüyor, ensemde bir silah daha patlıyor ve ben avazım çıktığı kadar haykırmak istiyorum: “Yeter, elime aldığım bir fotoğrafta kendi tabutumu göreyim, ben bir öleyim ve artık hiç kimse ölmesin benim yüzümden!”



Ben bulamadım diye yangın yeri dünya ve kimseler bilmiyor bunu.



İnsanlar bahanesini biliyor Halep'te ölen çocukların, sebebini değil. Rusya bombaladı diyorlar, Esed rejimi diyorlar, DEAŞ diyorlar. Arakan'da yakılarak can verenlere bakıp Budistler diyorlar, ateş diyorlar. Somali'de ölenleri açlığın, Filistin'de can verenleri İsrail'in katlettiğini düşünüyorlar. İnşaattan düşen işçinin faturasını iskeleye kesiyorlar, köprü altında son nefesini veren çocuğun uyuşturucuya, dağlarda şehadete yürüyen yiğitlerinkini teröre... Nerede bir zulüm varsa bahanesini biliyor insanlar, sebebini değil.



Sebep benim oysa. Benim bulamayışımdan oluyor ne oluyorsa dünyada.



Binlerce anlamsız fotoğrafın arasında iğdiş edilen zihnim, kirlenen kalbim, üzerindeki örtüyü kaldırıp bir türlü atamadığım zavallı ruhumla yeryüzündeki bütün ölümlerin sebebi bir tek benim.



Neyi kaybettiğimi unuttuğum için mi, neyi aradığımı bilmediğim için mi bulamadığımı bilmiyorum. Bulsam ne olur, onu da bilmiyorum ama bulsam, ah bir bulsam, belki de ben olacağım ve ben olunca dünyada olan biten yanlışlar olup bitmemiş olacak, biliyorum.



Şu kahrolası denizin orta yerinde elimi atıp bulmam gereken fotoğrafı bir bulsam Aladağ'da anneler ağlamayacak gibi geliyor bana. Yangın merdiveninin kapısında bir kilit olmayacak. Oralarda bir yerlerde bir anahtar olacak. O yurtta o yangın olmayacak. Ense kökümde on iki kurşun art arda patlamayacak gibi geliyor.



Belki de diyorum; bütün insanlar benim gibi. Kendi fotoğraf denizinin ortasında boğulmakta bütün insanlar. Milyarlarca fotoğraftan oluşan milyarlarca deniz var ve onların orta yerinde milyarlarca insan... Herkes arıyor, herkesin ensesinde bir silah dayalı ve onların da her yanlışında tetiğe basıyor bir meçhul el ve insanlar ölüyor.



Hatta ölenlerin de birer denizi vardı mutlaka. Bulması gerekeni bulamadıkları için, olması gerekeni olamadıkları için, onlar da son nefeslerini verene kadar binlerce cinayete sebep oldular. Yeryüzünde olan biten bütün zulümlerin sebebi bir tek ben değilim belki de.



Ama hayır! Böyle düşünmekten kendime bir bahane bulursam benim başkalarından ne farkım kalacak? Herkes benim gibi düşünürse kim aramaya devam edecek, olamadığı için her ölenle her gün bin kez kim ölecek? Hem herkesin ensesinde mermisi namluya sürülmüş bir silah olduğunu da nereden çıkarıyorum ki?



Aklıma gelen bütün boş düşüncelerin birer yeni fotoğraf olup denizi büyüttüğünü fark ediyorum. Kalbimi boşaltıyorum kalbimden, aklımı çıkarıyorum aklımdan, aramaya devam ediyorum.



Akşam vakti ağıla dönen kuzuların annelerini ararken ki meleşmelerini seyretmiştim bir kere. Mahşeri görmedim ama onların feryatlarını duyunca mahşer gelmişti aklıma, neden bilmem. Şimdi bu deniz bir mahşer yeri sanki... Ben kuzusunu arayan ciğeri yanık bir anayım ve fakat bütün fotoğraflar anneleri benmişim gibi meleyerek koşuyorlar üstüme üstüme.



Kan ter içindeyim, her fotoğrafı tek tek elime almaktan vazgeçiyorum. Aradığımın diğerlerinden ayrı olduğunu hissediyorum. Uzaktan görsem tanıyacakmışım gibi geliyor. Ellerim birer kepçe gibi kaldırıp atıyor fotoğraf yığınlarını. Her parmağımdan yüzlerce el fışkırıyor sanki her biri bir kepçeye dönüşen. Fotoğraflar uçuşuyor gökyüzünde. Güneş görünmez oluyor fotoğraf bulutlarının ardında. O karanlıkta ışıldayan bir şey çarpıyor gözüme. Eğilip alıyorum. Diğerlerinden farklı bu, içinde ben varım ve hareket ediyorum. Fotoğraf değil sanki bir ayna... Silah sesi gelmiyor, şaşırıyorum. Silahı tutanı görmek için hafifçe çeviriyorum aynayı. Kendimle göz göze geliyorum.



Kendisi yok herkesin.


Biliyorum...


#Fotoğraf
#DEAŞ
7 yıl önce
Fotoğraf denizi
Kurtlar Vadisi - Porno
Sünnet hakkında bir güzelleme
Artısıyla eksisiyle negatif faiz
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!