|
Ölümün araçsallığı
Modernlik araçsallaştırmanın doruk noktasını oluşturan bir dünyâyı imler. Buna göre her şey daha ileri bir amacın parçasıdır. Dolayısıyla kendi başına bir değer ve hüküm taşımaz. Araçsal akıl da bu ilişkilerin etkin bir şekilde kurulmasını sağlayan müdahalelerde bulunur. Machiavelli'nin “amaca giden yolda her türlü araç meşrudur” sözü, araçsal aklın siyâsetteki en sarih ve en keskin izdüşümü olarak değerlendirilebilir.

Siyâsette, araçsal aklın iş(lev)leri son derecede gayr-ı ahlâkî sonuçlar doğurmaktadır. Başlıbaşına büyük bir külliyat oluşturan modern siyâset felsefesinin bütün tasarımsal müdahalelerine rağmen târihin “nesnel” dinamikleri hükmünü veriyor. Realpolitik aşrılıklar bile, çeşitli moralpolitik bahaneler bularak kendilerini meşrulaştırabiliyor. Bu ikisi arasında bir uçurum doğduğu zaman ise, sorumluluğu başkalarına yıkıp kendisini kurtarabiliyor. Hâsılı dünyâ ,“iyiler” ile “kötüler” arasındaki savaşların dünyâsı değil. Keşke bu kadar basit olsaydı.

Geçenlerde düşüp boyun kemiğini kırdığı; lâkin sıhhatinin ve âfiyetinin yerinde olduğu haber olan Baba Bush ve oğlu nasıl rahat rahat uyuyabiliyor? Neden o anlı şanlı Amerikan medyası bu insanları sıkıştırıp; “Yahu siz ne yaptınız? Hani oralara güllük gülistanlık demokrasi götürecektiniz; ne oldu? Onca insan ölmüş ve hâlâ ölmekteyken utanmadan nasıl hala ortada dolaşabiliyorsunuz? Şu anki Ortadoğu, meselâ Irak'ın hâlinin, Saddamlı Irak'dan daha iyi olduğunu söyleyebilecek misiniz?” diye sormamasını anlayabiliyor musunuz?

Elbette Baba-Oğul Bush'larla bu işin bitmeyeceğini biliyorum. Yukarıdaki sorular kendilerine sorulsa bile, pişkin pişkin bakıp duruma çok üzüldüklerini, belki (!) bâzı hatâların yapılmış olabileceğini; ama elden gelenin bu olduğunu; maalesef demokrasi bilinci olmayan “geri” Müslümanların, ellerine A.B.D sayesinde geçen bu fırsatı iyi kullanamadığını filân söyleyeceklerini ve bir, iki espri yapmayı da ihmâl etmeyip sıvışacaklarını tahmin edebiliyorum. Sürecin derininde Baba-Oğul Bush'lardan daha fazla sorumlu tutulacak çevrelerin olduğunu kestirebiliyorum. Gâliba esas mesele, araçsal aklın küresel yapılanması; “kötüler”in teşhisini ve kendilerinden hesap sorulmasını engelleyecek derecede kişisellik dışı ağlara oturtulmuş ve bunlarla perdelenmiş olmasıdır.

Suruç'da yaşanan ve büyük çoğunluğu körpecik gençlerden oluşan onlarca insanın ölümüyle sonuçlanan olay, aslında “ateş bize düştüğü ve bizi yaktığı için” özel bir infial doğurdu. Önce bir durup, yaşadığımız bu felâketin; haber programlarında bir dakikaya sıkıştırılan ve birkaç saniyelik görüntülerle seyredip hiçbir tepki vermediğimiz sayısız bombalama olaylarından sâdece bir tânesi olduğunu hatıra getirelim. “Bağdat'da bomba yüklü bir kamyon pazar yerine daldı ve patlamada şu kadar insan öldü, şu kadarı da yaralandı” türünden haberleri bâzen esneyerek seyretmiyor muyuz? A.B.D'nin Irak müdahalesinden başlayarak ve bu müdahalenin doğrudan veya dolaylı sonucu olarak, bölgede ölenlerin hesâbını kim tutuyor? Hemen hergün yüzlerce insan ölüyor. Kimsenin umurunda olmuyor. “Hay Allah, yazık” diye geçiştiriyoruz. Sayısız katliamı kanıksayan duygu-ötesi dünyâ toplumları acıları da araçsallaştırıp, seçmeci yakınlıklar üzerinden sınıflandırıyor. Charlie Hebdo katliamının akisleri günler sürebiliyor, ama Ortadoğu'da ölenleri ertesi gün olsun hatırlayan çıkmıyor?

Bu sürece yönelik en anlamlı insânî müdahale, sorumluluk ahlâkı üzerinden ilkesel yakınlıklar geliştirmek olabilir. Bazı yerlerde bunun numûnelerini görmüyor değiliz. Meselâ terör konusunda Avrupa'daki farklı siyâsal kamuoylarının ortak bir duruş geliştirme yeteneği kazanmış olduğunu söylemek mümkündür. 2000'li senelerin başında İspanya'da demiryollarına yapılan terör saldırıları karşısında siyâsal ve sivil örgütler, aralarındaki farklılıkları, hattâ karşıtlıkları devre dışı bırakarak “sessiz” ama “vakur” ve “kararlı” gösterilerde bulunmuş ve ben de bunu hayranlıkla izlemiştim. Daha sonra, Avrupa'nın farklı yerlerinde bunun benzerlerini izledik.

Terör karşısında, onu siyâsallaştırarak “araçsallaştırmayı” reddetmek ve ilkesel bir duruş geliştirmek elbette terörün sonunu getirmeyecektir. Hattâ bir süre terörist odakları daha da kızdırıp, eylemlerini kızıştırabilir. Ama sonunda, terör yoluyla o coğrafyalarda sonuç almanın; terör cephesini genişletmenin imkânları olmadığını öğrenirler.

Suruş katliamı sonrasında Sayın Davutoğlu'nun, siyâsal partilere yaptığı çağrı son derecede anlamlıdır. Terör karşısında güçlü ve kararlı bir şekilde duruş almak için gün bugündür. Ama hüzün veren, bunun iki siyâsal parti tarafından büyük bir sorumsuzlukla reddedilmesidir. Bu çağrıya katılmayı reddedenler çeşitli gerekçeler ileri sürüyorlar. Sâikler farklı: Çağrıyı reddedenlerden birisi, acıyı siyâsal düzeyde tekelinde tutmak istiyor. Diğeri ise acıyı duyumsayıp paylaşmıyor bile. Halbuki, siyâsal partiler ve sivil toplum örgütleri, görüş farklılıklarını bir tarafa bırakıp bu duruşu paylaşabilseler, geleceğe daha güvenle bakabilirdik. Bundan sonrası daha zor olacak. Gözüken bu. Ama hiç değilse, AK Parti ve CHP; yâni merkezi tutan partiler, diğer iki partinin tutumlarından etkilenmeyip, onların hilâfına bu ortak metni imzalamalıdırlar.
#suruç
#araçsal akıl
#Bush
٪d سنوات قبل
Ölümün araçsallığı
Hem ciddiyetsiz hem de
Efendimiz’in (sav) orucu-2
Dövizde çözülme hızlandı: Bir haftada 15 milyar USD
“Evine dönemezsin...”
Antisemitizm, 7 Ekim ve Biden’ın Vietnam’ı