|
Seçmek

Bu yazının yazıldığı sırada Anayasa değişikliği için yurt genelindeki oy verme işlemleri sürmekte. Zannediyorum ki, basın yayın dünyâsı açısından, hele hele köşe yazarlığı açısından en bereketsiz günlerden birisini ikmâl ediyoruz. Böyle bir günde yazmak hayli zor. Ne diyelim; “inşaallah netice memleketimizin faydasına olur”..



Seçmek, hayâtın en sübjektif taraflarına dokunuyor. Eğer bir şey seçmenin konusu oluyorsa, ortada bir “belirsizlik” var demektir. Beşerî hayatın “maddî” bir cephesi var ki, o alanlarda irâde” fazlaca bir iş görmüyor. Vasatlardan hareket edecek olursak, “yaşamaya” şartlanmış olarak doğuyoruz. Camus'nün ünlü kitabının giriş cümlesinde belirttiği gibi belki de bu vasatın dışında olarak , üzerinde felsefî olarak durulabilecek tek bir soru var; intihar.. Yâni 'hayat yaşanmaya değer mi?' sorusu belki de soruların sorusu.. Ama inançlar bunu men ediyor. İnsanın bu soruyu bir seçim konusu hâline getirmesi daha baştan engelleniyor. Hoş, Camus bu kışkırtıcı soruyu sordu da ne oldu? Çapraşık akıl yürütmelerden sonra verdiği cevap, hayâtın herşeye rağmen yaşanmaya değer olduğu ve intiharın saçmalık düşüncesini telâfi etmek bir yana, onu daha da derinleştirdiği yolundaydı.



Bu trajik eşiğin dışında ise hayât giderek belirsizleşiyor. Her adımda, en az iki seçenek üzerinden seçimler yapmayı gerektiren durumlarla yüz yüze geliyoruz. Belki de geleneksel dünyâ ile modern dünyâ; geleneksel insan ile modern insan arasındaki en temel farklılıklardan birisi de burada yatıyor. Geleneksel dünyâda insanlar çok daha az seçim yapmak zorunda kalıyordu. Modern dünyâ ise belirsizlikleri ve ihtimâlleri arttırdı. Bu dönüşüm modern hayâtı, eş anlı olarak hem bir özgürlükler hem de bir riskler yumağına çevirdi.



Şüphe kaldırmayan bir şey, “özgürlük” düşüncesinin modern dünyâya has olmasıdır. Bu durum, modern bireylere eşi gelenekte olmayan bir canlılık kazandırdı. Umutları besledi. Öyle değil mi; artık insanlar kendi tercihlerini , seçimlerini geliştirerek , arzu ettikleri bir dünyâyı kurabileceklerdi.



Ama aynı durum riskleri de doğuyordu. Yanlış tercih ve seçimler hem bireyler; hem de toplumlar için ağır neticeler doğurabilirdi. Nitekim öyle de oldu. 19.Yüzyıl'ın büyük umutları milyonlarca insanın ölümüne yol açan bir umarsızlık, bir aymazlık doğurdu. Sorumluluk ahlâkına dayandırılmayan özgürlük tutkusunun bu trajik neticelerdeki rolünü gören ve değerlendiren ise Sartre oldu. Sartre elbette ki özgürlükten vazgeçmiyordu. O kadar ki özgürlük Sartre için “varolmanın” olmazsa olmazıydı. “İnsan tek bir şeye mahkûmdur; o da özgürlük” diye yazıyordu. Özgürlüğün somutlaşması ise özgür seçimler üzerinden mümkündü. “Özgür seçmenin” insanın varolmasını sağlayan yegâne unsur olduğunu düşünüyor ve ifâde ediyordu. Ama özgür seçimler , sorumluluk ahlâkının dışına çıkarsa bir felâket olurdu. O hâlde , özgür seçim ile sorumluluk eş anlı başarılmalıydı.



Aslında zaman içinde modern dünyânın da kendi geleneklerini kurduğunu görüyoruz. Modernliğin var ettiği risklerin üstesinden gelmek için, modern kurumlar ihdâs edildi. Bir şeyin kurumsal olması, onun gayrı şahsî kılınmasını anlatır. Hayâtın kurumsallaşması, pek çok alanın bireysel özgür tercihlere kapatılmasını; daha net olarak söyleyecek olursak özgürlüklerin de sınırlandırılmasını ifâde eder. Elbette entelektüel, edebî dünyâ kurumsal yapılarla sorunlu olmaya devâm edecek ve kurumsallaşmış alanların yeniden özgür tercihlere açılmasını talep edecektir. Kurumsal yapılar ise buna direnecektir. Dengeler ise bu ikili yapıların koordinatları üzerinden kurulur.



Modern kurumsal hayat , zannedilmesin ki tercihleri toptan yoksayar. (En özgürlük düşmanı rejimler bile düzmece de olsa seçimli olduklarına inandırmaya çalışır). Bunu yaptığı yerlerde vardır. Ama daha çok yapılan tercihlerin yok edilmesi değil; inceden inceye disiplinli bir şekilde var edilmesidir. Sonuçta modern uygar dünyâda, özgür tercihlerde bulunduğumuzu zannederiz. Hâlbuki, aslında seçenekler bizim tercihimiz değildir. Eğer bir gün, medeniyet târihinin “fi” evresinde seçenlerin seçenekleri de seçebildiği bir eşlenme sağlanabilirse ; meselâ tüketeceğimiz şeyleri önümüze hazır konanlardan değil, kendi üretken tercihlerimizden devşirebilirsek işte bu gerçekten de insanlığın en büyük başarısı olacaktır. Ama o zamana kadar,fazlaca mırın kırın etmeyelim… Gelebildiğimiz noktada özgür seçimlerin neticelerinden başka bir meşrûluk kaynağımız yok...


#Anayasa değişikliği
#Modern dünyâ
#Belirsizlik
7 yıl önce
Seçmek
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle