|
Siyasal kültür ve kurucu yasa yapımı

İçinde yaşadığımız dünyâ, Türkiye'nin geleceğini; meselâ önümüzdeki on senelik bir zaman dilimini zorlayan koşullarla yüklü. Sâdece bölgesel acımasız savaşların hüküm sürdüğü; anomik, belirsiz durumlardan bahsetmiyorum. Genel olarak küresel durgunluğun etkilerini yavaş yavaş, Lâtin Amerika, Japonya, Çin ve AB dünyâsı dâhil olmak üzere bütün memleketler hissediyor. Türkiye elbette bunun dışında kalamayacaktır.



Bütün bunlar dikkâte alındığında, yeni doğrultular kazanmak, yeni mücâdele stratejileri geliştirmek ve siyâsetler üretmek kaçınılmaz oluyor. Bu da ancak çok ciddî yapısal gözden geçirmeleri ve ayarlamaları zorunlu kılıyor.



Yapılar topluluğu içinde siyâsal olanların ilginç bir niteliği olduğunu düşünüyorum. Siyâsal yapılar hem total dönüşümlerin en kritik; belki de anahtar alanını oluşturuyor, hem de gerekli dönüşümlere direnç gösteren unsurları içeriyor. Meselâ ekonomik yapıların pek böyle bir derdi yok. Ekonomik yapılar; hele ki geç modern dünyâda hayli esnek bir nitelik kazandı. Ama aynı şeyi siyâsal yapılar için söyleyemiyoruz. Adı böyle konmasa da siyâsal yapılarla-ekonomik dinamizmler arasında hüküm süren düşük yoğunluklu veya yüksek gerilimli bir çekişme her zaman mevcut. Bunu, biraz da eşyânın tabiatı gibi, siyâsal akıl-ekonomik akıl arasındaki bir gerilim olarak da okuyabiliriz. Siyâset kurumsal müktesebâtına kolay kıyamıyor. “Kazanımlarını” gözden çıkarmak istemiyor.



Sürecin dramatik tarafı, ekonomik dünyânın siyâsal ayarlamalar olmadan açılım kazanamaması ile alâkalıdır. Bu açığın ne çapta olacağını; kronikleşip kronikleşmeyeceğini ise siyâsal kültürel durumlar belirliyor.



Şimdi Türkiye'ye bakalım: Türkiye'de bu gerilim hayli yüksek voltajlı olarak işliyor. Pratik ve aktüel düzeyde Türkiye'de Kurucu Yasa yapımının kilitlenmesi de bu açığa dayalı olarak anlaşılabilir.



Nedense memleketimizde mevcut siyâsal kültürel durum siyâsal aklın gerektirdiği kapsamlı bir açıklığa ulaşmıyor. Yâni siyâsal akıl, toplumsalı, ekonomiyi ve müesses müktesebâtı dinamik ve değişken bileşimlerde eşlendirebilecek ve siyâsal terminolojideki karşılıklarına oturtabilecek bir yeterlilik düzeyine bir türlü erişemiyor. Bu çok yönlü okuma kapasitesinin yerine, herhangi birisinde takılı kalıyor ve organik okumalara evriliyor. Nitekim bugün Türkiye'de devletçiliği katı bir sûrette savunanlar var. Kurucu normlardaki ısrar ve “fabrika ayarlamalarına dönme” çağrıları da sözkonusu doğrultunun söylemi hânesine yazılabilir. Tıpkı bunun gibi kurumsal dünyânın aklını, organik; genellikle de “kültürel” düzeyde değerlemeler veya basitlemelere indirgenmiş “toplumsal” karşısında küçümseyen bir başka yaklaşım da mevcuttur. Burada ise siyâsal kültürün karakterini tuhaf bir kayma üzerinden kültürel siyâsetler tâyin ediyor. Nihâyet ekonominin kurallarını “dokunulmazlık” alanı olarak gören; bunu da toplumsal karşılıkları (mâliyetleri) konusunda duyarsızlaşarak yürüten bir başka bakış daha var.



Bu indirgemeci basitlemeler siyâsal aklın özgül bir alanda özerkleşmesine de engel oluyor. Garip olan husus bütün bunların “aşırı” bir siyâsallaşma üzerinden tecessümüdür. Yâni, Türkiye'deki siyâsal kültürel durum içindeki harâret artışının siyâsal körlüğe dönüşmesi de bunun en çarpıcı göstergesidir. Hâsılı diyalektik işliyor: Siyâsallaşarak ve olur olmaz her şeyi siyâsallaştırarak siyâset üretme yeteneğimizi zâyi eder noktalara sürükleniyoruz. “Olmaz”, “istemezük”, “yaptırtmayız” gibi nidâlar bu körlüğün karanlığa salınmış çığlıkları….



Elbette bunu aşmanın yolu, “yapacağız”, “yaptıracağız” olamaz. Muhâlefetten eleştirel yapıcı bir katkının sağlanması konusundaki umutlar giderek azalıyor. O zaman iş “başa” düşüyor. Mevcut siyâsal iktidar, polemiklere girmeden kurucu yasa yapımının gerektirdiği bir “sükûnet” ve soğukkanlılıkla; herşeyden evvel onun gerektirdiği akıl yürütmelere sâdık bir şekilde bu işin altından kalkmak zorunda. Çok kanallı geri beslemelere dayalı olarak Kurucu Yasa'nın önce “felsefî” daha sonra da “mühendislik” hazırlıklarını derinleştirmek ve kamuoyunu buna iknâ etmek gerekiyor. Uzun ihmâller yüzünden vakit dar ve ucuz polemiklerle geçirilmeyecek kadar da kıymetli. Bu konuda çalışacak ekipleri sıkı bir “mutfak çalışması” bekliyor.


#Siyasal kültür
#yasa yapımı
#Muhâlefet
#siyâsal iktidar
8 yıl önce
Siyasal kültür ve kurucu yasa yapımı
7 Şubat Operasyonu, Beşir Atalay ve İHH
"Kadirli Doğanım" Abdullah Gül*
Türbanlı travesti
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!