|
Mevlevîhâneleri ve mekânları aslî vazifelerine döndürmek

Son 15 yılda, Türkiye'de özellikle İstanbul'da, Osmanlı döneminden kalma pekçok mekân restore edilerek “kullanıma" açıldı. Osmanlı kültür ve medeniyetine büyük hizmetleri dokunmuş şahsiyetlerin yetiştiği; cumhuriyet döneminde Osmanlı'dan adeta intikam alırcasına ya kaderine terk edilen, yıkılan ya da kaza süsü verilerek yakılan, yok edilen bu mekânlar, son yıllarda ciddî bütçeler ayrılarak, aslına uygun bir şekilde retsore edilip ait olduğu şehre kazandırıldı. Bu gerçekten takdire şâyân bir çabadır. Bu sayede, Osmanlı medeniyetinin hamurunu yoğuran ve İstanbul kültürünü şekillendiren bu mekânlar, aslî fonksiyonlarını şimdilik yerine getiremeseler bile, en azından var olduklarını gösterdiler ve kendilerini İstanbul halkına hatırlatmış oldular. Bu zamanlarda, medeniyet dönemlerindeki vazifelerini îfâ edemeseler de bu mekânların restorasyonu önemlidir. Çünkü bu mekânlar varlıklarını ve önemlerini İstanbul halkına hatırlattıktan sonra, yavaş yavaş, zaman içerisinde belki aslî vazifelerini yerine getirme imkânı bulabileceklerdir. Bu konuda aceleye mahal yoktur, çünkü bir toplumun topyekün bir travma geçirmesi kolay değildir. Toplum bu travmadan inşaallah zamanla tam olarak kurtulacak, medeniyet değerlerini ve bu mekânların anlamını yavaş yavaş idrâk edecek ve bu mekânlar da böylece eski fonksiyonlarını icrâ etmeye başlayacaktır.



Mekânı anlamlandıran, ona ruh veren insandır, ancak kendisine ruh veren insanlar da bu mekânlarda yetişmektedir. Dolayısıyla, mekân ile insan arasında böyle bir ilişki vardır. Öyleyse zamanımızda yeniden hayat bulan, yükselen bu mekânların, kendilerine ruh verecek “insan"a ihtiyaçları vardır. Bu insanın yetişmesi ve gelişmesi, mekânlara anlam katması için zamana ihtiyaç olduğu muhakkak, ama en azından mekânlar şekillenmeye başladı. Gerisi de gelecektir.



Bu yeniden hayat bulan mekânlar arasında benim çok önem verdiklerim, mevlevîhânelerdir. Son 10-15 yıl içerisinde İstanbul'un iki önemli mevlevîhânesi; Itrî ve Dede Efendi gibi büyük bestecilerin yetiştiği Yenikapı Mevlevîhânesi ile, yine Yenikapı Mevlevîhânesi kadar mühim olan Bahariye Mevlevîhânesi restore edildi. Yani “insan"ın yetişmesi için –olmazsa olmaz değil ama- önemli olan “mekân", ortaya çıktı, şimdi sıra bu mekânlara hayat verecek “insan"ı yetiştirmekte. Bu iki mevlevîhâne, İstanbul kültürü ve Osmanlı medeniyeti için çok önemli roller oynamış. Galata Mevlevîhânesi, İstanbul'un ilk inşâ edilen mevlevîhânesi olarak, bugün de bir şekilde hizmet veriyor vermesine ama, bu yeterli değil. İstanbul'da Galata Mevlevîhânesi'nden sonra inşâ edilen ve bir “âsitâne" vasfını taşıyan, birçok bâdireler atlatan, yakılan, yıkılan Yenikapı Mevlevîhânesi ise, Fatih Sultan Mehmed Üniversitesi İslâmî İlimler Fakültesi'ne verilmiş. Bahariye Mevlevîhânesi ise, İnsan ve Medeniyet Vakfı'nın kullanımına sunulmuş.



