|
Ramazan, mü’min bestekârı arındırır

Ramazan ilahilerinin ayrı bir güzelliği vardır. Rebiü’l-evvel ve Muharrem ayları için de birbirinden güzel ilahiler bestelenmiştir ama, Ramazan ilahileri bir başka güzeldir. Neden böyledir ?

Çünkü Ramazan, nefsin arındığı, insanın Rabbine daha fazla yaklaştığı bir aydır. Allah rızası için tutulan oruç sayesinde insana ait olan her şey (ruh, beden, kalp, akıl) adeta süzgeçten geçip damıtılır. Zincirlere bağlanan şeytan, Allah ile oruçlu kulunun arasına giremez. Kulun kalbi açılır, gözleri her zaman gördüğü kişi ve nesneleri başka türlü görür, kulakları başka türlü işitir. Saf ve temiz insanî vasıfları belirginleşir. Ramazan ayı boyunca oruçlu kul, bu hâl üzre yaşar. Rabbine yaklaşan saf ve duru nefs, nefs-i emmare çukurundan çıkar, belki nefs, mutmain olup daha yüksek mertebelere ulaşır. Bu hal ve saf yükseliş, oruçlu nefsin iç âhengini, iç akordunu sağladığı gibi, ilâhî âhengi işitmesini de sağlar. Zaten iç ahengi ve akordu tesis etmeden ilâhî âhengi işitmek ve kavramak mümkün değildir.

Ramazan ayında işler daha güzel ilerler. Rabbini zikr ve tesbih ederek orucunu tutan bir kimsenin verimliliği de artar, eğer bestekâr ise, daha güzel eserler besteler, hattat ise kamışı tutuşu, kâğıda dokunuşu sanki başkalaşır ve bir harfi yazması, diğer zamanlardaki yazmasına göre –herhalde- farklılaşır. Şâir ise daha güzel şiir söyler. Hoş lûtfiyle gelen şehr-i Ramazan, oruç tutan bir kişiyi en saf, en sade, en tabii hâline döndürür. Bu kişi eğer bestekâr ise, adeta bezm-i elest’te işittiği “Elestu biRabbikum ?” hitâb-ı ilâhisini hatırlar, o âna olan iştiyâkini giderir ve - âdeta- hitâb-ı ilâhîyi hatırlamanın zevkiyle nağmeler vücuda getirir. Onun içindir ki Ramazan ayında bestelenen ve Ramazan ayı için bestelenen ilâhîler bir başka güzeldir.

“Mûsikî bir ni’mettir, hüsn-i isti’mâl gerekir” derdi merhum Bekir Sıdkı Sezgin hocam. Mûsikî pekçok bakımdan ni’mettir. Meselâ Ramazan ayında gün boyu hiçbir şey yemeden, içmeden üstelik rızkını temin edebilmek için çalışarak iftarı bekleyen bir bedenin taşıdığı rûhu teskin edebilecek, onu sükûnete kavuşturacak en önemli yardımcılardan bir tanesi de mûsikî nimetidir. Mübarek Ramazan ayında yapılan bütün ibadetlerin de ayrılmaz bir parçası olmuştur mûsikî. İftarında, teravihinde, sahurunda… eskilerin tâbiriyle “ilm-i şerîf-i mûsikî”, Ramazan ayı boyunca gerçekten ilm-i şerîf olduğunu göstermekte, rûhun sükûnetine sükûnet katmakta, yapılan ibadetleri güzelleştirmekte; belki de gün boyu tutulan oruç sonucu iftardan sonra rehâvet çöken bedenin adeta yeniden canlanmasını sağlamaktadır. İlm-i şerîf-i mûsikînin, mâh-ı şerîf-i Ramazan ile buluşması ve bu buluşma esnâsında sahip olduğu ilâhî güzellik ve zenginlikleri bu ayda ortaya dökmesi de pek mânidardır. Çünkü bu ay, mel’un şeytanın zincire vurulduğu aydır. Şeytan da zincire vurulunca, insan bütün varlığı ve kabiliyetleri ile Rabbine daha yakın olmaktadır. Mûsikî de, nefsinin ve şeytanın kışkırtmalarından bir aylığına dahi olsa kurtulmuş mûsikîşinasın elinde, sadece Allah’ı zikreden bir vasıta olmuştur. Aslında mûsikî sanatını bu güzel ve verimli buluşmaya, muhabbete, sohbete davet eden, “Mâh-ı Gufrân” Ramazan’dır… Ramazan ayına yayılmış olan rahmet ve berekettir. Bu ayın rahmet ve bereketi, elbette ilm-i şerîf-i mûsikî üzerinde de tecellî edecektir… nitekim etmiştir de.

Belki de bu sebebledir ki, tasavvuf geleneğinde Ramazân-ı Şerif şiirlerle, ilâhilerle karşılanır… şiir ve mûsikîyle yaşanır ve yine şiir ve mûsikîyle uğurlanırdı. Enderûnî Vâsıf’ın Ramazan ayı ile ilgili olarak yazdığı şu şiir, buna güzel bir örnek teşkil etmektedir:

Sad şükür gelen mâh-ı şerîf-i Ramazandır

Hakk’ın niâmı rahmeti mebzûl-i cihândır

Âçıldı yine mısrâ’-ı dervâze-i Gufrân

Hakk’dan taleb-i mağfirete vakt-ı zamândır

Allah kelâmı ile tebşîr ve Hz. Muhammed lisanı ile medh olunan bu mübarek ayda “Ramazâniyye”adı verilen gazel, kasîde ve rubâîler tanzim edildiğini de yeri gelmişken hatırlatmak isterim.

Onbir ayın sultanı Ramazân-ı Şerîf’in rahmet ve bereketinden ilm-i şerîf-i mûsikî de nasîbine düşen payı almıştır ve almaya devam etmektedir diyerek ve Hz. Mevlânâ’nın şu şiiriyle sözü tamamlayalım, vesselâm.

“Âmâde şehri’s siyâm Sancâk-ı Sultân Reşid

Dest bedâr-ı ez taam maide-i cân reşîd”

Yani: Şehri’s-siyâm geldi, O’nun gelmesiyle Sultân’ın Sancağı da vürûd etdi. Artık yemekten el çek, zîrâ cân sofrası geldi.

#Ramazan
#İlahi
7 yıl önce
Ramazan, mü’min bestekârı arındırır
İsmailağa buluşması
Nezahet, Zarafet ve Nezaket...
İmalat PMI, kredi kartı harcamaları ve Fed
Kim bu çılgın tüketiciler
Yıl 2030: Sokak köpekleri simülasyonu