Hz. Muhammed (s) Tevhid mesajını Mekke’de ve Medine’de tebliğ etmeye başladığında özellikle Yahudilerden yana karşılaştığı ilk tepki mesajının içeriğinden ziyade soyuyla ilgili olmuştur. Yahudi olmayan birinin ağzında bu mesajın ne işi olurdu? O nihayetinde bir ümmi, yani kendi kitaplarından nasibi olmayan bir gentile idi. Peygamberlik bir misyon değil bir imtiyaz idi onlara göre ve Yahudi seçkinciliğine aitti. Muhammed nihayetinde İbrahim’in oğullarından idiyse de İshak’ın torunlarından değildi ve bu, seçkinlik için yeterince güçlü bir sebepti. Oysa İsmail’in oğullarıyla da kardeş olmak seçkin sayılmak için gerekli olan sınırları da ortadan kaldırmış olacaktır. Çünkü Müslümanlık peygamber ayırımcılığı yapmamak gibi, Allah’a yakınlık konusunda dil, ırk, renk ve cinsiyet ayrımı da yapmamayı gerektiriyor. Böylece İsmail oğullarıyla aralarında hiçbir fark olmaması diğer insanlarla aralarında hiçbir farkın da olmaması anlamına gelecektir. Bu da seçkinlik veya üstünlük ihtimalini baştan itibaren gideren bir gelişme olarak kabul edilmesi başlıbaşına imtihan bir durum.
İbrahim oğullarından gelen ve kendilerini diğer kardeşlerinden ontolojik olarak üstün gören kavim, insanlığa rahmet olarak gelen bir misyonun kendileri üzerinden değil de aşağıda gördükleri kardeşleri üzerinden gelmesine tepki göstermişti. Misyonun kendisine itiraz yok ama misyonun taşıyıcısına karşı, misyonun muhtemel kıldığı prestiji çalınmış mülkü görme duygusu. Bu arkaik kıskançlık duygusu, aynı zamanda dünya ne kadar gelişse de, insanlık ilimde, sanatta ne kadar ilerlese de yok olmayan, her dem başka türlü tezahür eden bir duygu.
Aslında, bu muhafazakarların bir tarihsel dönemde illa ki olumlu bir rol üstlenmeleri gerekiyorsa bizim yürüttüğümüz kurtarıcı role teslim olmaktan başka yolları yok. Bu manzarada, bu role neden direniyorlar ki?