|
Kent estetiği

İstanbul Marmaray"a kavuştu. Bu sevindirici bir gelişme. Mübârek olsun. Nüfûsu devâsa büyüyen ve on yılların katmerlenmiş sorunlarıyla boğuşan bir kent olarak İstanbul gerçekten de, belki de târihînde ilk kez bu denli kapsamlı bir îmar görüyor. Bu süreç artık kolay kolay geriye döndürülebilir bir süreç değil. Bu, İstanbul"un "şehir" (polis) olmaktan çıkıp, bir kent (bourge) hâline gelmesini ifâde eden bir içerik ve kabuk değişimi. İstanbul bir kent olarak dünyâ işbölümündeki yerini alıyor. Bu öyle zorunlu bir süreç ki; istesek de, istemesek de olacak.

İstanbul"un bir şehir olmaktan çıkıp bir kent hâline gelmesi, bir tarafıyla hazin bir durum. Çünkü, İstanbul"un binlerce senelik birikiminden bir sapmayı ifâde ediyor. Bu sapma, önce bürokratik-ideolojik düzeyde başladı. Son çeyrek yüzyılda ise buna küreselleşme üzerinden ekonomik bir boyut eklendi. Âkıbet; ne diyelim...

Ahmed Hamdi Tanpınar"ın muhteşem "Beş Şehir"inde İstanbul; Konya, Bursa, Erzurum gibi "şehirlerle" birlikte anılır. Devir ulusal bütünleşme devridir. Tanpınar bu bütünleşmeyi, bir edebiyatçı olarak mistik-kültürel bir düzeyde karşılar. Bir flaneur olarak, bu beldeleri dolaşır ve âdeta bu "şehirlerin" ruhuyla söyleşir.

Ahmed Hamdi"nin kitabının edebî değeri üzerine söylenecek fazlaca bir söz olacağını sanmıyorum. Ama, büyülenerek okuduğum bu metin, zihnimin bir yerinde hep sorunlu gözükmüştür. Hattâ , Tanpınar"ın târihsel olarak durduğu ve baktığı yerin; dolayısıyla bakışının doğru olmadığını düşünmüşümdür.

Tanpınar, ustası Yahya Kemal"den çok farklı olarak İstanbul ile diğer Anadolu şehirleri arasında bir süreklilik görüyordu. Oysa Yahya Kemal için şehir sâdece ve en derinde İstanbul"du. Doğrusu ben Yahya Kemal"in bakışını daha doğru bulmuşumdur. Elbette küçümsemek haddime değil, ama târihsel olarak şehir sâdece İstanbul"dur. Diğerlerini, kendi güzellikleri içinde iri kasabalar olarak görürüm. Tanpınar"ın yaptığı, hârikulâde mistifiye ettiği ulusal bütünleşmenin coğrâfî sürekliliklerini kurmaktı. Bu, İstanbul"u dışlayan ve merkeze Ankara"yı koyan bürokratik yorumun kuruluğu karşısında anlamlı olsa bile doğru değildi. Olsa olsa bürokratik olarak işleyen kentleşme sürecini mistik bir eksende dolayımlamaktı.

İstanbul, şehir (polis) geçmişini ekonomik gelişimi ile geride bıraktı. Yâni "bürokratik" sapmayı, "ekonomik" sapma tâkip etti. (Burada "sapma" kelimesini İstanbul"un mekânsal ontolojisinden uzaklaşması anlamında kullanıyorum. Değilse, ona "yozlaşma", "bozulma" gibi yan anlamlar yüklemiyorum). İstanbul artık, polis geçmişi olan; lâkin kentsel bir dönüşüm yaşayan derin bir târihîn mekânıdır. Bu, kaçınılmaz bir dönüşüm. Bütün kadim şehirlerin başına geliyor. Ama İstanbul için hazin olan, onun şehir geçmişinin hoyratça tahrip edilmesidir. Ma"şaallah bunu da elbirliği ile yaptık. Yapmaya da devam ediyoruz. 2000"li yıllara kadar yapılan dayanıksız ve çirkin yapılaşmalar bunun bir yüzü; 2000"li yıllardan başlayarak, yeni kent estetiği adı altında Uzakdoğu, ya da Abu Dabi izleri taşıyan sorumsuz bir yapılaşmalar ise diğer yüzüdür.

İstanbul elbette bir polis olarak varlığını sürdüremezdi. Osmanlı"nın son dönemlerinden başlayarak bu apaçık ortaya çıkmıştı. Ama, hiç değilse, bu derin geçmişi gelecek nesillere tanıtacak mekânsal korumacılık yapılamaz mıydı? Cumhuriyetin kurucu kadroları İstanbul"dan hoşlanmıyordu. Onu kendi kaderine, belki de çürümeye bıraktılar. Ama, daha beteri derin pozitivizm ile beslenen sözüm ona bâzı muhafazakâr kadroların bu şehre verdikleri, telâfisi olmayan zararlardır.

Giden gitti. Son on yılda, bütün belediyeler hummalı bir restorasyona girişti. Bunun çok başarılı örnekleri kadar son derecede acemice yapılanları da var. Ama, doğrusu bu niyeti kutluyorum. Ayrıca bu yönelişin geliştirilmesi gereken bir fırsat olduğunu da düşünüyorum. Giden gitti. Ama kalanlar azımsanmayacak kadar çok.

Öte yandan son yıllarda turizm ve otelcilik, İstanbul"un târihî semtlerinde bir dönüşüm başlattı. Eski yapılar elden geçiriliyor. Bu dönüşümün kapsamlı bir plânlamadan yoksun olması ve denetimsizliği ayrıca düşündürücü.

Dün o görkemli açılışta teknoloji harikası bir görüntüye, Üsküdar"da; ama daha beter olarak Yenikapı"da, çok kötü manzaralar eşlik etti. Ama Türkiye artık eskisi gibi azgelişmiş, kaynakları sınırlı bir ülke değil. Allah aşkına, hiç değilse târihî yarımadaya, suriçi İstanbul"una, Haliç"e, Galata"ya, toptan bir el atılamaz mı? Çok mu zor, gerekli yasal düzenlemeleri yapmak? Çok mu zor, önümüzdeki on yılda eski şehri pırıl pırıl ayağa kaldırmak?...

11 yıl önce
Kent estetiği
Belki bir gün anlayacaklar, lâkin vakit geçmiş olacak
Bu başarı hepimizin
Bin Kayrevan’dan bir Kayrevan’a
Herkeste bir ‘ben’ var, bir de ‘gerçeklik’…
Yatırım grevi