|
Filistin’e Özgürlük ve Bağımsızlık için Parlamenter İnisiyatifi

Gazze’ye yönelik İsrail’in soykırımcı barbarlığı bugün itibariyle 208. Gününe vasıl oldu.
Gazze sağlık ekipleri artık ölenlerin sayımını yapamadıkları yönünde bir beyanda bulunmuş.
Kimlik tespitiyle birlikte tespit edilen ölülerin sayısı 35 bini bulmuş, ama enkaz altında bulunanlar ve kayıplarla birlikte bu rakamın rahatlıkla 50 bini bulmuş olduğu hesaplanıyor. Bunların en az 20 bini çocuk, kalanların çoğu kadın ve yaşlı insanlardan oluşuyor. Yani İsrail soykırım makinası Hamas savaşçısından fazla çocuk, kadın, yaşlı ve sivil öldürüyor.
Bunların hiçbiri yanlışlıkla öldürüldü mazereti ileri sürülecek vakalar değil.
Bu kadar sayı yanlışlıkla kaydedilmez elbet. Bunların içindeki
sağlık görevlileri, basın ve medya çalışanları, üniversite hocalar
ının sayısı modern çağdaki bütün savaşlarda kaybedilenlerle kıyaslandığında aşılamaz bir rekor seviyesine ulaşmış olması cabası.
İsrail’in bütün dünyanın gözü önünde bu kadar pervasızca yürüttüğü soykırımın, irtikap ettiği insanlık suçlarının büyük bir kibre, küstahça bir sorgulanamazlık özgüvenine dayandığı çok açık
ABD’nin sınırsız desteği ve Arap ülkelerinin sınırsız suskunluğu bu cüretkâr küstahlığın en büyük sermayesi. Ama bu sermaye de, zaman geçtikçe tükeniyor.
Hiçbir savaş cephanesi sınırsız değildir. Amerika’nın sınırsız desteği de sınırsız değildir, Arap ülkelerinin sınırsız suskunluğu da ilanihaye güvenilecek bir liman değildir.
Liderler desteklese de halkların vicdanının bir tahammül sınırı var. Liderler sussa da halkları ilanihaye susturmak mümkün olmayacaktır.
Şimdi
Amerikan Üniversitelerinde
başlayan ve
Vietnam Savaşı’ndan
beri yaşanmamış
öğrenci olayları İsrail için çok önemli bir “deniz bitti!” gerçeğinin
işareti. İsrail pervasızca işlediği cürümlerine hiç beklemediği yerlerden bir isyanla karşı karşıya kalıyor şimdi. Sadece İsrail değil, ona sınırsız ve ölçüsüz destek veren bütün dünya güçlerine karşı büyük bir isyan hareketi kapıyı çalıyor. Üniversite olaylarını bilahare daha yakından izlemeye devam edeceğiz.
Geçtiğimiz hafta sonu İstanbul’da gerçekleşen
Parlamenterler Arası Kudüs Platformu Konferansı’
na da bu bağlamda değinmeden geçmeyelim. 2015 yılında İstanbul’da kurulan kuruluş 5. Konferansını sadece İslam dünyasından değil
Asya, Afrika, Avrupa ve Latin Amerika
kıtalarındaki
80 ayrı ülkeden
600 parlamenter, Meclis Başkanları, başkan yardımcılarının katılımıyla “
Filistin için Özgürlük ve Bağımsızlık”
başlığı gerçekleştirdi. Katılımcıların başında önemli sayıda parlamento başkanı ve milletvekilleri, parlamento gruplarının başkanları, Filistin parlamento komisyonlarının başkanları, dostluk komisyonları, uluslararası, bölgesel ve kıtasal parlamento organlarının temsilcileri ve Filistin’e destek veren uluslararası kurumların başkanları yer aldı.

Konferansta, barbarca soykırım saldırılarının derhal ve hızlı bir şekilde durdurulması, ölümcül cezalandırıcı Gazze kuşatmasının yansımaları ve İsrail işgali tarafından çocuklara, kadınlara, yaşlılara, savunmasızlara karşı işlenen zorla yerinden edilmenin bariz politikalarına yönelik siyasi, yasal ve insani önlemler üzerine önemli oturumlar, hedefli sempozyumlar ve yoğun çalıştaylar düzenlendi. 

