|
Kelimeler ve terör

Evvela tabiatı “gördük”; “dokunduk”, “işittik”, ”kokladık” ve “tadına baktık”. Daha sonra bütün bu tecrübeleri “kelimelere taşıdık”. Dillendik. Bizi kuşatan tabiattan sıyrıldık. Onun üzerine bir dünyâ inşa ettik. Kelimelerde karşılığı olan, onlarla örülen her şeydir dünyâ. Bu, dünyânın tabiatı fethidir. O, kendi ağır rutinleri içinde dönen, en büyük patırtılarını bile nihâyetinde sessizliğe gömebilen tabiat bile dünyâda dillendirilir.



Kelimelerle inşâ ettiğimiz dünyâ, basit olarak eşyalara karşılık bulma işlevi ile sınırlı kalmadı. Dil basit gerçekliklerin karşılığı olmaktan çabucak çıktı. Karmaşık anlam dünyalarını açığa çıkaran; bununla da kalmayıp onları da daha karmaşık hâle getiren yeni işlevler kazandı. Karşılık bulmaya adanan basit bir işlev, karşılıklarının neler olduğunu bilemediğimiz ; belki karşılıklarının çok derinlerde olduğu; belki de olmadığı çok büyülü bir serencâma taşıdı biz; Ademoğulları ve Havvakızlarını….



Sonra “akıl-el” diyalektiğini geliştirerek sayısız icâda imzâ attık. Belki başlangıçta bunları sâdece bazı işleri görmek için ürettik. Ama “kelimelerle” kurduğumuz dünyanın gizemleri âletlere sirâyet etti. Âlet dünyâmız büyülü kelimelerle büyülendi. Âletler karmaşıklaştıkça, kelimelerin büyüsü büyüdü. Artık neyin âlet, neyin “gâye” olduğunu ayıramaz hâle geldik. Dünyâya “zaman” ve mekân” temelinde bir zâtiyet kazandıran târih, eğer hâla kendisine özgü aklını muhafaza edebileceği nispette; alabildiğine büyüttüğümüz dünyânın içinde nasıl kaybolduğumuzun; etkinleşirken nasıl edilgenleştiğimizin, onu büyütürken nasıl da küçülebileceğimizin hikâyelerini yazacaktır.



Aklımıza çok misyon yükledik. Ama elde kalan sâdece onun büyü ile “finalist olmayan”, “olması da gerekmeyen” mücâdelesidir. Akılın büyüyü yenmesi ve târihe gömmesi boş bir sanıdır. Bu iddia çoktan çöktü. Büyüsüz bir dünyânın tabii ki yaşanmaya değer bir tarafı da kalmayacaktır. Ama akla özgü idrâklerin olmadığı bir dünyâ da en az onun kadar çekilmez olsa gerekir. Büyü ve akıl arasındaki mücadelenin, eğer hâlâ mümkünse sürdürülmesi kalıyor geriye. Gerek idraksiz büyülerin , gerek saf aklın, târihsel imkânları eş derecede tehdit ettiğini artık görebiliyoruz. İlki bizi giderek şenliklerini kaybeden şenliklere sürükleyerek küçültüyor; diğeri ise egomuzu şişiriyor ve olmadık iddialarla hayatı kurutuyor; Weber'in bir zamanlar dediği gibi dünyâyı “buz gibi soğuk bir kutup gecesine” dönüştürüyor. Büyü ve akıl arasındaki diyalektik savrulmalarımıza mâni olacak kıvam noktalarını keşfetmek, bir târihsel akıl ustalığını ve bu ustalığın genel insanlık tercihlerinde karşılığını bulmasını icap ettiriyor. Bu olabilir mi, bilmiyorum. Bildiğim; en büyük insanlık icatlarından birisi olarak gördüğüm “ayna”nın devreye girmesidir. Tecrübelerimizi, yaşantılarımızı; hâsılı cümle yapıp etmelerimizi, ne içbükey ne de dış bükey olmayan saf bir aynada seyredebilme yeteneğimizi güçlendirmektir. Görüntülerde sağlama yapabilmek ve bunu kompleksizce, yargısal akla taşımadan taşımadan , belki de Rorty'nin dediği gibi ironik bir akıl ile sürdürmek…..



