|
Kurucu yasaya doğru (1)
Türkiye târihsel olarak son derecede mühim bir eşiğin yakınında. Teşkilât-ı Esasi'den bu yana , içerdiği derin mânâları ıskalaya ıskalaya sürdürdüğümüz; çoğunluğun anayasa dediği, ama aslında daha doğru ve kavratıcı bir Türkçe'yle söylersek bir kurucu yasa yapma tecrübesine sâhibiz. Türkiye'nin siyâsal târihinde ilk defa olarak “seçilmişlerin” inisiyatif almasıyla demokratik bir kurucu yasa yapma şansı doğdu. Evvelâ herkesin evvelâ bu fırsatın değerini bilmesi gerekiyor.

Meselelerin kökleri hayli derinlere iniyor. Türkiye Cumhûriyeti modern dünyâ işbölümüne geleneksel devlet gelenekleri son derecede köklü olan bir birikimle girdi. Modernleşme târihimiz, geleneksel devlet yapılarında, özellikle idârî mânâda esaslı dönüşümlere ve değişimlere yolaçtı. Ama temel mesele “res publica” yâni kamusal alanın ulus ile nasıl paylaşılacağıydı. Kadim devlet geleneğindeki düstûr “egemenliğin kayıtsız şartsız devlette” olmasıydı. Modern dünyâ ise “kamusal alanın”, “bürokrasi” ile “ulus” arasında paylaşılmasını gerektiriyordu. Gelin görün ki ortada bir ulus yoktu. Ağır savaşlarla hayli eksilen perişân bir nüfûs yeni siyâsal coğrafyanın içine dağılmıştı. Onu bir araya getiren ve ulus formuna yakınlaştıran biricik tecrübe “askerlik”ti. Evet ulusun en temelli profillerinden birisi dünyâsal olarak da bu; yâni "üniforma" idi. Ama bu tek başına ulusun yegâne ontolojisi değildi. Ulusu bir siyâsal toplum olarak vâreden sürecin daha derininde, toprağın kapital dünyâya eklemlenmesi ve buna bağlı olarak açığa çıkan nüfûsu metropollerde; üretim merkezlerinde işgücüne dönüştüren “sanayi disiplini” vardı. Yâni ulus, “tulum” ve “üniforma” sembolizmi eksenindeki dramatik uçları îtibârıyla tanımlanacaksa bizde eksik olan işin “tulum” kısmıydı. Toprak dönüşmemiş, demografi mobilize olmamıştı.

Diğer taraftan modern dünyânın, “devlet” ve “ulus” ile birlikte anılan üçüncü ayağı, yâni “sermâye” yoksunluğu Türkiye Cumhûriyeti'nin diğer esaslı meselesiydi. Sacayağı gerektiren modern sağlam duruş îtibârıyla Türkiye Cumhûriyeti iki temel eksikle “sermâyesiz” ve “ulussuz” doğdu. Bu açıkların kapatılması için işe girişildi.

Sermâyeden başlayalım: Dünyâ sermâye dağılımında Türkiye sermâyeyi tekelinde tutan merkez kapital dünyâya bağımlıydı. Bu bağımlılık Türkiye'nin elini kolunu bağlıyordu. Borçlanmanın ağır bedellerini biliyorlardı. Onun için savaş sonuna kadar Osmanlı'dan kalan borçları ödediler. Yeni borçlanmalar ise hem kurucuların temkini, hem de merkez kapital dünyânın Türkiye'yi borç verilebilir nitelikte görmemesi sebebiyle (!) on senelerce gerçekleşmedi.

Devlet yapılarının modernizasyonu zâten Tanzimat'tan başlayarak kesintisiz devâm ediyordu. Cumhûriyetin kurucu kadroları diğer târihsel eksikliği gidermeye dönük hummalı bir faaliyete giriştiler. Egemenlik kağıt üzerinde “kayıtsız şartsız” ulusa aktarılmıştı. Ama ulus, bürokrasi ve bürokratik zihniyetli bazı orta sınıf meslekler ağı dışında yoktu. Ulusun tek kütlesel karşılığı ise orduydu. Bunun üzerine kurucu muhayyile harekete geçti ve kısa bir süre önce vefât etmiş olduğunu öğrendiğimiz-toprağı bol olsun- B.Anderson'ın harika kavramlaştırmasıyla ulusu “hayâl etmeye” başladı. Bu hayâli şekillendiren tek tecrübe “emir-komuta” zinciri olduğu için sivil düzlemde de bundan bir netice elde edilebileceği gibi sığ bir beklenti doğdu. Ulusu oluşturulabilen, disiplin edilebilen bir zâtıyet gibi algıladılar. Sıkıntılı bir kültür davasını başlattılar. Bunu yer yer bir kültür savaşına dönüştürdüler. Taşra dünyâlar, köylüler günlük hayâtlarına da sirâyet eden müdahalelerden rahatsız oldu. Çok partili hayât içinde bu rahatsızlıklar katıksız bir devlet partisi olan CHP'yi siyâseten marjinalleşen bir çizgiye düşürdü. Ama devlet hemen yedeklemesini yaptı. DP'den başlayan, taşranın vesâyetine soyunan ılımlı-yasal sağ popülist- bir devletçilik inisyatifi ele aldı. Belki ortamı yumuşattılar. Ama bu partiler, siyâsal bir dirâyet geliştiremediler. Neredeyse her bir on senede yaşanan ve fabrika ayarlarını hedefleyen askerî müdahaleler onların beceriksizlik ve dirâyetsizliklerinin sebep olduğu istikrarsızlılardan beslendi.

Devâm edeceğiz....
#Dünyâ sermâye dağılımı
#Kurucu yasaya doğru
#Modernleşme târihi
#sermâye
8 yıl önce
Kurucu yasaya doğru (1)
Evet sokağa çıkamayacak hale geleceksiniz!
Batı’da İsrail spiritüel bir tutkuya dönüştürüldü...
Din savaşı
13 şehit
İstanbul’da bir Yemenli âlim: Abdülmecid el-Zindanî