Galiba 1995 yılıydı. Bir haftalık dergi için Dede Efendi hakkında bir dosya hazırlıyordum ve yolum Yenikapı Mevlevîhânesi'ne düştü. Merkezefendi'de tam bir mezbelelik içinde karşıma çıkan terkedilmiş, yaşadığı yangından sonra semâhânesi ve haremi yer ile yeksan olmuş Yenikapı Mevlevîhânesi ile ilk karşılaşmam o gün olmuştu. Kurulduğu günden beri sayısız değerli medeniyet insanının yetiştiği mekân olan Yenikapı Mevlevîhânesi'nin bu hazîn ve içler acısı hâli gerçekten çok üzücüydü ve İstanbul Valiliği'nden Zeytinburnu Kaymakamlığı'na ve belediyesine kadar bütün yetkilileri arayıp bu değerli binanın yakında birileri tarafından yakılabileceği ve gerekli tedbirlerin alınması konusunda hatırlatmada bulundum. Yakılma ihtimali vardı, çünkü mevlevîhânede ne kadar eski yazma, hat, kitap vesaire varsa hepsi toplanıp bir odaya tıkılmış öylece duruyordu. Elbette yüzlerce yıllık bu değerli varlıklar, tarihi eser hırsızlarının da yakın takibindeydi. Nitekim aradan iki ay geçmeden, bir sabah radyo haberlerinde Yenikapı Mevlevîhânesi'nin yandığını öğrendim. Tabii binadaki bütün değerli eserlerin, bu yangın sonucu birileri tarafından alınıp götürülmüş olma ihtimali hayli yüksek. Hatta yangın da, bu hırsızlığı kolaylaştırmak için kasıtlı olarak çıkarılmış olabilir. Yangından hemen sonra da o günlerde Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Zeytinburnu Belediyesi'nden bazı yetkilileri arayarak, mevlevîhânenin restore edilmesi konusunda –nâçizâne- girişimlerim oldu.



Bugün Yenikapı Mevlevîhânesi ve Bahariye Mevlevîhânesi restore edildi, buna şükr etmek lâzım. Şimdi sıra bu iki güzîde mekânı, Galata Mevlevîhânesi ve diğer benzer mekânlarla birlikte aslî vazifelerini îfâ eder hâle getirmekte. Bunu gerçekleştirmek zorundayız çünkü gelecek nesillerin iyi yetişmesi gerekiyor ve bu mekânlarda geçmişte verilen “insan eğitimine dâir" müfredât, ihtiyaç duyduğumuz kaliteli insanın yetişmesi için çok uygun.



Sayın Cumhurbaşkanımızdan, bu mekânları aslî vazifelerini îfâ eder hâle getirmek konusunda bir adım atmalarını istirhâm ediyorum. Kaldı ki, kendilerinin de bu konuda hassas olduğunu biliyorum. Her şeyin birden oluvermesi elbette mümkün değil, ama zaman içinde bu sağlanabilir. Bunun için de şimdiden bir adım atmak gerekiyor. Sayın cumhurbaşkanımız, bu mekânları; elbette önemli hizmetler yapan bazı vakıfların, derneklerin, okulların kullanımından alıp, daha doğru kullanılmaları ve aslî vazifelerine döndürülmeleri konusunda gerekli adımı atar ve çalışmaları başlatırsa, ilk dönemlerde biraz problemler yaşanabilse de, çok değil, yakın bir gelecekte insan profilimizin olumlu anlamda değiştiğini, kültürümüzün ve kaybettiğimiz değerlerimizin yeniden hayat bulduğunu görebiliriz. Bunu yapabilecek az da olsa nitelikli insanımız var.



Umutla bekliyoruz. Çünkü toplumumuzun bu mekânlarda yetişecek nitelikli, zarif, geniş ufuklu, yüksek kültürel değerlere sahib “medeniyet insanları"na ihtiyacı var. Târümâr edilen medeniyetimizi ancak bu şekilde, medeniyet insanları yetiştirerek ihyâ edebiliriz.


Fakat mevlevîhânelerin aslî vazîfelerine dönmesi, muhakkak ki mevlevîliğin ve mevlevîlerin aslî hüviyetine dönmesiyle mümkün olabilir. Önemli ve öncelikli olan, elbette mevlevîliğin ve mevlevîlerin aslî hüviyetine dönmesi, lâkin bunun için de mekâna ihtiyaç var. Mevlevîliğin günümüzde folklorik bir hal aldığı ve aslından uzaklaştığı malûm. Bu mekânları, mevlevîliği asla temsil edemeyecek kişi ve gruplara teslim etmek de yanlış netîceler doğuracaktır.


Bu arada, günümüzde mevlevîhânelerde büyük bir gayret ve fedakârlıkla hizmet veren, yukarıda da isimlerini zikrettiğim üniversite ve vakfı, bu yazının maksadının tamamen dışında tuttuğumu ve bu hizmetlerin değerli ve önemli olduğunu vurgulamak isterim. Gerek mezkur üniversite ve gerekse vakıf, zaten şu anda bu mekânlarda "insan yetiştirmek" gibi değerli takdîre şâyân bir hizmet veriyorlar. Bu hizmetleri de gören görüyor.


#Mevlevîhâne
#Türkiye
#İstanbul
#Osmanlı
7 yıl önce
Mevlevîhâneleri ve mekânları aslî vazifelerine döndürmek
Dövizde çözülme hızlandı: Bir haftada 15 milyar USD
“Evine dönemezsin...”
Antisemitizm, 7 Ekim ve Biden’ın Vietnam’ı
Yangından mal kaçırma: Terör örgütü ABD’den tanınma istiyor!
Unutma sakın!