Büyülü, yâni çıplak gerçekliği deforme eden kelimeler, binlerce sene dünyâmızı idâre etti. Bâzen târihin en büyük yönlendiricisinin dedikodu olduğunu düşünmekten alıkoyamam kendimi. Yapılandan çok, yapılanın nasıl anlatıldığı belirledi bizi. Zâten büyü de burada başlamadı mı? Akalarla Truvalıların savaşını Paris ve Hellen'den bilmedik mi? Gerçek sebeplerin neler olduğunu bilmek bile bu durumu değiştirmiyor.



Gutenberg Galaksisi , saf akla bir fırsat sundu. Yazı devreye girdi. Bu kelimelerin zabt-ı rabt altına alınmasıydı. Niyeti ise büyünün def edilmesiydi. Sınâi disiplin toplumunda bir süre yol aldık. Herkes, hesâbî akıl odağından otomatlaştırıldı. Son çeyrek asırda bu asfalt patladı ve kelime oyunlarıyla idâre edilen büyülü bir dünyâyı yeniden teslim aldık. Bâzıları bunu görsel kültüre geçiş olarak algıladı ve yanıldı. Ong'un “ikinci şifâhî” dönem dediği bir dünyâdır bu. İkincil olması teknolojik farkı ortaya koyuyor. Bu teknoloji sözel ve görseli şifâhî olana tahvil ediyor. Görüntü bolluğu ve onun üzerine yazılanlar aslında bunların dedikodusunu yapmak içindir. Twitter devrimi tam da bunu anlatıyor.



Haydi şimdi aynayı tutalım: Kitâbî kültür insanlığı çok sıktı. Disiplin toplumu çözülürken, kütüphâneler de çöktü. Beşer bu, kolayı ister. Bu teknoloji bir zamanlar büyük, çetrefil ve inceltilmiş iddialar olarak sunulan idealleri bir çırpıda ve en basit ve en ucuz yollarla hayata geçiriyor. Herkese en zahmetsiz tarafıyla hem okur hem de yazar(author) olma fırsatı veren, ünlü- ünsüz ayırımını bir lâhzada silen; hâsılı, insanlığı “eşitleyen”; bununla da kalmayıp hiçbir yükümlülük yüklemeden, hiçbir sağlamayı zorunlu kılmadan herkesi “özgürleştiren”, her türlü “paylaşıma” açık bu “demokratik” gelişimden kaçılabilir mi? Düşünebiliyor musunuz; insanlığı eş anlı olarak “eşitleyen”, “özgürleştiren” ve “paylaştıran”; liberâl, demokrat ve sosyalizan talepleri kara deliğine çeken bu büyülü imkânı kim teper?



Teknolojik dedikodu ağını durdurmak, engellemek olacak iş değil. Bu, bir zamanlar felsefî ve moral olarak işlenmiş, ama bugün sâdece engellemelerde hatırlanan “özgürlük” duvarına çarpacaktır. Bir zamanların şâirlerin kutsadığı özgürlük bugün, hayâsız saldırıların, yakası açılmadık küfürlerin bekçisidir. Çok acı değil mi? Bütün bir insanlık birikimi ve imkânları artık bu büyülü alanda rehin alınmış ve her türlü tahrifâta açık vaziyettedir. Sanal da olsa târihin edilgenleri ilk defa büyük bir etkinlik fırsatı ele geçirmiş durumdadır. Bunun tadını doyum tokum çıkarıyorlar. Ne yazık ki, yapacak fazla bir şey yok. Târih, disiplin toplumunu kütüphâneleriyle birlikte çökertti. Boşluğu kompütarize bir disiplinsizlik toplumuyla doldurdu. Dünyâda terörün tırmanması kadar düşündürücü olan, terörün yeni dedikodu toplumundaki, artık kendisi de bir terör üretim merkezine dönüşen yankılanmalarıdır. Hiçbir hayâ duygusu taşımayan parçalanmış beden görüntülerini “paylaşmaktan” çekinmeyen, üzerine Erdoğan dedikodularını sosluyan yankılanmalardır bunlar. Ölenlerin insan olduğunu unutan ve üçünün İsrâilli olduğunu öğrenince “keşke hepsi ölseydi” diye yazabilenler de cabası….


#terör
#dedikodu
#feslefe
8 yıl önce
Kelimeler ve terör
Dövizde çözülme hızlandı: Bir haftada 15 milyar USD
“Evine dönemezsin...”
Antisemitizm, 7 Ekim ve Biden’ın Vietnam’ı
Yangından mal kaçırma: Terör örgütü ABD’den tanınma istiyor!
Unutma sakın!