|
Şeytanın mirası

İnsanı günaha sevk eden nefsi midir yoksa şeytan mı?



Ârifler bu soruya şöyle cevap vermişler: “

Şeytanı yoldan çıkaran nefsidir.”


Çünkü bütün melekler emri yerine getirerek Âdem'e (a.s) secde ettikleri halde, şeytan; “ben ondan hayırlıyım” diyerek nefsine uymuş ve zâlimlerden olmuştur.



Şeytan insanla ilk karşılaşmasında günahkâr olmuş, suçu nefsinden değil Allah'tan bilerek “beni sen azdırdın” demiş ve huzur-u ilâhiden kovulmuş.



İnsanoğlu şeytanla ikinci karşılaşmasında Âdem'in (a.s) yasak ağacın meyvesinden yemesiyle günahla tanışmış, “biz kendimize zulmettik” diyerek tövbe etmiş ve affedilmiş.



Günahı Allah'a yüklemek şeytanın âdeti olmuş böylece, nefsinden bilerek tövbe etmek babamızın mirası.



Rivayet o ki, bu isyanı sebebi ile dergâh-ı uluhiyetten kovulunca, şeytan şöyle demiş: “Sen Âdem'den hayırlıyım dedim diye beni kovuyorsun, ben de Âdem'in çocuklarını 'ben ondan hayırlıyım' dedirterek senden uzaklaştırıp dalalete düşüreceğim.”



İmdi ey âdemoğlu!



Herhangi birisi için, herhangi bir sebepten ötürü “ben ondan hayırlıyım” deyiverdiğin an, şeytanı nasıl memnun ve mutlu ettiğini var sen düşün!



ELLER YAHŞİ BEN YAMAN


Kanunî merhum bir tek beyitte anlatmış bütün bu derdi:



“Her kime kılsan nazar sen anı senden yeğ bilüp


Görme kendi kend'özin zira ki şeytanlık budur”


Bir insanla kendimizi kıyaslayıp, ondan daha iyi olduğumuzu düşünmek için muhtelif sebeplerimiz olabilir. Zaten şeytanın da varmış bir sebebi: “beni ateşten onu topraktan yarattın.”



Hâlbuki ârifler kendisinin daha iyi olduğunu ispat için bahaneler üretmek yerine, herkesten daha kötü olduklarını idrak için sebepler bulmuşlar.



Kendilerinden yaşlıyı görünce “benden çok sevabı vardır” deyip hürmet etmişler; genci görünce “benden az günah işlemiştir” diyerek sevgi duymuşlar.



Kendilerinden çok bileni görünce “bu zatın ilmi var, kendini kurtarır” demişler; câhili görünce “bu bilmez, Allah onu bağışlar' diye düşünmüşler. Hatta bir kâfir görseler, “ola ki Cenâb-ı Hakk ona iman nasip ediverir de bütün günahlarına tövbe eder ve bağışlanmış olarak huzur-u ilahiye varır, benimse son nefeste ne halde olacağım belli değil” diyerek akıbetlerini dert etmişler.



“Eller yahşi ben yaman / eller buğday ben saman” düsturuna eyvallah eden güzeller, kendi güzelliğini fark etmenin insanı çirkinleştirdiğini de bilmişler, elin çirkinliğini fark etmenin kendilerini güzelleştirmediğini de…


Tavus kuşu gibi olmaya gayret etmişler hep. Kanatları pek güzelmiş hani tavusun, ayakları da biraz çirkince. Garip kuşcağız kanatlarını nereden görsün? Bakışlarını ayaklarına mıhlar da ben ne kadar çirkinim deyip dolanırmış. İşte o hesap.



Bin güzellikleri olsa âriflerin, bir de çirkin halleri, hep o bir'le meşgul olmuşlar. 'Nazar ber kadem' idraki ile nazarlarını kendilerine öyle bir çevirmişler ki; elin noksanından haberleri olmamış.



GÜNAH DA BİR NİMETTİR


Kimisi eğriyi göre göre doğru bakmayı unutur, kimi de bakışını öyle bir doğrultur ki eğrileri görmez olur. '

Hata, kusur yapanın değil görenindir' sözü tevekkeli söylenmemiş.



İnsan bir günahkârı görür de ben ondan hayırlıyım deyiverir. Bilmez ki kötü olan günahkâr değil günahtır. Hatta günah bile kötü değil, günah bile bir nimettir. Nasıl, deme hemen öyle. İşlemezsin o günahı, nimet olur.



Bir günahkâra bakıp da, 'nasıl o benden daha güzel bir insan olabilir ki' diye düşünme. Seni o günahtan muhafaza eden kudret, bir gün o günahkâra da tövbenin kapısını aralayıvermeye elbette kâdirdir. O canı bedende taşıdığın müddetçe, bir imtihanın kapını çalıvermesine bakar, asla işlemem dediğin o günahın kucağına düşüvermek…



Allah, sana lütfettiklerini o adamcağıza verseydi belki de o senden daha güzel bir Müslüman olacaktı. Ve ona nasip olmayanlar sana ihsan edilmeseydi, sen ondan daha zelil bir hale düşecektin.



'Nefsini, Firavun 'un nefsinden bile aşağıda bil' nasihatini bir de buradan tefekkür et. Allah, Firavun'a verdiği nimetleri sana veriverse belki de sen ondan daha şeddad olacaktın ve sana verdiklerini Firavun'a verse, o senden daha iyi bir kul olacaktı. Bilemezsin. Bilemezsen haddini bil!


ATEŞE GİTME


Bırak elin günahının çetelesini tutmayı. Kimseden kimseye fayda olmayan günde başkasının günahından haber sormayacaklar sana. Senin tövben o gün sana azık olacak, başkasının günahı yük o gün sana.



Hem günahın ne olduğunu bile bilmezsin ki sen! Şaire kulak ver hiç olmazsa:



“Mey gibi her bir haramın sekri olsaydı eğer


Ol zaman mâlum olurdu mest kim huşyâr kim”


Haram olan her şey, içki gibi sarhoş etseydi, kimin ayık kimin sarhoş olduğunu işte o zaman anlayabilirdik.



Gıybetin, yalanın, iftiranın, dedikodunun, riyanın, kibrin insanı sarhoş ettiğini bir düşün hele cancağızım. Memlekette ayık adam bulabilir miydik?



Memleketi de boş ver, kendini bir tartıver bu terazide. Bir günde kaç saat ayık olurdun?



Ölçü sahipleri demişler ki; bir insanın yüz halinden kırk dokuzu kötü bile olsa, elli biri iyiyse o insan evliyadan sayılır. İyiliklerini artırıp kötülüklerini azalttıkça velayetinin derecesi artar.


Bırak iki kusurunu gördün diye etrafındaki insanları kötü ilan etmeyi de kendi kötü hallerinden birini daha iyi etmeye bak.



Topraktan yaratıldın toprağa gideceksin!



Hiç kimseyle kendini kıyaslayıp ben ondan daha hayırlıyım deme!



Ateşten yaratılmadın, ateşe gitme!




#Şeytanın mirası
#şeytan
#Firavun
8 yıl önce
Şeytanın mirası
İsmailağa buluşması
Nezahet, Zarafet ve Nezaket...
İmalat PMI, kredi kartı harcamaları ve Fed
Kim bu çılgın tüketiciler
Yıl 2030: Sokak köpekleri simülasyonu