|
Hangi Mustafa Kemal ?

Mustafa Kemal'in, kendi mûsikî kültürüne hakim ve zevk sahibi bir kişilik olduğunda şüphe yok. Dolmabahçe Sarayı'nda 1930 yılında bir akşam yemeğinde Nubar Tekyay huzurda, Selâhaddin Pınar'ın, güftesi Mustafa Nâfiz Irmak'a ait, yeni bestelediği Hicaz makamındaki “Anladım sevmeyeceksin beni sen nazlı çiçek” güfteli eserini icrâ etmektedir. Paşa “bu eser kimin ?” diye sorar. Tekyay da “genç bestekâr arkadaşım Selâhaddin Pınar'ın efendim” diye cevap verir. Mustafa Kemal de Nubar Tekyay'a bu genç ve kabiliyetli bestekârı tanımak istediğini söyler ve hemen ertesi akşam Selâhaddin Pınar, Kılıç Ali Bey tarafından telefonla aranır ve saraya davet edilir. Hatta kendisini almak için bir de otomobil gönderilir. Selâhaddin Pınar, akşam madenî tanburunu da alarak büyük bir heyecanla saraya gider. Mustafa Kemal ile tanıştırılır ve Mustafa Kemal'in ve orada bulunanların huzurunda eseri icrâ eder. Mustafa Kemal eseri ve icrâyı çok beğenir, bir defa daha okumasını ister. Pınar aynı eseri tekrar okur, Mustafa Kemal yine çok beğenip takdir eder fakat madenî tanburu değiştirmesini isteyerek şunları söyler: “Bu madenî tanburu değiştirin. Bunda bizim an'anevî tanburumuzun hassasiyeti yok”.



Bu olay ve ifadeler, Mustafa Kemal'in gerçekten yüksek bir mûsikî kültürüne sahib olduğunu ortaya koymaktadır. Madenî tanburun, geleneksel tanburun hassasiyetine sahib olmadığını söylemesi, önemlidir.



Florya Deniz Köşkü yeni tamamlandığında Mustafa Kemal Selâhaddin Pınar'ı bir akşam oraya da davet eder. Pınar'ın anlattığına göre, Riyâset-i Cumhur İncesaz Heyeti'nin onbeş yıl boyunca şefliğini yapmış olan Hâfız Yaşar (Okur) da oradadır. Mustafa Kemal, bir fasıl icrâ edilmesini ister. Selâhaddin Pınar ve arkadaşları da bir Hüzzam fasıl yaparlar. Selâhaddin Pınar, fasıl icrâsında yeni bestelediği ve o güne kadar hiç icrâ edilmemiş olan ve Mustafa Kemal'in de henüz dinlemediği ve bilmediği “Aşkınla sürünsem, yine aşkınla dirilsem” güfteli Hüzzam şarkısını okur. Mustafa Kemal, eser icrâ edilirken durdurur ve Selâhaddin Pınar'a “Bu şarkı sizin mi ?” diye sorar. “Evet efendim” cevabını alınca, “Sizin olduğunu anladım, çünkü bu şarkıda sizin tarzınız var” der ve eseri tek başına okumasını ister. Mustafa Kemal'in, daha ilk duyuşta ve dinleyişte eserin Selâhaddin Pınar'a aid olduğunu anlamasını Selâhaddin Pınar, “görülmemiş, müthiş bir seziş hâssası” olarak kabul etmektedir ki bu da Mustafa Kemal'in sadece seziş hâssasını değil, bilgi ve zevkini de ortaya koymaktadır.



Merhum hâfız tanbûrî ve bestekâr Kemal Batanay da Mustafa Kemal'in mûsikî zevkini ortaya koyan bir hatırasını anlatmaktadır. Bu hatırayı da gelecek haftaki yazıda ele almak ve sizlerle paylaşmak istiyorum.



Madenî tanburun, an'anevî tanburun hassasiyetine sahip olmadığını söylemek, ilk kez dinlediği bir eserin kimse aid olduğunu bilmek, önemli ayrıntılardır ve Selâhaddin Pınar'ın bu hatırası, Mustafa Kemal'in gerçekten ince, hassas ve üst düzey bir mûsikî zevkine sahib olduğunu göstermesi bakımından önemlidir. Haftaya Kemal Batanay'ın anlatacakları da çok önemli ayrıntılardır ve bu olaylar Mustafa Kemal'in mûsikî zevk ve bilgisini göstermektedir.



Fakat Türk mûsikîsi hususunda bu kadar zevk-i selîm sahibi aynı Mustafa Kemal, birkaç yıl sonra şaşırtıcı bir şekilde batı müziği savunuculuğu yapmaya başlar. 1 Kasım 1934'teki Meclis açılış konuşmasında müzik devriminin nasıl yapılacağını ve neden gerekli olduğunu şu sözlerle ifade etmiştir: “Bir ulusun yeni değişikliğinde ölçü, mûsikîde değişikliği alabilmesi, kavrayabilmesidir. Bugün acuna dinletmeye yeltenilen mûsikî bizim değildir. Onun için yüz ağartıcı değerde olmaktan çok uzaktır. Bunu açıkça bilmeliyiz. Ulusal, ince duyguları, düşünceleri anlatan yüksek deyişleri, söyleyişleri toplamak, onları bir an önce genel son mûsikî kurallarına göre işlemek gerektir. Ancak bu yolda Türk ulusal mûsikîsi yükselebilir, evrensel mûsikîde yerini alabilir.”



Mustafa Kemal'in, o günlerin önemli tarihçilerinden Emil Ludwig ile yaptığı konuşmada, Ludwig'in; Batı'nın müzikte tek seslilikten çok sesliliğe ancak dörtyüz yılda geçtiğini söylemesi üzerine “bizim o kadar beklemeye vaktimiz yok” diye cevap vermesi mânidardır. Bir yanda Selâhaddin Pınar ve Kemal Batanay karşısındaki davranış ve ifadeleriyle bir Mustafa Kemal, diğer yanda tam tersi, batı müziğini öven, kendi mûsikîsini küçümseyen, yasaklayan ve -halkının değerlerine pek önem veren bir lider olarak-, halkının müzik zevkini ve bin yıllık mûsikî birikimini bir çırpıda atarak, bir an önce “müzik devrimi”ni gerçekleştirerek böylece batılılaşma yolunda adımlar atmayı kafasına koyan başka bir Mustafa Kemal. Yani, derin çelişkilerin adamı Mustafa Kemal !



Bir tarafta Mustafa, diğer tarafta Kemal. Bir tarafta yerli diğer tarafta batılılaşmacı Mustafa Kemal. Dört yıl gibi kısa sürede hızla değişiveren Mustafa Kemal. Mûsikîmiz hakkında dört yıl önce söylediklerini reddedercesine, dört yıl sonra başka şeyler söyleyen bir Mustafa Kemal. İnsanın kafası karışıyor.



Acaba hangi Mustafa Kemal ve hangisi Mustafa Kemal?


#Mustafa Kemal
#Kemal Batanay
#Nubar Tekyay
7 yıl önce
Hangi Mustafa Kemal ?
Evet sokağa çıkamayacak hale geleceksiniz!
Batı’da İsrail spiritüel bir tutkuya dönüştürüldü...
Din savaşı
13 şehit
İstanbul’da bir Yemenli âlim: Abdülmecid el-Zindanî