|
Entel dantel bir mevzu…

Siz hiç bir “entelektüelin”; belli bir konuda düşündüklerini bizzat kendisinin eleştirip; “bakınız bu konuda şunları, şunları söylemiş veyâ yazmıştım; çok yanılmışım” dediğine rastgeldiniz mi? Sakın “ne var ki; pek çok eski radikâl solcu; hattâ radikâl sağcı entelektüel biliyorum; şimdilerde hepsi göğsünü gere gere; gençlik hatâlarından dem vurup nasıl da liberâl olduklarını anlatıyorlar” demeyin. Kastettiğim bu değil. Önce ne için kastettiğimin bu olmadığını anlatayım.


Liberâlleşme salgınına 1980’lerin sonları; ama daha fazlasıyla 1990’larda mâruz kalındı. 1970’lerde radikâllik modaydı. Herkes, kendisini benzerlerinden bir radikâllik farkıyla ayrıştırmayı çok seviyordu. 12 Eylül’ün balyozundan sonra; durum nedense tersine döndü. Bu defâ entelektüel dünyâda herkes ne kadar liberâlleştiğini gösterme telâşına düştü. Bu, ağırlıklı olarak “sol” câmiada başladı; daha sonra milliyetçi entelijensiya ve İslâmcılar arasında yayıldı. İşin ilk bakışta sevindirici gözüken tarafı; eski düşmanların arasındaki bâzı buzulların erimesi; hattâ belli bir düzeyde bir iletişimin başlamasıydı. Bırakınız görüşmeyi; birbirlerini gördükleri gibi öldürmeye and içmiş bâzı isimler; yan yana gelebiliyor; hattâ yeni yeni âşina oldukları liberâl terminoloji üzerinden sanki ortak hassasiyetler- inşâ edebiliyorlardı. Herkes bir özeleştiri yapıyordu. “Kandırıldık”, “kullanıldık”, “kışkırtıldık”, “hatâ yaptık” gibi cümleler ile başlıyordu bu öz eleştiriler. Bu arada öz eleştirinin sol bir patenti olduğunu söyleyebiliriz. 1970’lerde sol militanlar, “bir klikten diğerine geçişlerini” anlatmak için bu kelimeyi iştah ile kullanırdı. Tabiî geride bırakılan daha az radikâl olan; yeni tercihin konusu olan klik ise daha fazla radikâl olan klik olurdu. Sağcılar arasında fazla bir klik seçeneği yoktu. En fazla İslâmcı bir Türkçülükten, Türkçü bir İslâmcılığa veyâ tersi geçişler olurdu.

Aslında 1980’lerin sonlarında ve 1990’larda olup bitenler, sol hücrelerde zaten yaşanan bir “geçiş âyininin” sağı da içine alan bir şekilde yaygınlaşması ve radikalizmden ılımlılaşmaya doğru yön değiştirmesidir. Tabiî ki bunları yeni değerlendirebiliyoruz. Değilse; o günlerde bunun memleketin fikrî târihi îtibârıyla büyük bir inkişâf ve terakki olduğunu zannediyorduk.

Kaçtığımız; belki bir şekilde sorup da üzerine gitmediğimiz bâzı sorular vardı. Meselâ “özeleştiri” işinin kültürel olarak bize çok uzak ve yabancı bir zihin işi olduğunu; menbâının Hristiyan günah çıkarma olduğunu göremiyorduk. Özeleştiri özel bir beceri ister. O beceri de “îtirâfa” değil de tevbeye inanmış bir kültür dâiresinde namevcuttur.

İkincisi, özeleştiri işinde hakikâte yakınlaşma hassasiyeti kazanma iddiası da içkindir. Misâl; özeleştiri yapan kişi eski yolunun, kendisini hakikâtten uzaklaştırdığını; hâlbuki yeni yoluyla hakikâte daha da yakınlaştığını imâ eder. Bu aynı zamanda bir olgunlaşma iddiasıyla da kesişir. Ben bu boyutun daha kritik olduğunu düşünüyorum. “Eskiden çocuktuk; şimdi ise olgunlaştık” demek; yapılan hatâları “çocukluk hastalığı” olarak geçiştirmek de vardır işin içinde. “Canım; beşer şaşar, o zamanlar gençtik” demek bir sorumluluk geçiştirmesidir aslında. Ama bunu diyen, özel bir dokunulmazlık da kazanmıştır. Ne yapılabilir; ne söylenebilir ki kendisine? “İyi ama o zaman aklınız neredeydi?” deseniz; fazla ileri gitmiş olursunuz. “Yahu adam ne yapsın işte geçmişiyle yüzleşiyor. Hata yaptığını kabûl ediyor. Daha ne yapsın?” derler size. Tabiî ki geçmişiyle gerçekten derin bir hesaplaşma yapanlar vardır. Ama ben bu işin bizde hesaplaşmadan çok bir geçiştirme, aklanma, yıkanma işi olduğunu düşünüyorum.

Liberâl arılanma, biraz da hafifle(t)me manâsına geliyor. Büyük anlatıların küçümsenmesi, büyük meselelerde hakkı yenmiş, unutulmuş küçük meselelerin dosyalanması ve ifşâsı, ekonomi karşısında ekonomizm veyâ kültüralizm; ulus karşısında etniklikler; toplum karşısında topluluklar; toplumsal sınıflar karşısında kültürel sınıflar, devlet karşısında sivil toplum Ne heyecanlı zamanlardı onlar?….Bu ağır yüklerin dağıtıldığı, hafifleşilen bir ortamda, yapıştırıcı ne olabilirdi? Bunu a buldular: Aydın vicdânı, aydın nâmusu, aydın olmanın ilkeleri… Beşinci sınıf bir Sartrecılık…(Çok varmış gibi)…

Anlaşılamayan; bu hafifleşmenin, öznelerini de içine alacak derecede etkili olacağıydı. Yumuşarken yumuşattılar. Evet Marx’ın unutulmaz sözüdür: “Katı olan her şey buharlaşır”. Ama diyalektik bunun tersini de düşündürüyor. Bugün artık mafyoz bir kalemşörlükle veya magazinel sansasyonel çıkışlar yaparak ayakta durmaya çalışan, Maşaallah asla yanılmayan; ahlâkî duruşu; özel hayatında olmasa bile-o kadarcık kusur kâdı kızında da olur- kamusal hayâtında sapasağlam duran; ama aslında attığı her çalımla biraz daha kötürümleşen bir aydın tipiyle yüzsüzeyiz. Buharlaşan herşey katılaşır da…

#Karl Marx
#Türkçülük
#entelektüelin
7 yıl önce
Entel dantel bir mevzu…
Dövizde çözülme hızlandı: Bir haftada 15 milyar USD
“Evine dönemezsin...”
Antisemitizm, 7 Ekim ve Biden’ın Vietnam’ı
Yangından mal kaçırma: Terör örgütü ABD’den tanınma istiyor!
Unutma sakın!