|
Batı müziği enstrumanı çalan, Türk müziğine hizmet edebilir mi ?

İki yıl kadar önce yine bu köşede yazdığım bir yazımda, enstrumanda, ait olduğu kültür ve medeniyetin ses cevherinin gizli olduğunu söylemiştim. Bu yaklaşımı önemsiyorum, çünkü yine o yazıda da belirttiğim gibi enstruman, ait olduğu kültür ve medeniyetin, ayrıca onu icâd edenin kâinat tasavvurunu ve tahayyülünü yerleştirdiği veya üzerinde tatbik ettiği veya bu tasavvur ve tahayyülünü açıkladığı bir araçtır. Onun için enstrumanı önemsemek, onu basit bir çalgı ve eğlence aracı gibi görmemek gerekir. Evet, bir çalgıdır, eğlence aracı olarak da kullanılabilir, kullanılmaktadır da. Ancak, bir formüller bütünüdür enstruman. Meselâ Ney, Kanun, Ud, Klasik Kemençe, Tanbur, Keman gibi enstrumanlarda bir kültür ve medeniyetin, Piyano, Gitar, Arp gibi enstrumanlarda da başka bir kültür ve medeniyetin kâinat tasavvuru gizlidir. (Ancak, o zamanlar ifade ettiğim bu kendi görüşüme “acaba bu medeniyetlerin gerçekten bir kâinat tasavvuru var mıdır, hatta bunlar gerçekten bir medeniyet midir ?” sorusuyla, bir dipnot düşmem gerektiğini düşünüyorum). Aynı zamanda coğrafyaların, kültür ve medeniyetlerin kâinat tasavvurlarıyla da ilgilidir bu. Müzisyen, ait olduğu kültür ve medeniyetin anlayışından uzak değildir. Enstrumanların perdeli olup olmamalarını da, ait oldukları kültür ve medeniyetlerin kâinat tasavvurları ile ilişkilendirmekte bir sakınca görmüyorum.



Enstruman çalmayı öğrenmek uzun ve zahmetli bir iştir. Bir enstrumanı çalmayı öğrenirken, farkında olmadan bir kültür ve medeniyetin, aynı zamanda o kültür ve medeniyete ait bir insanın (enstrumanın mûcidinin) kâinat tasavvurunu da öğrenirsiniz. Enstrumanı öğrenen ona bir de kendi kâinat tasavvur ve tahayyülünü ekler, o enstrumanda yeni şeyler yapmaya çalışır, enstrumanın sınırlarını zorlar.



Bu sebeplerden dolayı bir müzisyenin parmaklarının ucuyla enstrumanına dokunarak onu icrâ etmeye başlaması, sadece bir fiziksel ilişkiden ibaret değildir. Müzisyenin içinde olanın, yavaş yavaş enstrumanın lisanıyla ifade edilmeye başlandığı andır o temas anı. Biraz daha ileri giderek söyleyeyim; fiziksel açıdan iki bedenin «tek beden» hâline geldiği, hatta iki ruhun, müzisyenin ve enstrumanın ruhlarının kaynaştığı andır. Enstrumana, ait olduğu medeniyetin ruhu sinmiştir. Müzisyenin enstrumanını tanıması, onu anlaması kadar, enstrumanın da kendisini icrâ edecek olanı anlaması gerekir. Enstrumanın kendisini icrâcısına açması da, hâliyle, zaman ister. Enstruman da, kendisine dokunan ellere dokunur aslında, o elin parmaklarının samimi olup olmadığını, kendisini gerçekten isteyip istemediğini anlamaya çalışır. Altı üstü birkaç tane telin gerili olduğu bir tahta parçasından ibaretmiş gibi görünen enstrumanın da kendine göre ölçüleri vardır... bir kişiliği vardır. mûcidinin veya daha geniş anlamda ait olduğu kültür ve medeniyetin kâinat tasavvur ve tahayyülünü, ses aralıklarına ve bunların kullanımına dâir bazı şifreleri içinde barındırır. Bu yüzden herhangi bir Batı müziği enstrumanını icrâ eden, zihinsel olarak daha Batılıdır, herhangi bir Doğu enstrumanını icrâ eden de zihinsel olarak daha Doğuludur. Çünkü icrâcı o enstrumanı icrâ etmekle, o enstrumanın ait olduğu kültür ve medeniyeti, o kültür ve medeniyetin kâinat tasavvurunu da anlamış, çözümlemiş ve kendi zihnine aktarmıştır.



Şimdi, bütün bu yaklaşımları önümüze koyarak düşünelim: Meselâ bir batı müziği enstrumanı olan piyanoyu, üstelik tamamen batılı bestecilerin eserlerini çalan bir icrâcı, acaba ne kadar yerlidir, ne kadar ait olduğu kültürü temsil etmektedir ayrıca ait olduğunu zannettiğimiz bu kültüre gerçekten ait midir ve çaldığı bu batı müziği (veya başka batı müziği enstrumanlarıyla) Türk kültürüne mi yoksa batı kültürüne mi hizmet ediyordur ? Bazı istisnâî durumlar var tabii. Meselâ (bir batı müziği enstrumanı olduğu ayrıca tartışılır) keman gibi, viyolonsel gibi batı müziği enstrumanları Türk müziğine adapte edilmiş durumda ve kullanılıyor. Bu tür perdesiz sazların, bizim müziğimize adapte olmaları kolay. Ben bu tür enstrumanlara “çift kimlikli enstrumanlar” diyorum. Ya da “çifte vatandaş”. Hem batının hem de doğunun kullanabildiği enstrumanlar. Ama yine de istisnâlar kâideyi bozmuyor, hangi enstrumanı çalıyorsanız, o enstrumanı üreten kültüre hizmet ediyorsunuz demektir.



Enstruman, sadece basit bir müzik aleti değildir. Onda, ait olduğu kültür ve medeniyetin ruhu ve ses cevheri gizlidir. Bir batı müziği enstrumanı çalan kişi, o enstrumanı meydana getiren bilgi, anlayış ve birikimle donanmıştır, dolayısıyla, başka bir kültüre ait olsa da batı kültürüne hizmet ediyor demektir. Batı müziği sazını çalan birinin, Türk kültürüne hizmet etmesi ya da ettiğini zannetmesi büyük bir yanılsamadır.


#Enstruman
#Türk müziği
#Batı müziği
8 yıl önce
Batı müziği enstrumanı çalan, Türk müziğine hizmet edebilir mi ?
Korku zamanı
Boykotta kafalar neden karışık
Kimin enflasyonu
Terör örgütü elebaşı olarak İsrail portresi…
Hamas’ın ateşkesi kabulü ve İsrail’in Refah Operasyonu