|
Gerçek yahut simülasyon: İran-İsrail gerginliği
Uzunca bir süredir gündemde olan İran-İsrail gerginliği savaşın doğasının değiştiğine ilişkin birçok şey söylüyor. Hiç kuşkusuz konunun askeri tarafına yönelik analizler, İran’ın konvansiyonel savaş konusunda ne kadar caydırıcı olabileceği üzerinden ilerliyor. Kimine göre İran’ın elinde balistik füzeler var iken kamikaze dronlarla saldırı yapması düşük yoğunluklu bir cevap verme anlayışı içerisinde olduğu anlamına geliyor. Bu argümanı haklı çıkartacak birçok hadise de var hiç kuşkusuz. Örneğin 2020 yılı içerisinde İran’ın iki önemli ismine yönelim suikast yapılmış ve İran’ın bölgesel imajı bu ciddi biçimde sarsılmıştı. Kasım Süleymani ve nükleer programın yürütülmesinde oldukça önemli işler icra eden Muhsin Fahrizadenin öldürülmesi sonrasında İran kendisinden beklenen cevabı verememiş ve bu durum İran’ın caydırıcılığı ile ilgili soru işaretlerini artırmıştır. Uzunca bir süredir vekil unsurlar aracılığıyla yürüttüğü düşük yoğunluklu çatışmaya İran’ın doğrudan dahil oluşu, iç ve dış kamuoyundaki imajın tadili açısından önemli bir hamle olarak yorumlanmaktadır. Fakat İran kamuoyundaki hava, 2009 Yeşil Hareketten bu yana oldukça gergin seyretmekte ve İran halkı, ülkesinin bölgeye müdahil olma pozisyonuna ilişkin ciddi eleştiriler geliştirmektedir. Nitekim zaman zaman oluşan geniş ölçekli protestolarda en fazla öne çıkan eleştirilerden birisi,
İran’ın bölgedeki yayılmacı siyasetinin ülkeye yönelik ciddi bir ekonomik ambargo ve yoksunluk olarak geri dönmesi.

ENFORMASYON SAVAŞLARI
İran’ın Şam’daki diplomatik misyonuna yönelik saldırıya el yükselterek cevap verileceğinin söylenmesinin ardından dikkat çeken en önemli hususlardan birisi de hem İran’ın hem de İsrail’in küresel kamuoyunu enforme etme biçimleri. Her iki devlet de kendi pozisyonlarını meşrulaştırma adına dünyaya eş anlı olarak bilgi servis etmekte ve hibrit savaşın bütün gerekliliklerini yerine getirmeye çalışmaktadırlar. Bir yanda Devrim Muhafızları diğer yanda savaş kabinesi, çatışmanın seyrine ilişkin hem teknik bilgiler vermekte hem de çatışmanın an ben an nasıl seyrettiğini kendi perspektiflerinden aktarmaktadırlar. Çatışmanın önemli bir diğer cephesi de siber alanda gerçekleşmekte. Hatırlayacak olursak 2010 yılında İsrail ve ABD tarafından yapıldığı iddia edilen Stuxnet saldırısı sonrasında, İran’ın siber alanda ciddi bir kapasite geliştirdiği iddia edilmiş ve uluslararası birçok saldırıda İran’ın dahli olduğu iddiaları ortaya atılmıştır. Nitekim ilk aşamada, İran’dan İsrail radar sistemine bir sızma girişimi olduğu iddia edilmiş ve kamikaze dronların radar sistemine takılmadan hedeflerine ulaşacağı yönünde iddialar ortaya atılmıştır. Bu iddialarla ilgili kafa karışıklığı giderme adına İsrailli yetkililer de cevaben dronların İsrail’e varma süresi ile ilgili bilgilendirme yaparak bu saldırılardan etkilenmeyeceklerini ifade etmişlerdir.
Bir yandan konvansiyonel savaşın ışıltılı gösterileri diğer yandan da hibrit savaşın birçok enstrümanı, bu durumun kontrollü bir çatışma görüntüsü mü yoksa bölgeye yayılması kuvvetle muhtemel olan bir savaşın habercisi mi olduğu sorularını gündeme getirmektedir.

SIMÜLASYON DOĞASI
Dikkate değer bir soru da bu savaşın gerçekte olup olmadığı. Baudrillard’ın Körfez Savaşının gerçekte olmadığı ve bir canlı yayın gösterisi olduğu yönündeki eleştirileri hatırlandığında benzer bir itirazı İran ile İsrail arasındaki çatışmayla ilgili yapmak da mümkün olabilir. Nihayetinde savaş olduğu iddia edilen bu çatışma, bir canlı yayın gösterisi olarak dünyanın önemli medya mecralarında bir görüntü akışı şeklinde yer buldu ve izleyiciler bu çatışmayı bir film şeridi olarak takip etti. Savaşın yakıcı doğasına ilişkin hissi de bulanıklaştıran bu görüntüler, hiç kuşkusuz uzunca bir süredir Gazze halkının sergilediği direnişi de gölgeleme tehdidi barındırmaktadır. Nitekim 7 Ekim'den bu yana topraklarını savunan Filistin halkının herhangi bir dış destek almaması kendi meşruiyetleri açısından da oldukça önemli idi. İsrail’in sürece, İran ve Hizbullah’ın dahil olabileceği iddialarını sıklıkla dile getirmesi bu anlamda bir beklentiye de işaret ediyordu hiç kuşkusuz. 7 Ekim'den bu yana askeri açıdan istediği başarıyı elde edemeyen Netanyahu hükümetinin savaşı genişletme stratejisi çok açık.
Savaşı genişleterek ABD’yi de buraya dahil etme çabasında olan Netanyahu, hem iç hem de dış kamuoyunda yitirdiği meşruiyetini yeniden üretme amacı da taşıyor.
Uluslararası Adalet Divanında süren davanın yarattığı huzursuzluğu aşmak adına ciddi bir uğraş içerisinde olan Netahyahu’nun, aleyhinde oluşan küresel kamuoyunu etkileme çabaları dikkatle takip edilmeli. Uzunca bir süredir İsrail’e yönelik koşulsuz desteği nedeniyle eleştirilen Biden’ın pozisyonu da bu açıdan oldukça önemli. Nitekim Biden’ın İsrail’e yönelik bu desteği birçok eyaletteki ara seçimde Demokrat seçmende bir tepkiye yol açmıştı. Sürdürülebilir olmayan bu savaşta Netanyahu’nun koltuğunda kalma çabası çok denklemli bir süreci de beraberinde getirmektedir. Tüm bu göstergeler kısa bir süre içerisinde bu çatışmanın bir savaş mı yoksa simülasyon mu olduğu sorusu ile ilgili şüpheleri artıracak ve savaşın değişen doğasına ilişkin de çok şey söyleyecektir.
#İran
#İsrail
#Turgay Yerlikaya
15 gün önce
Gerçek yahut simülasyon: İran-İsrail gerginliği
Safları sıklaştırmalıyız
Kamu tasarrufu
BİT’lere kadrolu işçi alımında acilen tedbir alınması gerekiyor
Tarih bizi çağırıyor ama biz birbirimizle boğuşuyoruz!
İYİ Parti kongresinin kazananı kim