Parlamenterler tabiatı itibariyle halk tarafından seçilmiş insanlardan oluşuyor.
Dolayısıyla bu konferansı başka konferanslardan ayıran en önemli boyut, katılımcıların arkalarında onları özgür iradeleriyle seçmiş halk kitlelerinin olması. Bu, özellikle “
Kudüs için
” bütün dünyada günden güne canlanan ve nispeten birbirinden kopuk olarak var olan duyarlılığın bir birlik altında toparlanması ve bir ortak irade koyabilmek için bir mecra bulmuş olması anlamına geliyor.
Böyle bir irade için gerekli mecranın İstanbul’da bulunması tabii ki oldukça manidar ve Türkiye’nin Kudüs davasında, Siyonist işgalci saldırganlığa karşı bütün İslam dünyasının nasıl bir savunma hattı olduğunu gösteriyor.
İsrail yedinci ayında bütün barbarlığıyla sürdürdüğü soykırımla sadece Gazze’ye karşı değil, hatta sadece İslam dünyasına karşı da değil, bütün insanlığa karşı bir tehdit oluşturduğu gerçeğine her geçen gün çok daha fazla sayıda insanı uyarıyor ve uyandırıyor.
Geçen her zaman sadece kendi saldırganlığında ilerleme kaydetmesini, çıtayı alçaklıkta daha da yukarı seviyeye çıkarmasını sağlamıyor, aynı zamanda kendi gerçekliği hakkındaki bütün örtüleri de daha fazla insan nezdinde kaldırıyor.
Günün sonunda ortaya apaçık bir İsrail zulmü, haksızlığı, soykırımcı tabiatı, yalancılığı, komploculuğu görüntüsü ayan beyan ortaya çıkıyor.
İsrail’i Ortadoğu’nun tek işleyen demokrasisi olarak gösteren anlatı çöküyor, altından modern dünyanın iğrenç ikiyüzlülüğü çıkıyor.
Dahası İsrail’i, savaş ve istihbarat makinalarıyla dünyanın en büyük güçleri olarak gösteren anlatı da çöküyor ve altından olabildiğine korkak, beceriksiz, şaşkın ve ebleh bir yapı görünür hale geliyor.
Artık herkes daha iyi biliyor ki, İsrail sadece İsrail’den ibaret değil. Ona karşı mücadele de sadece İsrail’i tek başına hedef alarak verilmez.
Onun arkasındaki iki yüzlü dünya düzeniyle hesaplaşmadan bu mücadele verilmez.
Parlamenterler Arası Kudüs Platformu’
nun 5. Konferansı tam da bu şuurun daha da uyanmış olduğunun bir işareti ama aynı zamanda bu şuuru daha da canlandıran bir atmosferde gerçekleşti. Dünyanın her yanından gelmiş ve arkalarında belli bir temsil bulunan parlamenterler,
Recep Tayyip Erdoğan
’ın yıllardır dillendirdiği “dünya 5’ten büyüktür” şiarının sosyolojik zeminini bilfiil yansıtıyorlar.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açılış konuşmasını yaptığı konferans böylece Türkiye’nin İsrail eksenli dünya düzenine karşı yükselen yeni eksene işlerlik kazandırdığı bir vesile oldu.

İsrail ve onun hamileri bilmeden, istemeden Müslümanların yüzyıldır aradıkları İslam Birliğine, hatta daha da geniş ölçekte gerçek anlamda bir insan birliğinin oluşumuna sebep oluyorlar.

Ne de olsa tehlikenin büyüdüğü yerde kurtarıcı güç de gelişir, biiznillah.
#Filistin
#Gazze
#Yasin Aktay
15 gün önce
Filistin’e Özgürlük ve Bağımsızlık için Parlamenter İnisiyatifi
Turizm uğruna
Mermer atıklarının muhteşem geri dönüşümü
Tasarruf sandığı
ABD-Çin rekabetinde popülizm, korumacılık ve ulusal güvenlik
‘Şişman Kadın’ kim?